KAMIAR MALEKI İLE SÖYLEŞİ

Sanat ortamımızı hareketlendirecek bir hamleyle tarihlerini değiştirerek İstanbul Bienali ile eş zamanlı kapılarını açmaya hazırlanan Contemporary İstanbul fuarının yeni direktörü Kamiar Maleki ile konuştuk. İran asıllı Londralı koleksiyoner ve küratör Maleki, 15 yıldır çeşitli kurumlarda sürdürdüğü kariyerinde genç sanatçılara olan ilgisiyle tanınıyor. ICA’s Young Patrons kurucu üyeliğini üstlenen 1978 doğumlu Maleki, ayrıca Parasol Unit Foundation ve Tate’in genç hamilerinden.

Contemporary İstanbul bu yıl ilk kez farklı bir tarihte İstanbul Bienali ile eşzamanlı gerçekleşecek. İstanbul Art Week’i de söz konusu haftaya eklersek sizce ilgi ve etki beklenen düzeye erişecek mi?

11 yıldır Kasım ayında yapılan Contemporary İstanbul’un tarihini değiştirmek kritik bir karardı. İstanbul sanat ortamındaki ayrı ayrı etkinlikleri bir araya getirerek yerine tek bir kapsamlı “an” yaratmak ve böylece kenti, uluslararası sanat haritasında belirginleştirmek bizim için önemliydi. Sanatla dolu bu hafta, galeriler, müzeler, belediye ve kurumlarla koordineli bir şekilde çalıştığımızı gösterecek ve İstanbul’u maksimum düzeyde görkeme kavuşturacak.  Şimdiden uluslararası kurum ve koleksiyonerlerin fuara katılımına dair teyit aldık ve çok mutluyuz. VIP programımızda, ziyaretleri boyunca katılacakları pek çok heyecan verici etkinlik olacak. Contemporary İstanbul, uluslararası bir platform olmanın ötesinde kentin küresel düzeyde temsili ve tanıtımı için de çaba sarf ediyor.

Bildiğiniz üzere bulunduğumuz coğrafya ve son dönemde harareti dinmeyen gündem sebebiyle sanatın üretildiği ve tüketildiği düzlem oldukça kırılgan ve sınırlı. Bu durumun fuara yansımasının ne şekilde olacağını düşünüyorsunuz? Öngörüleriniz neler?

Krizin ve tansiyonun en yüksek olduğu zamanlarda yaratıcılığın daha da arttığını düşünüyorum ve kültür-sanat bu bölgedeki en iyi araç. İstanbul, doğu ve batı arasındaki merkezi konumundan kaynaklı, sanatsal diyalog, uzlaşma ve ortak anlayışın katalizörü olarak kritik bir rol oynuyor. Bu dönem her zamankinden daha fazla bunu hissedebiliriz. Bu edisyonda CI’un, en iyisinin sunulması için bir vitrin olacağını umuyoruz. Fuardaki sanatsal üretimi görmek için tam anlamıyla sabırsızlanıyoruz.

Son yıllarda Türkiye’deki sanat piyasasının özellikle galericiler açısından pek iç açıcı olduğunu söyleyemiyoruz ne yazık ki. Ekonomik ve politik anlamda suların henüz durulmadığı böylesi bir dönemde, fuar yönetiminin en azından etkinlik süresince ortamı ferahlatmak için ne tür katkıları ya da altyapısal yatırımları oldu?

İstanbul harika bir galeri yelpazesine sahip ve fuarın başarısıyla daha da büyüyeceğine inancım güçlü.   Dirimart, Gaia, Pi Artworks, Zilberman, Öktem & Aykut, Sanatorium, Galerist en kayda değer olanlar arasında. Ancak daha genç galerilerin kendisini göstereceği etkileyici bir grubumuz daha var. Şehir, uluslararası ilgiyi ayakta tutan, oturmuş bir sanat altyapısına sahip. Sanat sahnesi, İstanbul Modern, Sabancı Müzesi, Elgiz Müzesi, Borusan Contemporary gibi kurumlarla daha enerjik hale geliyor ve bienalle birlikte İstanbul, şu an gerçekten küresel sanat ortamında parlama fırsatına erişti. Ortak çabayla, Eylül’ün ikinci haftası boyunca, Türk çağdaş sanat sahnesi hak ettiği uluslararası saygınlığı almaya devam edecek. Bu yüzden,  “Sanat Dolu bir Hafta” başlığını lanse ettik ki galeriler, müzeler, kurumlar ve belediye, her biri kendi varlığını ortaya koyacağı işbirliğini sürdürebilsin.

Turizm ve kültür-sanat sektörünün zorlu bir süreçten geçtiğini biliyoruz. Contemporary İstanbul’un tarih değişikliğinin sağlayacağı potansiyel hareketlilik, piyasamız açısından kalıcı ve sürekli bir zemin yaratabilir mi bu yıl sizce?

Türkiye’deki turizm ve kültür-sanat sektörünün zor zamanlardan geçtiği doğru. Örneğin Londra ve New York gibi şehirlere baktığımızda, sanatın kentlere ekonomik açıdan nasıl fayda sağladığını görebiliriz. Önceki yanıtımda tek bir büyük sanat “an”ı kurgulamadan bahsettiğim gibi turistik açıdan büyük bir akış yaratmayı amaçlıyoruz. Kültür ve sanat, turizm ve ekonomiye etkin katkısı olan bir alan. Bu alandaki pozitif bağlantılar yoluyla sanat piyasasının ve kentin, gücünü pekiştireceğine inanıyorum.

Türkiye’de sanat eseri alımındaki yüksek vergilendirme de yine piyasayı olumsuz etkiliyor. Contemporary İstanbul yönetiminin bu konuda girişimleri olduğunu biliyoruz. Paylaşabileceğiniz bir gelişme ya da önerebileceğiniz Avrupa/Amerika bazlı bir model var mı bu konuda?

Sanat alımına yüksek vergilendirmeyi azaltmak başından beri ilgilendiğim bir girişimimdi. Eğer bu gerçekleştirilebilirse, bölgedeki daha büyük fuarlarla rekabet kapasitemiz kesinlikle artacak. Ali Güreli bu konuda çok yoğun çalışıyor ve dilerim benim görev sürem dahilinde başarıya ulaşırız. Örnek olarak fuar süresince vergilendirmenin azaltıldığı ve fuarın uluslararası arenada atılım yapmasını sağlayan Sao Paolo modelini verebilirim. Elbette bu zaman ve efor gerektiren bir süreç; yine de güzel bir ilerleme sağladığımızı düşünüyor ve bunun sadece fuar dönemiyle sınırlı kalmayarak tüm yıla ve medyumlara yayılacağını umuyorum.

Artist: Kasper Sonne

Bir koleksiyoner olarak Türkiye’deki güncel sanat üretimleri ve galeri profilleri hakkındaki fikirleriniz nedir? Çeşitliliğin yüksek olması izleyici açısından kaotik bir duruma da dönüşebiliyor. Özellikle fuarlar bunu en iyi gözlemleyebildiğimiz yerler. Sizin yorumunuz nedir?

İstanbul’daki galerilerin çeşitliliği ve programlarının zenginliği beni gerçekten şaşırttı. Genel galeri profili oldukça güçlü ve Türk galerilerini düzenli olarak Frieze, Art Basel Hong Kong ve Basel’de görebiliyoruz. Galeri açılışlarına ve stüdyo ziyaretlerine gittikçe Türk sanat piyasası hakkında daha derin görüş kazanıyorum. Seviyenin yüksek seyrettiğine ve belki Türkiye güncel sanatının en parlak dönemlerinden olan 2008’den bile daha güçlü olduğuna inanıyorum. Fazla çeşitlilik bazen izleyici açısından kaotik olabilir tabii ancak insanlar genellikle galeri ziyaretlerine çok uzun zamanlarını ayıramıyor ve yalnızca fuarlarda, kısıtlı zamanda maksimum sayıda iş görebiliyor. Kürate edilmiş fuar fikrinin geçerlilik kazandığı geçen yıl için konuşacak olursak fuar küratörlüğünü oldukça önemsiyor ve bazen “azın çok olduğunu” (less is more) düşünüyorum.

Uluslararası düzeyde varlık gösteren sanatçılarımızın sayısı artıyor. Önemli yurtdışı müze alımları, sergiler, fuar katılımları, bienal katılımları bize gurur veriyor. Henüz sağlam bir yükseliş trendinden bahsedemesek de gelecekte Türkiye çıkışlı, ortak bir sanat dili oluşturabilmek için sanatçılarımıza, galerici ve koleksiyonerlere öneriniz nedir?

Başarılı bir fuar kuşkusuz daha güçlü bir uluslararası pozisyon getirecek. CI, müzeler ve kurumlarla uzun yıllardır yakın ilişkide. Örneğin bu yıl diğer kurumların yanında Tate’in direktörünü de ağırlıyor olacağız. Böylece galeriler, yaratıcılığın ve sanatsal üretimin kaliteli yönünü sergileyecek. Fuar süresince ziyaretçiler, konuşmalar, tartışma programları, dış mekân sergi ve etkinlikleri ile kuşatılacak; böylece fuarın yalnızca satın almak değil izlemek, tartışmak, müzakere etmek ve saptama yapmak için kurgulanmış bir yer olduğunu görecek. Benim önerim, daha iyi bir ortak dil geliştirmeye yardımcı olması bakımından Türkiye’deki sanat ekosistemini desteklemektir.


print