AĞIZDAN AĞIZA – SALT GALATA

SALT Galata’da sıra dışı bir sergi izleyicisini bekliyor. Yoğun kavramsal yapısıyla dikkat çeken “Ağızdan Ağıza”, video, ses enstalasyonu, halı dokuma, afiş, yerleştirme gibi farklı medyumlardaki çeşitliliğiyle ilgiyi hak ediyor.

Berlin merkezli sanatçı kolektifi Slavs and Tatars’ın 2006 yılından bu yana devam ettirdiği çalışmaları kapsamında şekillenen tema, dilin ve sözcüklerin coğrafyalar bazında geçirdiği değişiklikler ve kentlerin kültürel zemininin bu dönüşümle bağlantısı üzerinde temelleniyor. Eski Berlin Duvarı’nın doğusu ile Çin Seddi’nin batısı arasında kalan Avrasya bölgesine dair dil bazlı meselelere odaklanan kolektif, son 10 yıllık üretimlerini bizlerle paylaşıyor. SALT Galata’dan önce Varşova’daki Ujazdowski Castle Centre for Contemporary Art ve Tahran’daki Pejman Vakfı’nda görücüye çıkan sergi, rotasına Vilnius, Belgrad ve Dresden ile devam edecek. Mekâna girdiğimde dikkatimi ilk olarak yapının merdivenleri boyunca sizi peşinden sürükleyen üçgen yerleştirmeler çekti. Her birinin üzerinde Not Moscow Not Mecca (Ne Moskova Ne Mekke), Not Kaliningrad Not Kerbela (Ne Kaliningrad Ne Kerbela), Not New York Not Najaf (Ne New York Ne Necef) gibi sloganvari söylemlerin yer aldığı “Üçgen Döngü” serisi, bir dönem Orta Asya’da yürütülen İslam karşıtı faaliyetlere gönderme yaparak seçtiği kelime oyunlarıyla günümüzde süregiden anlaşmazlığa da vurgu yapıyor.

Kat -1’deki sergi mekânında konumlanan “Love Letters” serisi, mizahla geleneğin birleşiminin en ilginç örneklerinden diyebiliriz. Bir dizi halıdan oluşan çalışma, Bolşevik destekçisi fütürist şair Vladimir Mayakovski’nin karikatürlerinin esprili görselliğiyle şekillenirken diğer yandan Harf Devrimi’ni akıllara getiriyor. İzleyiciyi, dilin, ulusal bilinci oturtma sürecindeki önemli rolü hakkında düşünmeye sevk eden işe Lektor enstalasyonu eşlik ediyor. Rahleye benzerliğiyle ilgimi çeken X harfi formundaki hoparlörlerden eşzamanlı duyulan metni anlamaya çalışırken fonetik benzerliğin coğrafyalar arasındaki köprüye işaret ettiğini fark ediyorum. Erken dönem Türk edebiyatının mihenk taşlarından şair ve düşünür Yusuf Has Hacib’in, Karahanlı hükümdarı Ulu Buğra Han için yazdığı Kutadgu Bilig (Mutluluk Veren Bilgi) eserinden pasajlar, orijinal dili Uygurca’nın yanı sıra Almanca, Arapça, Farsça, Lehçe ve Türkçe dillerinde yankılanıyor. Serginin bu kısmını, Türkî dillerin geçirdiği dönüşüm ve Türkçe’nin beslendiği kaynakların haritasını, politik ve toplumsal açılımlar ışığında çizmesi bakımından oldukça beğendim. Fikirsel olarak farklı çağrışımların kendisine yer bulduğu, üretim pratiği açısındansa günümüz çağdaş sanat ifadeciliğine hoş bir yorum katan işler hem göze hem zihne hitap ediyor.

Birinci kattaki sergi salonu, bir arşiv derlemesi gibi okuyabileceğimiz işleri barındırıyor. Milliyetçilik, dil ve din üçgenindeki tartışmalı ilişkiyi vurgulayan hiciv dolu tespit ve grafiklerin öne çıktığı çalışmalar arasında özellikle “The Wizard of Öz Türkçe”yi düşündürücü buldum. Slavs and Tatars’ın üstüne eğildiği bir diğer tema olan kültürel yorumlama nüansı ve ortak dil mirası konusu, Batı Avrupa dillerinde genelde bulunmayan (kh) sesini kavramsal bir şekilde somutlaştıran çeşme enstalasyonunda karşımıza çıkıyor. Bu zihin açıcı sergiyi ajandanıza eklemenizi tavsiye ederim, 27 Ağustos’a kadar devam ediyor.


print