DEVAMLILIK HATASI – SALT BEYOĞLU

Uzun bir aradan sonra SALT Beyoğlu’nun aramıza dönmesi büyük heyecan yarattı. Türkiye güncel sanat ortamına, kaliteli ve büyük prodüksiyonlar ile zenginlik katan kurumun yeniden açılış sergisi “Devamlılık Hatası”nı büyük bir özlem ve merakla izlemeye koşan tüm sanatseverler gibi ben de ilk günden mekânı ziyaret ettim.

Özellikle 1990’lı yıllarda yükselişe geçen güncel sanat ortamımızın değerli isimlerden Aydan Mürtezaoğlu ve Bülent Şangar’ı bu sergi vesilesiyle daha yakından tanıma fırsatı bulduğum için çok mutluyum. Gerek sergilerden gerekse kitaplardan tanıdığım ikonik yapıtlarının ötesinde olağanüstü üretimlerle karşılaşmak heyecan vericiydi. Her ne kadar kendileri retrospektif olarak adlandırmayı doğru bulmasa da serginin içeriği ve kapsamıyla bu tabiri fazlaca hak ettiğini düşünenlerdenim. Başlığını, sinema ve edebiyatta kurgusal tutarsızlıklar için kullanılan terimden alan sergi, benzer meseleler üzerine yoğunlaşan iki sanatçının ortak temaları ayrı bir görsel ifade ile ortaya koyduğu üst düzey bir seçki. Kendi imzalarını taşıyan tekil işlerin yanı sıra birlikte üretime geçtikleri çalışmayı da izlediğimiz bu ortaklıkta; sanatçıların kesişim kümeleri, ayrışım noktaları, benzerlikleri ve üniklikleri bir arada sunuluyor.

Aydan Mürtezaoğlu; belli bir dönem ve jenerasyona dair gündelik deneyimler etrafında şekillendirdiği işlerinde, sosyo-politik gündemin bireyin iç dünyasına dokunduğu noktalara odaklanıyor. Fotoğraftan videoya, enstalasyondan serigrafiye çeşitli teknikleri kullanarak tanıdık görüntü ve ruh hallerini bizlerle paylaşan sanatçı, didaktik olmayan ve içine rafine bir mizah gizlediği işleriyle serginin sacayağını oluşturuyor. Çocuktan yaşlıya, farklı jenerasyondan kadınların bir arada durduğu aile fotoğrafındaki yalın anlatım ile toplumsal ayna işlevi gören “Aile Salonumuz Yukarıdadır” isimli yerleştirmedeki hiciv aynı keskin eleştirel dehanın ürünü olarak sergideki yerini almış. Kültürel kodlamaları aşina olduğumuz imgelerle sorgulamaya açan Mürtezaoğlu’nun “Aile Çemberi” serisi de yine en beğendiğim işlerdendi. Sanatçı bir yandan Türkiye’nin yakın tarihindeki politik gündeme damga vurmuş olay ve durumları işlerken diğer yandan toplumdaki kültürel dönüşüm sürecine ışık tutuyor. Bana göre bunun en başarılı örnekleri ise “Hip Aktiviteler” serisi ve “23 Numara” isimli video işi.

Bülent Şangar ise devlet-sivil, kamu-özel, toplum-birey ilişkileri ekseninde ürettiği çalışmalarında; tekinsizlik, kolektif bellek, ifşa, gerilim, kopuş ve şiddet kavramlarını tüm çıplaklığıyla ele alıyor. Aileyi mikro, devleti ise makro bir sistem olarak gören Şangar’ın, toplum nezdinde olağanlaştırılan şiddet fikrini en iyi yansıtan işleri arasında kurban bayramı serisi ve kendisiyle başlayıp ailenin baba figürüyle sona eren fotoğraf serisini sayabilirim. Kamusal alandaki varoluşuna dair tehditlerle yaşamaya zorlanan bireyin içsel krizlerini ise kaza sahnesi fotoğrafları ve pencere serisinde izliyoruz. Mimariye olan ilgisi sebebiyle, pencere vb mimari elemanları kullanan Şangar; röntgencilik metaforuyla da adeta bir ülke panoraması çiziyor. Ölüm İlanı, Otobüs gibi işlerin de yer aldığı solo bölüm, Venedik ve Sao Paolo Bienalleri’nde işleri gösterilen sanatçının; varlık, kimliksizleşme, bireysel özgürlüğü kazanma mücadelesi temalarına ironik dokunuşlar yaptığı muazzam bir seçki olmuş.

Mürtezaoğlu ve Şangar’ın; izleyiciyi, kendilerine fikirsel bakımdan eşlik etmeye yönelten tavrını rahatlıkla hissettirdikleri sergileri, böylece keyifli ve merak uyandırıcı bir deneyime dönüşüyor. 22 Temmuz’a kadar mutlaka görmelisiniz.


print