DIŞARIDA NELER OLUYOR?

Bir sanat sezonunun daha startı verildi. Hem yurt içinde hem yurt dışında hareketlilik tüm hızıyla sürerken sanat çevrelerinde neler oluyor, sanatçılar, müzayedeler, müzeler, fuarlar hangi gündemlerle konuşuluyor; bunları içeren bir derleme hazırladım sizlere bu ay.

Öncelikle bizim açımızdan gurur verici bir haberle başlamak isterim. Yerel çağdaş sanat ortamının öncü isimlerinden İpek Duben, Pi Artworks aracılığıyla bu seneki Frieze London’da solo show yapıyor. Bilindiği üzere Pi Artworks bir süredir Londra’daki şubesiyle de Avrupa sanat çevrelerinde yerini sağlamlaştırdı. Duben’in ikonik tuval serisi Şerife ile Suspended serisinden işlerin gösterileceği bu fuar katılımı, hem Türkiye çağdaş üretiminin hem de İpek Duben’in global tanınırlığı adına son derece değerli bir girişim. Özellikle krizden en hafif şekilde etkilenmeye gayret eden sanat piyasamız ve üretim ortamımız, yurt dışı bazlı proje, sergi, fuar gibi her türden etkinlikte görünürlük kazanmalı. Bunun için galericisinden koleksiyonerine, hepimiz çaba göstermeliyiz. Gelecek seneki İstanbul Bienali’nin de bu anlamda önemli bir ivme getirebileceğini düşünüyorum. Dünyanın en prestijli fuarlarından sayılan Frieze London’da değerli bir Türkiyeli sanatçının işlerini görmek isteyenler 4-7 Ekim tarihlerini not edebilir.

Bir başka gurur verici haber ise Banu Cennetoğlu’nun Avrupa’da oldukça ses getiren projesi “The List”in Forward Union Fair kapsamında New York’ta izleyiciyle buluşması. Çalışma, ortaya çıktığı günden bu yana Yunanistan, Bulgaristan, Amerika, Almanya, İsviçre, İtalya ve İngiltere gibi önemli lokasyonlarda sergilendi. Mülteci krizine en çarpıcı dokunuşlardan birini yapan Cennetoğlu’nun işi, Avrupa’ya ulaşmak isterken hayatını kaybeden 34 bin 361 kişinin ismini içeren uzun bir liste. Bu dikkat çekici çalışma, Liverpool Bienali esnasında sergilendiği alanda kimliği belirlenemeyen kişiler tarafından saldırıya uğradı. Forward Union ekibi ise işin bu kez zarar görmesini önlemek için fuar süresince güvenlik takviyesi yapacaklarını duyurdu. Bu yılki edisyonunda göç, silah kullanım politikası, sağlık sistemi gibi toplumsal krizleri mikro ölçekte masaya yatıran fuar için Banu Cennetoğlu’nun yerleştirmesi kesinlikle muazzam bir seçim diyebilirim.

Londra’dan haberlere devam edersek; 2018 bitmeden bir müzayede rekoru beklentisi şimdiden söylentiler arasında. Christie’s Müzayede Evi’nin 15 Kasım’da gerçekleşecek oturumunda satışa çıkacak olan David Hockney imzalı “Portrait of an Artist” tablosu, 80 Milyon dolar ile daha önceki rekorunu kırmaya hazırlanıyor. Bugüne kadar bir Hockney tablosuna ödenen en yüksek bedel 28,5 Milyon dolar ile Sotheby’s sırasında kaydedilmişti. Bu kez satışın gerçekleşmesi durumunda Hockney, müzayedede şimdiye dek eseri en pahalıya satılmış yaşayan sanatçı ünvanı da alacak. Sonucu merakla bekliyoruz.

Bir müzayede haberi de New York’tan. Sotheby’s 4 Ekim tarihindeki oturumunda, yakın zamanda hayatını kaybeden önemli aktör ve komedyen Robin Williams’ın sanat koleksiyonunu alıcılara sunuyor. Bir hayli eklektik olmasıyla sanat çevrelerinde heyecan yaratan koleksiyonun içeriği yakın zamanda paylaşıldı. Plastik sanatların yanı sıra film, tasarım, spor, moda, saat dünyasından da ilgi çekici ve oldukça değerli parçaların yer aldığı koleksiyon, 3 ile 5 milyon dolar arasına bedelleniyor. Niki de Saint-Phalle’in heykelinden Banksy’nin yapıtına, Samuel Beckett imzalı ikonik tiyatro oyunu Godot’yu Beklerken’in ilk edisyonundan Muhammed Ali imzalı boks eldivenine kadar uzanan yelpazedeki koleksiyon hayli ses getireceğe benziyor.

Sinema sektörünün ışıklarını çevirdiği dünyaca ünlü avantgart sanatçı Yayoi Kusama’nın belgeseli sonunda izleyiciyle buluştu. İsmini, sanatçının aynalarla kuşatılmış sonsuzluk odasından alan film “Kusama – Infinity”, çocukluğundan itibaren travmalarla dolu bir hayat yaşamış birinin kariyer basamaklarını tırmanıp dünyayı saran bir üne kavuşmasının öyküsünü anlatıyor. 1970’lerde akıl hastanesinde tedavi görecek kadar derin psikolojik krizler geçiren Japon sanatçının, üreterek ve üretimlerinde de bilinçaltının, travmalarının izlerini kullanarak nasıl yeniden doğduğunu gözler önüne seriyor. Belgesel aynı zamanda, Kusama’nın sanat pratiğindeki dönüşümleri ve kırılma noktalarını da inceleyerek yaratıcılığın katmanları arasında keyifli ve dokunaklı bir gezi ortaya koyuyor. Yakın zamanda Türkiyeli sanatseverlerin de ulaşabileceği bir platformda gösterilmesini dilerim.

Fransa’nın en prestijli kurumlarından The Cartier Foundation Paris’in en büyük çağdaş sanat mekânını açmaya hazırlanıyor. Büyüleyici mimarisiyle hafızalara kazınan Louvre Abu Dabi’nin de tasarımcısı Jean Nouvel’i projenin başına getiren kurum, 2024 yılında açmayı planladığı mekânın büyüklüğünün New York’taki  Whitney Museum’a denk olacağını belirtiyor. Kalıcı koleksiyon salonunun yanı sıra süreli sergi galerileri, sanatçı stüdyoları, sinema ve performans alanı da içerecek olan yapı, şimdiden Parislileri heyecanlandırmayı başarmış. Yurt dışı gündemini yakından takip etmeye çalışan biri olarak ben de merakla bu yeni çağdaş sanat müzesini bekliyorum.

Yıl sonuna yaklaşırken yurt dışı seyahati yapmayı planlayan sanatseverler ise Art Basel Miami tarihlerini şimdiden not edebilir. 6-9 Aralık tarihleri arasında gerçekleşecek olan fuar, hem Avrupa’nın hem de Amerika’nın en gözde galerilerini bir arada izlemek için değerli bir fırsat. Soğuk kış günlere güzel bir alternatif olarak değerlendirilmeyi hak eden bir rota derim.

Bir başka fuar haberi ise Uzak Doğu’dan geldi. Art Basel fuarlarının sahibi MCH Group, global sanat dünyasına yeni bir fuar ekleyeceğinin müjdesini verdi. Gelecek yıl Singapur’da ilk edisyonu gerçekleşecek olan ART SG, yükselişi devam eden Asya sanatının geleceği için de önemli bir girişim. Hong Kong’tan sonra alternatif bir çağdaş sanat rotası belirleyen grup yönetimi, 2019 sonbaharında düzenlenecek olan fuardan oldukça umutlu.


print