TOPHANE’DE SANAT TURU

Şehrin gözde sanat rotalarından olan Tophane bölgesindeki turumda öne çıkan sergileri paylaşmak istedim sizlerle bu hafta.

Ağırladığı birbirinden güzel sergi ve etkinliklerle sanatseverlerin uğrak noktası haline gelen Galata Rum Okulu yine muazzam bir projeyle karşımıza çıktı. Sivil toplum kuruluşu Europa-Nostra tarafından 2018 Kültürel Miras Yılı kapsamında “Tehlike Altındaki 7 Dünya Mirası” arasında gösterilen Büyükada Rum Yetimhanesi’ni odağına alan sergi, dokunaklı bir toplumsal bellek arkeolojisi sunuyor. Avrupa’nın en büyük ahşap binası olan ve son yıllardaki içler acısı haliyle konuşulan yapı, gerek kent tarihi gerek kültürel ve toplumsal hafıza bakımından gündemde tutulmayı hak ediyor. Küratörlüğünü Hera Büyüktaşcıyan’ın üstlendiği “206 Odalı Sessizlik: Büyükada Rum Yetimhanesi Üzerine Etüdler” başlıklı serginin, neredeyse benzer bir kaderi paylaşmak üzereyken geri kazandırılan Galata Rum Okulu’nda gerçekleşiyor olması ayrıca anlam taşıyor. Geçmişten bugüne, azınlık politikalarının neticesinde metruk bir yapıya dönüşmüş olan yetimhaneye eserlerinde hayat veren Ali Kazma, Murat Germen, Dilek Winchester ve Hera Büyüktaşcıyan, iki yapı arasındaki bu paydaşlığı titizlikle değerlendirmiş diyebilirim. Fotoğraf, video ve enstalasyonların yanı sıra yazılı ve görsel belgelerin, sözlü tanıklık kayıtlarının yer aldığı sergiyi gezerken; geçmişin, aslında tüm derin izleriyle hala tazeliğini koruduğunu fark etmemek, bunun burukluğunu hissetmemek mümkün değil.

Kentsel ve kültürel dönüşümün açtığı yaralara tanıklık etmemizi sağlayan sergi, bugün kaderine terk edilmiş bir yapının sesini ve içerisindeki yaşanmışlıkları kulağımıza fısıldıyor. Murat Germen’in, fotoğraflarında tüm gerçekliği ve görkemiyle yansıttığı yetimhanenin içinde dolaşıyormuş gibi hissettiren bu yaşanmışlık duygusu; Hera Büyüktaşçıyan’ın, merdivenlerden aşağı dökülen kırık dökük tahtalarla çizdiği çöküşün resmini görünce doruğa ulaşıyor. Serginin odalarında gezerken gözüme çarpan beyaz, fırfırlı bir 23 Nisan kostümünün arkasındaki hikâye ise bir hayli içimi acıtıyor. Binadan taşınmanın hengâmesine rağmen yapılan törene katılan çocukların fotoğraftaki yorgun ifadeleri hafızama kazınıyor. Toplumsal tarih kaydı niteliğindeki bir yapının tekrar anımsanıp tartışılması için zemin hazırlayan proje kapsamında; kültürel miras, hafıza ve yetimlik ekseninde tartışmalar, okumalar ve atölyeler de sanatseverleri bekliyor. Sergiyi 10 Kasım tarihine dek mutlaka görmelisiniz.

Tophane’den Çukurcuma istikametine giderek C.A.M Galeri’deki İsmet Doğan sergisini de ziyaret edin derim. Sanatçının hem biçimsel hem teknik açıdan yeni bir katman olarak pratiğine eklediği ‘Autos’ ve ‘Appropriation’ serilerini içeren “Yarık” başlıklı sergi, kafkaesk atmosferiyle beni çok etkiledi. Doğaya ait olanı alışılmadık bir bağlamda yeniden yorumlayan Doğan, sanat tarihindeki temsil geleneği ve dilin sınırlarını da cesurca tartışmaya açıyor. Kâğıt işlerden, hazır nesneyle müdahale edilmiş tuvallere kadar farklı malzeme ve tekniklerdeki çalışmaların yer aldığı sergi, 4 Kasım’a kadar izlenebilir.

Son olarak Fındıklı’ya doğru uzanıp bağımsız sanat mekânı Merdiven Art Space’i de programınıza ekleyebilirsiniz. Hoca-öğrenci dayanışmasını irdeleyen “DİRİLİŞ: Üç Kuşaktan Bir Kuşatma Denemesi”, Ferhat Özgür’ün “Diriliş” isimli videosuna eşlik eden çalışmalardan oluşuyor. Kıvanç Gökmen imzalı ironik fotoğraf, Warhol ve Basquiat gibi ikonik iki ismin sembolik bir mücadelesini yeniden yorumlarken, Mustafa Kula’nın mekâna özgü, büyüleyici duvar resmi; video ve fotoğrafta vurgulanan geçicilik, sonsuzluk, direnç, ezeli-ebedi gibi kavramlara adeta hayat veriyor. 27 Ekim’den önce mutlaka uğrayın derim.


print