YURT DIŞI SANAT TAKVİMİ

Zor geçen bir yılın ardından 2017’de, sanatın iyileştirici ve umut verici gücüne her zamankinden daha fazla inanmamız gerektiğini düşünüyorum. Olumsuzluklardan etkilenen her alan gibi sanat sektörü de pek parlak bir yıl geçirmedi. Yine de yeni dönemi ve 2017’yi renkli kılacak etkinliklerin, küresel sanat ortamını canlı tutacak sergilerin bizi beklediğini görmek beni heyecanlandırmaya yetti diyebilirim. Bu ay, 2017 yılı için kendi sanat takvimime eklediğim önemli yurt dışı sergileri sizlerle paylaşmak istedim. Dilerim seyahat rotanızda sanatsal aktivitelere yer ayıracak kadar keyifli bir yıl geçirirsiniz.

Seyahatlerimin en gözde durağı Londra’da bu yılın sanat gündemi oldukça yoğun. Tanıtımlarının çok uzun zamandır yapıldığı, neredeyse duymayanın kalmadığı bir sergi, daha açılmadan epey ses getirdi. Victoria&Albert Müzesi efsanevi müzik grubu Pink Floyd’a adanmış bir retrospektife ev sahipliği yapıyor. Çağdaş müzik sahnesinin çığır açan grubu Pink Floyd, kuruldukları dönemde öncüsü oldukları müzikal ve toplumsal hareketin temelleri üzerinde yükselen ayrıcalıklı yerini halen daha koruyor. Popüler kültürün en ikonik imgesi haline gelen grubun sanatsal duruşuna yakın isimlerle yapılan işbirliği sonucu ortaya çıkan projede, sürrealizmi grafik tasarım ile buluşturan Storm Thorgerson, illüstratör Gerald Scarfe ve ışık tasarımcısı Peter Wynne-Willson’ın yaratıcı katkıları izleyiciyle buluşacak. Grubun müzikal üretimlerini ve artistik geçmişini; performans, tasarım, mimari, teknoloji, sahne sanatları, kompozisyon, fotoğraf gibi pek çok yaratıcı alanın ışığında değerlendirecek olan serginin büyüleyici olacağını şimdiden öngörebiliyorum.

pinkfloydreuters

Nadir rastlanır bir müzik grubunu taçlandırmak için “The Pink Floyd Exhibition: Their Mortal Remains” isimli sergiyi mutlaka görmek gerekir. 13 Mayıs’ta kapılarını açacak olan retrospektif, Ekim ayına dek izleyici ve dinleyicilerini ağırlayacak.

Yazılarımdan aşina olduğunuz üzere Londra’daki vazgeçilmez duraklarımdan biri de Royal Academy of Arts. Sanat tarihinin en niş ve özellikli dönemlerine ilişkin bir araya getirdikleri seçkilere bu yıl yenisini ekleyen kurumun “Buhran Sonrası Amerikan Sanatı” temalı sergisini merakla bekliyorum. Küresel bir gücün “düşüş” ile sonlanan ekonomik istikrarı, Amerikalı sanatçıların en verimli çağlarına denk gelirse ortaya neler çıkar? Georgia O’Keeffe’den Edward Hopper’a, Jackson Pollock’tan Philip Guston’a, modernizmin en güzel örneklerini izlediğimiz 20. Yüzyıl başı Amerikan Sanatı’na damga vuran bu isimleri bir arada görmek, 25 Şubat – 4 Haziran arasında mümkün. Royal Academy bir diğer öncü Amerikan sanatçı Jasper Johns’u da izleyiciyle buluşturuyor. 1950 sonrası New York çağdaş sanat ortamının parlayan ismi Johns’un resim, heykel, baskı, çizim, kolaj gibi eserlerini bir araya getirerek sanatçının kariyerinin farklı dönemlerine ışık tutacak sergi, 23 Eylül’de izleyiciyle buluşuyor.

dali-duchamp

Sanat tarihinin iki sıra dışı ikonunu ise yine Royal Academy’de göreceğiz. Kavramsal sanatın babası Marcel Duchamp ile sürrealizmin yıldızı Salvador Dalí’nin şaşırtıcı ilişkisini ve birbirlerinin yaratım pratiklerine olan etkilerini inceleyen ilk sergi olma özelliğiyle “Dali&Duchamp”, beni heyecanlandıran etkinliklerin başında geliyor. 7 Ekim’i sabırsızlıkla bekliyorum.

TATE Modern, bizim için ayrı öneme sahip bir sergiye kapılarını açıyor. Soyut sanatın en çarpıcı örneklerini sunmuş olan Fahrelnissa Zeid’in kariyerini tüm aşamalarıyla incelemeye açan sergi, sanatçının dinamizm, hareket, geometrik ve kompleks motiflerle bezeli başyapıtlarını görücüye çıkarıyor. Ziyaret etmek isteyenler 6 Haziran – 8 Ekim tarihleri arasını değerlendirebilir. TATE Modern yılın son çeyreğinde ise kavramsal sanatın uluslararası düzeydeki Rus temsilcileri olan Ilya ve Emilia Kabakov’u ağırlıyor. Büyük ölçekli enstalasyonlarıyla tanınan, benim de çalışmalarını beğeniyle takip ettiğim sanatçıların erken dönem işlerini izleme fırsatı bulacağımız sergi, Sovyet Rusya’nın dağılışından sonra ortaya çıkan başarısız ütopya temasına eğiliyor. 18 Ekim tarihini not alabilirsiniz.

Marisa MerzItalian, born 1931Living Sculpture, 1966Aluminum and paint351.2 x 264.2 x 180.3 cm (138 1/4 x 104 x 71 in.)Through prior gifts of Adeline Yates and Fowler McCormick; Wilson L. Mead Fund2011.52The Art Institute of Chicago

Dinamik sanat gündeminin merkezi New York’ta bu yıl gerçekleşeceği açıklananlar arasından seçtiklerim de var.  Metropolitan Museum’da, İtalyan sanatçı Marisa Merz’in 24 Ocak’ta kapılarını açan sergisi devam ediyor. Ressam, heykeltraş ve enstalasyon sanatçısı Merz’in ABD’deki ilk kapsamlı retrospektifi olan sergide, geleneksel materyallerin ve süreçlerin dışına çıkan sanatçının 50 yıla yayılan üretimlerini görmek mümkün. 1960’larda İtalya’da ortaya çıkan avangart akım Arte Povera’nın temsilcilerinden sayılan Merz’in çizgi dışı, deneysel çalışmaları, savaş sonrası İtalya’sının bireysel düzlemde bıraktığı izlerin en nitelikli yansımaları bana göre. Bu değerli sanatçının retrospektifini görmek için 7 Mayıs son gün.

tony-oursler

MOMA ise, Aralık ayında, multimedia yerleştirmeleriyle tanınan başarılı sanatçı Tony Oursler’in sergisini ziyarete açtı. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim sanat-teknoloji birleşiminin özgün örneklerine imza atan Oursler, giderek sanallaşan gündelik yaşamımızdaki bireysel ve toplumsal fenomenleri çalışmalarına konu ediyor. İşlerini severek izlediğim Oursler’in bu sergisi, popüler kültür, medya, sanal imgelem ve görüntünün orijinalliği gibi temalar etrafında şekilleniyor. Bu heyecan verici deneyime ortak olmak isterseniz 17 Nisan’a dek vaktiniz var. MOMA’nın gelecek sergisinde izleyiciyle buluşturacağı isim ise Robert Rauschenberg. Soyut Ekspresyonizmin ustalarından Rauschenberg, resimden heykele, çizimden baskıya, fotoğraftan ses/video kayıtlarına, 250’den fazla çalışmasını kapsayan önemli bir retrospektif ile anılacak. 21 Mayıs’ta açılacak olan sergiyi görmek için New York’a gitmeye değer.

Son olarak daha farklı rotada bizi bekleyen bir etkinlikten bahsetmek isterim. Dubai’nin bölgesel sanat piyasasındaki aktif rolünden ve çağdaş sanat üretimine olan katkılarından daha önceki yazılarımda çokça bahsetmiştim. Bu yatırımların bir meyvesi de Sharjah Bienali. Kavramsal çerçevesini Arapça’da dalgalanma, sürüklenme anlamına gelen “Tamawuj” başlığıyla açıklayan bienal benim için, İstanbul Bienali ile birlikte bu yılın en heyecan verici etkinliklerinden diyebilirim. 10 Mart – 12 Haziran tarihleri arasında izleme fırsatı bulacağız.


print