ART BASEL 2013

Sanat dünyasının olimpiyatları diye adlandırabileceğimiz Art Basel Sanat fuarı 10 Haziran 2013 günü açıldı. İsviçre’nin bu küçük kültürel şehri müzeleri, tiyatroları ve konser salonları ile tanınan bir ortaçağ kenti. Her sene Haziran ayında düzenlenen fuara yaklaşık 300 galeri ve 4000 sanatçı katılıyor. Genç sanatçıların ve dünya çapında tanınan superstar sanatçıların bulunduğu bu fuara dünyanın her yerinden koleksiyonerler, küratörler, sanat eleştirmenleri ve müze yöneticileri katılıyorlar. Modern ve çağdaş tabloların, heykellerin, enstalasyonların, fotoğrafların video ve performansların yer aldığı Art Basel’de “Art Unlimited”, “Scop”, “Design”,” Liste”, “Volta” ve “Film” gibi farklı bölümler de var.

Unlimited

Küratörlüğünü Gianni Jetser’in yaptığı bu bölümde, fuarda yer alan galerilerin sanatçılarına projelerini sergileme şansı verilmiş. Bildiğimiz klasik heykel anlayışının dışında enstalasyonlar ve yerine göre de özel olarak büyük boyutlu heykellere yer verilmiş. Örneğin Antony Gormley, Piotr Uklanski ve Matt Mullican’ın çalışmalarını çok beğendim.

Liste
Genç galericiler ve genç sanatçıların yer aldığı bir platform.

Scop

Daha çok Ortadoğu galerilerinin olduğu bölümde dikkatimi çekenler İran, Abudabi ve Ankara’dan Siyah-Beyaz galerileri oldu.

Volta

Küratörlerin sene içinde ilgisini çeken sanatçıların işlerinin sergilendiği bölüm diyebiliriz.

Afrika, Avrupa, Asya, Latin Amerika gibi dünyanın farklı yerlerinden gelen sanatçıların eserlerinin sergilendiği bu fuarda, her sene İsviçre sanat ödülü veriliyor. Bu sene Johannesburg’da yaşayan 29 yaşındaki Güney Afrikalı sanatçı Kemang Wa Lehulere bu ödüle layık görüldü. Ödül olarak 30.000 İsviçre Frankı alan sanatçı Güney Afrika tarihi hakkında yaptığı kavramsal içerikli çalışmalarıyla biliniyor. Çizimler, yerleştirmeler, performans ve text çalışmalarında sanatçı; Afrika’daki geçmiş ve gelecekte olan sosyal olgulara dikkat çekiyor.

Fuar salonuna girdiğimde içeride gördüğüm kalabalığı tarif etmek imkânsızdı. Dünyanın değişik yerlerinden gelen sanatseverler, sanatın insanlar arasında tek ortak dil olduğunu bir kez daha bana hatırlattı. Art Basel Hong Kong, Frieze NY ve Venedik Bienali’nden sonra ilginin doruk noktada olduğu bu sanat maratonunda kimler yoktu ki; Rus milyarder Abramoviç, Amerikalı sanatçı Leonardo di Caprio, Türk ve Asyalı koleksiyonerler,küratörler,sanat eleştirmenleri ve sanatçılar. Dünyanın önde gelen galerilerinden White Cube, Gagosian, Ropac, Hauser & Wirth ve Pace gibi galerilerin temsil ettiği sanatçıların eserleri görülmeye değerdi. Özellikle dünyanın farklı şehirlerinde 14 galerisi bulunan Gagosian’ın bulunduğu bölüm insanların ilgi odağıydı. Büyük ebatlı Jeff Koons çalışmalarıyla Gagosian galeri görsel bir şova dönüşmüştü. Geçmiş senelerde yer alan bazı orta kalite galerilerin bu sene olmaması dikkat çekici bir noktaydı. Kanımca fuarda istenilen yüksek kiralar önemli bir faktör iken; nakliyat, sigorta ve diğer harcamaları da üzerine eklersek bu tip galerilerin fuarda yer alması imkânsız gibi gözüküyor.

Kalabalıkta rastladığım arkadaşlarımızla ayaktaki kısa sohbetlerimizden edindiğim hissiyat fiyatların yüksek oluşuydu. Mayıs ayındaki Sotheby’s ve Christie’s müzayede evlerindeki yüksek fiyatlı satışlar belli ki bu fuardaki eser fiyatlarına da yansımıştı. Başka bir tespitim ise Hintli, Japon ve Çinli sanatçıların yoğunlukta olduğu bir fuar olmasıydı. Örneğin Hintli sanatçı Shilpa Gupta’nı “Stars on Flags of the World “adlı eserini çok anlamlı buldum. Çinli Sanatçı Ai Weiwei ‘nin Avrupalı bir galeri tarafında sunulması da ilginçti. Sanat takviminde gidilmesi gereken fuarların başında yer alan Art Basel’de küratörlü projeler ve Site- specific işlerin yanı sıra sanatçıların üretim aşamalarını anlattığı konuşmalar, koleksiyonerlik ve sanat eserleri nasıl sergilenmeli gibi konuların ele alındığı paneller ve tartışma ortamları fuara ayrı bir anlam katmıştı.

İlgimi çeken diğer bir nokta ise sanat dergilerinin ve kitaplarının satışının olduğu bölümde, uzun kuyruklar oluşturan sanatseverlerin, yazarlar ve yayınevlerinin temsilcileriyle görüşmek için harcadığı çaba aklıma gelen ilk soru, Türkiye’mizde sanat dergilerini kaç kişinin okuduğu oldu.

Kavramsal işlerin yanında dini ve politik temalı eserlerin yoğunlukta olması ve farklı malzemeler ile üretilmiş devasa boyutta yapılan heykel çalışmaları da fuara ayrı bir tat katmış. 8 sene evvel bir iki tane Türk koleksiyonerinin olduğu Basel’de bu sene sayılarının çok olması gözden kaçmayacak kadar dikkat çekiciydi.

Türkiye’den Dirimart Galeri Yüksel Arslan ile fuara katılırken, Ekrem Yalçındağ’ın “Hot Spot İstanbul” sergi projesi içinde yer alan “Gasträume” (Guest Rooms) 2013 adlı açık hava yerleştirmesi tek kelime ile harikaydı. Bayrakların altında yürürken bir Türk sanatçısının İsviçre’de böyle bir projeye seçilmesinden gurur duydum.

Fuarın geneline baktığımda büyük galerilerin eser prezantasyonu başarılıyken küçük galerilerinki de o kadar başarısızdı. Fuar direktörünün söylediğine göre galericiler 9 ay öncesinden sezonun bu son fuarı için sanatçılarıyla konuşup planlama ve strateji yapıyorlar. Rekabetin yüksek olduğu bu ortamda galericilerin işinin bir hayli zor olduğunu düşünüyorum. Müze kalitesinde işlerin sergilendiği Art Basel’deki ön izlenimde bazı galeriler büyük satışlar elde etti. Örneğin;

Alexander Calder’in bir işi 12 milyon dolara satıldı.
Cheim & Read Galeri’de Johan Mitchell 6 milyon dolara satıldı.
Lucio Fontana 12 milyon dolara satıldı.
Ropac Galeri’de james Rosenquist 2 milyon dolara satıldı.
Abramoviç’in Koons ve Warhol aldığı duyuldu.
Robert Ryman 7 milyona satıldı.

Geçen sene Pace Galeri’de 20 milyon dolara satılan Gerhard Richter tablosundan sonra bu satışlara şaşırmamak gerekir. Eminim ki bu yüksek fiyat artışı önümüzdeki sezon müzayede fiyatlarına da yansıyacaktır.

Büyük galerilerin daha fazla sanatçı sergileme şansı yakaladığı , küçük galerilerin daha limitli eserler sergileyebildikleri fuarda, bazı sanatçıların diğer fuarlarda yer almış aynı işlerini göstermesi de hayal kırıklığına sebep oldu. Bunun sanatçılar açısından da ne kadar etkili olduğu da soru işareti olarak kaldı.

Kanımca yaşanan önemli ekonomik krizlere rağmen dünyanın çeşitli yerlerinden gelen önemli koleksiyonerler, sanatı; güvenli, iyi bir yatırım olarak görüyorlar. Dolayısıyla yüksek fiyatlara kaliteli işler alıyorlar. Sanat fuarlarında yapılan satışlar galeriler için önemli çünkü; yeni bağlantılar kurabilirler, giderlerini karşılayabilirler ve temsil ettikleri sanatçılarına ilerisi için yatırım yapabilirler.

Fuarlar sanat piyasasındaki yenilikleri gösteren, koleksiyonerleri sanatçılarla buluşturan, günümüz sanatçılarının çağdaş yorumlarını görebileceğimiz, kısacası sanatçı ve galerilere en çabuk ulaşabileceğimiz platformlar. Art Basel bunu fazlasıyla başarmış, gerek açık hava mekanında bulunan kafeleri, gerekse VİP salonları ile harika bir organizasyon, VİP müşterilere sunulan araba servisleri de inanılmazdı. Dileğim Türkiye’deki sanat fuarlarının da bu kalitede iş çıkarabilmesi, dünya çapındaki koleksiyoneleri ve galericileri getirmeleri ve kaliteli sanat eserleri ile Türk sanatseverleri buluşturabilmeleri.

Art Basel fuarı dışında The Kunstmuseum’da Picasso sergisi, Ed Ruscha sergisi, The Beyeler Foundation’da Maurizio Cattelan sergisi görülmeye değer sergilerdi . Çağdaş Türk sanatçılarının yer aldığı “Hot Spot İstanbul” sergisi de başarılı bir sergiydi.


print