AVRUPA’DA YAZ SERGİLERİ

Geçtiğimiz haftalarda yaptığım kısa Avrupa turu, sanat etkinlikleri açısından da oldukça verimliydi. Bu haftaki yazımı Avrupa’daki sergilere ayırmak istedim.

Seyahatimin en önemli sebebi elbette ki Gülsün Karamustafa’nın Berlin Hamburger Bahnhof’ta açılan kişisel sergisini ziyaret etmekti. Çağdaş sanatçılarımız arasında önemli yere sahip Karamustafa’nın yetmişli yıllardan bugüne uzanan yüze yakın çalışmasını, böylesine önemli bir yerde izlemek gurur vericiydi. Melanie Roumiguière’nin küratörlüğünü yaptığı sergide, kronolojik sistemin dışına çıkılarak tematik bağlantıların gözetilmiş olması yapıtları daha da güçlü kılmıştı. Bu vesileyle sanatçının yeni üretimi olan heykel çalışmasını da görme fırsatı buldum ve çok beğendim. Özellikle Alman basını ve sanat izleyicisinin yüksek ilgisiyle karşılaşmak sanatçı adına bizi de mutlu etti.

Gulsun_Karamustafa_Hamburger_Bahnhof_4

Berlin sanat turumda, Martin-Gropius-Bau’da devam eden William Kentridge sergisi, en beğendiklerim arasına girdi. Çizim ve desen çalışmalarıyla video animasyon tekniğini birleştiren sanatçı, her bir eserinde adeta iki boyutlu bir tiyatro sahnesi yaratmıştı. Berliner Festspiele kapsamında Kentridge’in multi-disipliner yönünü vurgulayan bu çalışmaların yer aldığı sergiyi, 21 Ağustos’a kadar Berlin’e yolunuz düşerse mutlaka gezmenizi öneririm. Berlin Bienali ise ne yazık ki beklentilerimin uzağında kaldı. Halil Altındere’nin yeni video çalışması dışında beğenimi kazanan bir iş olduğunu söyleyemem.

William Kentridge WEIGHING …and WANTING, 1998 Videoinstallation, Länge: 6‘20‘‘ 35 mm, transferiert auf Video (Farbe, Ton)

Bir sonraki durağım Londra’da ise Royal Academy of Arts, karma yaz sergisi kapsamında, Kutluğ Ataman’ın hepimizce bilinen video enstalasyon çalışması “Sakıp Sabancı’nın Portresi”ne yer vermişti. Küratörlüğünü Richard Wilson’ın üstlendiği Yaz Sergisinde, genç İngiliz sanatçıların işleri de çağdaş sanata getirdikleri yeni bakış açılarıyla beni heyecanlandırdı. White Cube Gallery’nin yeni mekânındaki Georg Baselitz sergisi de Londra’nın öne çıkanlarından. Yüksek tavanlı, ferah galeri alanını dolduran büyük boyutlu eserlerin yanı sıra sanatçının heykelleri ve kâğıt işleri de gerçekten etkileyiciydi.

baselitz

Tate Modern’de güncel sanatın öncü kadın sanatçılarından Mona Hatoum’un kapsamlı kişisel sergisi devam ediyor. Hatoum’un erken dönem işlerinden bugüne uzanan 35 yıllık pratiğine dair derin bir inceleme sunan sergi, benim gibi bir Hatoum hayranı için oldukça doyurucu bir deneyimdi. Ayrıca Tate Modern’in hemen yanında yeni açılan Switch House binasını da görme fırsatım oldu. Şu anda yeni müze alımlarının sergilendiği binanın, performans, enstalasyon ve izleyici etkinlikleri açısından daha verimli alanlar sunacağı belirtiliyor; bu yönüyle ben de başarılı bir girişim olduğunu düşünüyorum. Gagosian Gallery’deki Jenny Saville sergisi de yine ajandamın iyilerinden. Ağırlıklı olarak sanatçının son dönem figüratif desenlerinin izlenebildiği sergide, pastel, kömür kalem ve yağ lekesi gibi çeşitli malzemelerin kullanım detayı beni çok etkiledi. Klasik nü formlarının, soyut desenler ile buluştuğu çalışmaların dramatik yönü oldukça güçlüydü.

jenny saville

Son durağım olan Serpentine Gallery ise favori sanatçılarımdan Alex Katz’ın sergisini izleyiciyle buluşturmuştu. Stabil boya düzlemleri ve yoğun kontur çizgileri ile tanıdığımız Katz’ın sergideki portreleri, sanatçının çağdaş imge yaratıcısı kimliğini öne çıkartmış. Sıcak yaz günlerinde sizin de Londra’ya gitme planınız olursa, bu adresleri listenize eklemenizi tavsiye ederim.


print