ÇİZER- YAZAR /YAZAR- ÇİZER/ ŞAİR-ÇİZER: YÜKSEL ARSLAN

“Kat edilmiş yolların dışında da ressam olmadan da resim yapılabilir, ressam olunabilir.” Bu söz Yüksel Arslan’ın Santral İstanbul’daki sergisinden hafızama kazılmış bir söylemidir.Arslan Bence 20.yy’ın yetiştirdiği en önemli sanatçılardan birisi. 3 Ocak-1 Şubat tarihleri arasında Dirimart Galeri’de bir sergi açacak olan sanatçının ” İnsan” ve “Etkiler “serilerinden farklı işleri yer alacak. 2010 yılındaki muhteşem retrospektifine baktığımızda; anatomiden, politikaya, dinden, insanın yeryüzündeki varoluş hikayesine kadar farklı dönemlere ait eserlerini hatırlıyoruz. 40 senedir Fransa’da yaşayan Arslan sanat ve edebiyat dünyasından önemli isimler ile tanışma fırsatı elde etti. Aklıma gelen ilk isimler; Fransız yazar, şair ve gerçeküstücülüğün babası olarak tanınan Andre Breton ile tanışmış ve Breton Arslan’ın ( insanlı günler, portreler, Phallisme dizilerini )görünce onu Paris’te açılan uluslararası bir sergiye davet etmişti. Diğer önemli isimlerden biri ise“ Daha önce yapılmamışın, görülmemişin peşinde koşmalısın” diyen, sanatçı ile uzun bir süre mektuplaşan ve Arslan’ın bir eserine de sahip olan Fransız ressam Jean Dubuffet. Çok önemli özel ve kurumsal koleksiyonlara giren Arslan’ın Paris’teki Georges Pompidou Merkezi’nde müzeye ismini veren cumhurbaşkanı Pompidou’nun koleksiyonunda da bir eseri yer alıyor.

Geçen yaz ” Ansiklopedik Saray” başlığı ile 55. Venedik Bienali’nde elliyi aşkın eseri sergilenen sanatçımızın bu sergisi büyük ses getirmişti. Adeta bir kitap kurdu olan Yüksel Arslan, ürettiği eserleri yoğun okumalardan sonra ortaya çıkarıyor. Toprak boyalar, mineraller, pigment, bal, kül, yumurta akı, polen, sabun, kan ve sidik gibi doğal malzemeler ile ürettiği ve sanatçı ile özdeşleşmiş Artüre’ler, resim ile yazı arasında geliştirdiği bir tekniğin ürünü. Bildiğimiz klasik resim anlayışından farklı olan ” Artüreler’de” insana ait olan her şey var. İnsanın kendi kendini irdeleyip çözümlemesinde sanatın bir araç olduğunu vurgulayan çalışmalarda; estetik ve ahlaki kaygılardan özgür, mantığın az olduğu, bol miktarda düşüncenin yer aldığı hayatın temel sorunlarını çözümleme eğilimi yer alıyor.

Sanatçının eserlerini okumaya çalıştığımızda akla ilk gelen unsur, bilinçaltının sanata yansıması oluyor. Birden fazla unsuru birleştiren Arslan, hayal gücünü de içine katarak izleyenlere kendi düşüncelerini aktarıyor. Psikoanalitik Kuram’ın kurucusu Freud derki; “ Bilinçaltı sanatın gerçek kaynağıdır” Arslan’ın hepsi birbirinden özgün olan bu çalışmalarında hayal gücü ve düşünce adeta konuşurken, Onun resimlerine baktığımızda insanı yönlendiren bilinçaltıdır sanki. En çok beğendiğim “Das Kapital” Serisi sanatçının 1968 Avrupa ve Fransa’nın siyasi ortamından etkilenerek, Nietzsche’yi okurken birden Marksizm’e yaklaşmasına neden olan seriler. O dönemdeki sanayileşme, makineleşme, işgücü, fabrikalar, emek, sömürülenler, sömürenler gibi kavramları yansıtan dramatik eserler. 80’lere geldiğimizde sanatçının çalışmalarında hayatında önemli yeri olan bilim adamları ve düşünürlere rastlıyoruz, 2000 yıllar da ise eserleri daha çok ” insan dizisi “üzerine yoğunlaşmıştır.

Yüksel Arslan’ın esas derdi; Klee’nin söylediği gibi “bir düşünce ressamı olmaktır”.


print