Geride bıraktığımız 2017, her şeye rağmen sanat ortamındaki dinamizmin ve verimliliğin dinmediğini bizlere gösterdi. Büyük prodüksiyonlu sergiler, şehrin önemli noktalarına yayılmış bir bienal, Contemporary İstanbul gibi etkinlikler, kentin sanat gündemini belirlerken; bağımsız mekânlarda açılan pek çok başarılı sergi vasıtasıyla da yeni keşifler yapma, ana üretim hattının dışındaki pratikleri de tanıma fırsatı elde ettik. Ben, zihnimde 2017 yılına dair bir retrospektif yaparken; önde gelen müze ve sanat kurumlarında izlediğimiz, hepimizin yakından tanıdığı ve beğeniyle takip ettiği isimlerden ziyade, sanat ortamımıza farklı bir soluk getiren, sürprizi bol etkinliklerden bahsetmeyi tercih ediyorum.
“Meleklerin Payı” – Depo İstanbul
Daha önce üretimleri sergilenmemiş genç yetenekler ile gözlerden uzakta kalmış eserlerini izlediğimiz usta isimleri bir araya getiren, Deniz Artun küratörlüğündeki sergide; Seval Şener’in minyatür tekniğiyle Batı sanatının ikonik eserlerinde can verdiği serisi ve Anıl Saldıran’ın naif hikâyeleri, benim adıma heyecan verici keşiflerdi.
Sarkis “Bellek ve Sonsuz için Kitaplık (İkiz)” – Ariel Sanat
Hafızaya dair nostaljik bir yorum ortaya koyan sergi; geçmiş ve gelecek arasında köprü niteliği taşıyan çalışmalarla, tarihsel ve toplumsal olguların görgü tanıkları olarak bize zaman ötesi bir deneyim sundu.
Bengü Karaduman “Y A N KIEC H O” – Milli Reasürans Sanat Galerisi
Sanatçının; bireyselden toplumsala uzanan bir ölçekte, umulmadık zamanlarda kendisini gösteren izlerin keşfine dair kendi iç dünyasına yaptığı samimi yolculuğu, görsel ve işitsel veriler aracılığıyla paylaştığı sergisi, benim için hem şaşırtıcı hem de umut vericiydi.
Guido Casaretto “Papa ve Galileo Küçük Bir Anlaşmazlığa Düştü” – Zilberman Gallery
Gerçek oluşumlar ile onların kopyaları arasındaki kavramsal ortaklığın masaya yatırıldığı sergide, büyüleyici görselliğin ardındaki pratiğe odaklanarak, sanatçının müdahalesinin ötesinde bir duyumsamayla tanıştık.
TUNCA “Terra Amata” – Galerist
Sanatçının, Auschwitz-Birkenau Toplama Kampları’nı gezerken çektiği fotoğrafları temel aldığı sergisinde, yapıtların biçimsel değerinin ötesinde, gerçek öykülerin arkasına gizlenmiş trajedilere tanık olmak çarpıcı bir deneyimdi.
Ferhat Özgür “Hayvan Çiftlliği” – The Pill
İçinde bulunduğumuz sosyo-kültürel ortamın kanıksanmış çarpıklıklarına karşı ironik bir direniş olarak nitelendirebileceğim sergi; yaşadığımız çağın ve toplumun, etik ve estetik tüm değerleri kökünden söküşünün öyküsünü müthiş bir dille anlatıyordu.
“Bahar” 13. Sharjah Bienali – Abud Efendi Konağı
Doğanın yeniden dirilişini, baharı, tohumların canlanması ve filizlenmesini metaforik bir kaynak olarak ele alan sergide; site-spesific özellikler gösteren ve mekânla daha da yücelen eserleri izleme şansı bulduk.
Halil Altındere “Welcome to Homeland” – Cihangir Sadık Paşa Konağı
Sıra dışı yorumuyla mülteci krizi ve göç gibi konulara dair yeni bir tartışma alanı açan sanatçının, Türkiye’de hiç sergilenmemiş çalışmalarını büyüleyici bir mekânda izlemek eşsizdi.
Metin Çelik “Post-Apocalyptic” – Mebusan 25
Bağımsız bir mekânı yeniden inşa ederek bir yıkımı tüm sertliğiyle en başından kurgulayan Çelik’in interaktif bir “ortam” yarattığı sergisi, özgünlüğü ve güçlü fikirsel zeminiyle tekrar anımsanmayı hak ediyor.
“Füreya” – Akaretler
Füreya Koral’ın seramiğe olan tutkusunu, geleneksel eğilimlerden ayrılarak çağdaş üretime yönelişindeki motivasyonunu ortaya koyan bu muazzam retrospektif, sanatçının yaşamına dair samimi ve anlamlı vurgularla herkesin beğenisini kazandı.
“İmkânsız Uzam” – Kasa Galeri
İhsan Oturmak, Deniz Aktaş ve Hasan Pehlevan’ın; kent, bellek, yıkım, yaşam alanı, coğrafya, aidiyet kavramlarını temel alan yeni üretimlerini izlediğimiz sergi, sunulan uyumlu birliktelikle göz dolduruyordu.