ANITLARIN ADAMI ANSELM KIEFER

Geçtiğimiz günlerde Royal Academy of Art, Londra’da açılan Alman sanatçı Anselm Kiefer’in retrospektif sergisi sanat severlere görsel bir şov yaşattı. Müzenin avlusundaki kalabalığı tarif etmem adeta imkansızdı. Dünyanın farklı şehirlerinden gelen izleyiciler bu özel sergiyi görmek için uzun saatler kuyrukta beklediler. Bu heyecanlı kalabalığı izlerken sanatın insanlar arasında tek ortak dil olduğunu bir kez daha anlamış oldum.

Yıkıntılar, harabeler içinde dünyaya gelen Kiefer’in çocukluğu, moloz yığınları arasında geçmiş. Harabe mekanlardan topladığı parçaları yığarak minik yapılar yaratmış ve pek çok açıdan bu uğraştan hiçbir zaman vazgeçmemiş. Sanatçı “kalıntıları severim çünkü onlar, yeni bir şeylerin başlangıç noktasıdır”der. Almanya’nın ikinci dünya savaşı sonunda teslim olmasından tam iki ay önce dünyaya gelen sanatçı kariyerini enkaz yığınlarından sanat yaparak oluşturmuş. Bu nedenle sanatçının büyük ölçekli tuvallerinde, harap manzaraları, savaş sonrası çevrelerini gösteren yıkıntıları, abartılmış bir perspektifin kullanıldığı iç mekânları görürüz. Kiefer’in genellikle siyah, gri ve kahverengi olan resimleri, kalın boya tabakalarından ötürü yakından bakıldığında kabartma hissi uyandırır. İlk kişisel sergisini 1973’te Köln’de açan sanatçı, Almanya’nın avant-garde sanatını tanıtan “Documenta (Kassel)” sergisi ile ünlenmeye başlamıştır. Resimlerinde çoğunlukla insan figürü kullanmamasına rağmen ölümü ve yalnızlığı dile getiren, manzaralarına tarihsel bir boyut katabilen Kiefer’in eserleri aynı zamanda zamanın ötesinde romantik ve şiirsel bir anlatım içerir.

Alabildiğine geniş ve büyüleyici boya, kum, çubuk ve metal yüzeylerin topaklı dokularıyla dolu, ufka doğru uzanan tren raylarını gösteren yanmış toprak manzaraları; ucu bucağı belirsiz, sonsuz haşhaş topraklarını gösteren tabloları, ateşten çıkmış gibi görünen kurşundan yapılma dev kitapları, Alber Speer’in Nazi mimarisinden zengin ve kasvetli görseller ve üzerinden gemileri, uçaklar ile çocuk elbiseleri sarkan kül rengi tabloları sergide öne çıkan eserlerden. Ülkesinin yakın tarihinin anısını bastırmaktansa onunla yüzleşmeyi seçmiş olan sanatçı 60’lı yıllarda babasının üniformasını giyerek Avrupa’nın çeşitli abideleri önünde Nazi selamı verirken çekilmiş fotoğrafları ile sanat dünyasında büyük bir sansasyon yaratmıştı ve sanatçının kötü bir şöhrete sahip olmasına neden olmuştu. Geçmişi bu derece adilane bir şekilde sorgulayan ve Almanya için savaşın mirasının ne olduğu sorusunu  bu derece ısrarla soran başka bir sanatçı daha tanımıyorum. Salonda yer alan manzara tabloları adeta anılarla yüklü. Bu eserler göz alıcı görselliklerinin ötesinde yüzyıllarca uğruna mücadele verilmiş Kuzey Avrupa’nın sahipsiz topraklarını gösteren eşsiz yapıtlar. Her ne kadar Kiefer’in  efsanevi ormanları, romantizmin bütün öğelerini taşısa da aslında zoraki bir kaçışın ve gizlenmiş bir zulmün yerlerini ifşa ediyorlar. Tablolarda kullanılan toprak, kül, kum, pişmiş kil, eritilmiş kurşun, dikenli tel, paslı askeri hırdavat parçaları, kurutulmuş otlar, çiçekler, saman gibi malzemeler her esere ayrı bir anlam yüklerken aynı zamanda onlara hareket ve değişim de getirmiş. Kiefer, bir simyacı edasıyla doğada bulduğu malzemeleri bir araya getirerek muazzam güzellikte ve güçte birer başyapıta dönüştürüyor. Müzede yer alan ve gerçek pırlantalar kullanarak yaptığı tabloları tasavvuf ve ya mistik hayata göndermeleri ile sanat severlerin önünde en çok vakit geçirdiği eserlerdendi.

Tarihi dokusu, şiirsel dili ve derin felsefesi ile sanatçı aslında geçmişin ağırlığı ile efsanenin gücünü anıtsal bir boyutta yüz yüze getiriyor. Onun sanatı evren bilim ya da kozmoloji… Cennet ile dünya arasında, maddi ile manevi olanı bir arada sunuyor. Kiefer’in her yapıtı, bir bütün olarak devamlı değişim halinde ve bir bakıma sürekli evrim geçirmektedir. Ona göre etrafındaki her şey birbiri ile bağlantılı ve periyodiktir. Eserlerinin tamamında bu değişim ve çöküşü görmek mümkün. Sanatçının en beğendiğim eseri “The Orders Of The Night (Die Orden Der Nacht)”. Sanatçı bu eserde kendisini bir ayçiçeği tarlasında toprağın üzerinde sırt üstü yatarken gösterir. Çiçekler güneşe doğru sanki onu takip ediyor gibilerdir. Çiçekler dünyevi ya da dünyaya ait olan ile ilahi olanı ya da göğe ait olanı cisimleştiriyor, dışa vuruyor gibi. Aynı zamanda ayçiçekleri; doğum-ölüm-tekrar doğuş gibi kavramlara da göndermede bulunuyor.

Kiefer, kavramsal sanat ve fluxus akımlarının öncüsü olan hocası Joseph Beuys gibi sanatın yıkma ve yaratma üzerine olduğu tezini savunur. Yarattığı imajları yeni ve farklı şeylere dönüştürerek onları kimi zaman korunmasız kimi zamanda saldırıya açık olarak ifade eder. Kiefer’in geniş ölçekli, çoğunlukla yoğun dokulu resimlerinde, Almanya savaşlarının, yengi ve yenilgileri yeniden canlanır. Sanatçının kırık yüzeyleri, tarihin anayurduna bıraktığı kalıcı yara izlerini gösterdiği bilinçlilik katmanlarıyla ortaya çıkar. Yapıtlarında kullandığı sert, itici, estetik hazzı engelleyen malzemeleriyle 1949’da Adorno’nun “Auschwitz’den sonra “şiir yazmak barbarlıktır” sözüne onay veriri gibidir. Ama yine de tüm bu sertliğe rağmen Kiefer’in yapıtları bütününde estetik bir algı yaratır. Kiefer, karışık malzeme ile içerik birlikteliğini muazzam bir şekilde yansıtabilen bir sanatçı. Eserleri ile izleyicilerine ilettiği duygu çaresizliğin, umutsuzluğun, keskin toplumsal çelişkilerin yarattığı kaostan doğacak olan yeni durumun sözcülüğünü yapar.

Genelde karanlığın hakim olduğu depresif çalışmalarda sanatçının sonsuz ve kuvvetli hayal gücü izleyeni sanki içeri çekiyor gibi. Eserleri yakından detaylı incelediğimizde uyumsuz ya da ahenksiz gibi görünen detaylar birden birbirini tutan uyumlu bir diyaloga girerler. Üstün zekası ile ürettiği ve onlara yüklediği yoğun duyguları ile Kiefer “olağan üstü” kelimesinin icat edilmesine sebep olmuş bir sanatçı diye düşünüyorum. Kiefer’in retrospektifi, Royal Academy Of Art’ta David Hockney ve Anish Kapoor sergilerinden sonra gördüğüm en ektili sergiydi. Eğer yolunuz Londra’ya düşerse bu sergiyi kaçırmayın derim. Sergi 14 Aralığa kadar izleyenlerini bekliyor olacak.


print