BİR ADANMIŞLIK HİKÂYESİ

Sanatseverlerin ismini duyduğu ancak gidip görmeden ne büyük bir kazanım olduğunun anlaşılamayacağı Baksı Müzesi’ne ayırmak istedim bu hafta yazımı. Geçtiğimiz günlerde ziyaret etme şansına eriştiğim, değerli ressamlarımızdan Hüsamettin Koçan ve eşi Oya Hanım’ın bireysel çabalarıyla Bayburt’a kazandırılan müze; tam anlamıyla bir hayalin gerçeğe dönüş hikâyesini canlandırıyor. Aynı günlerde açılışı yapılan Nuri Bilge Ceylan sergisi ise seyahati daha anlamlı kıldı.

Anadolu’nun uzak bir köyünde, büyüleyici tabiatın içerisindeki konumuyla tıpkı bir Land Art örneği gibi ayakta duran yapı, kavramsal açıdan Anadolu efsaneleri ve yerel mitolojinin izlerini taşıyor. Hiçliğin ortasında bir kurtarıcı gibi bölgeyi, halkı, köyün kültürünü ve tarihini dönüştüren bu modern mimari örneği, Çoruh Nehri’nin coşkun sularına eşlik ediyor. Hüsamettin Koçan’ın büyük bir adanmışlık ve emekle hayat verdiği Baksı Müzesi, geleneksel ile çağdaş sanatın harmanlandığı önemli bir kurum. Koçan; göçü tersine çeviren bir proje olarak da nitelendirebileceğimiz bu girişimle, kendi doğduğu topraklara yatırım ve kültür mirasının geleceğe aktarılması konusunda öncülük ediyor. Tamamen kişisel imkânlar ve değerli bağışçıların desteğiyle bugünlere ulaşan müze, bulunduğu coğrafyanın ve toplumun öyküsünü okuyabilmeyi sağlayan, geçmişle gelecek arasında bir köprü görevi üstlenmiş durumda.

Yapının yer aldığı muhteşem doğanın içerisinde, patikaların arasında yaptığım yürüyüşte beklenmedik şekilde karşıma çıkan heykeller, tıpkı Yaşar Kemal’in romanlarındaki Anadolu efsanelerinin izleri gibi parlıyor. Titizlikle yerleştirilmiş bu dış mekân eserleri, tabiatın tüm öğeleriyle bütünleşmiş bir açık hava sergisine benziyor. Yıllar boyu sayısız göç ve hikâyenin tanıklığını yapmış olan dilek ağacı ise adeta kendi mitolojisini yaratıyor.

Şu an devam etmekte olan Nuri Bilge Ceylan sergisi de kesinlikle görülmeye değer bir prodüksiyon. Müzenin bulunduğu coğrafya ve tabiatın yansıması niteliğindeki fotoğraflar, uçsuz bucaksız ovaların görüntüsü eşliğinde hem bölge hem de yapıyla çok güzel örtüşüyor. Dışarıda tıpkı Ceylan’ın filmlerindeki sahnelere benzeyen sinematografik bir çevre, içeride ise bu çevrenin çeşitlemesi niteliğindeki çalışmalar izleyeni büyülüyor. Karşılıklı diyalog ve bütünleşmenin zirveye ulaştığı sergi, her bakımdan çok yerinde bir seçim olmuş.

Beni şaşırtan bir diğer konu ise köyde kurulması planlanan kadın istihdam merkezi oldu. Ataerkil geleneğin sürdüğü kırsal bir bölgede, nispeten muhafazakar diyebileceğimiz yerel halkın olası tutumlarından bağımsız bir şekilde halka kazandırılacak olması çok önemli. Bir başka açıdan ise kurumun yerel halka da iş olanağı sağladığını düşünürsek müzenin yalnızca sanatsal değil toplumsal bir dönüşüm yarattığını da vurgulamamız gerekir. Düzenlenen etkinlik ve sergiler dışında yalnızca müzeyi görmek için bile Bayburt’un Bayraktar Köyü’nü ziyaret etmelisiniz. Eminim sanata ve kültürel mirasa bakış açınız değişecek.

Geleceği inşa etmenin yolu, geçmişini bilmek ve korumaktan geçer diyen Hüsamettin Koçan’ın kitabında belirttiği gibi “Başaramayan kahraman yoktur.”


print