İSPANYA’NIN IŞIĞINDA SANAT TARİHİNE YOLCULUK

2013 senesinde Türkiye’nin onur konuğu olduğu Arco Madrid Sanat Fuarı geçen hafta açıldı. Sanatseverlerin ilgi ile takip ettiği etkinliğe katılan 197 galerinin çoğunluğu Latin Amerikalı Sanatçıları temsil ederken Avrupa’dan katılımın azlığı dikkat çekiciydi. Daha önce görmeye alıştığım “Süper” yada “Mega “ gibi tanımlayabileceğim bir fuar anlayışı burada hakim değildi. Ancak genç İspanyol ve Latin Amerikalı sanatçıların farklı medyalar ve malzemeler kullanarak ürettikleri çalışmaları görmek bana farklı bir tecrübe yaşattı. Rahat ve nefes alabileceğim bir atmosferde dolaştığım mekanda Lizbonlu Sanatçı Vasconcelos un örgü işleri, Salgado’nun fotoğrafları, Motta ve Gabriel Orozco ‘nun tabloları fuarın öne çıkan eserleri arasındaydı. Bu senenin onur misafiri seçilen Finlandiya, fotoğraf ve video üzerine üretilen çalışmaları sergilerken çoğunluğu Latin Amerikalı sanatçıların oluşturduğu “ Solo Proje”lerin olduğu bölüm de ziyaretçilerin akınına uğradı.

Avrupa Galerilerinde Ramazan Bayrakoğlu, Mental Klinik ve Marlborough galeride Ahmet Güneştekin’in çalışmalarını görmek bir Türk olarak beni gururlandırdı.

Sanat Fuarlarının organize edildikleri şehirlere getirdikleri canlılık ve ticari anlamdaki katkıları çok önemli diye düşünüyorum. Ancak bazı galericiler ile yaptığım sohbetlerde dünyadaki ekonomik krizin İspanya’da daha fazla hissedildiği, sıkıntılı dönemden dolayı iyi bir alıcı kitlesinin olmadığı yönündeydi. Geçen sene fuara katılan bazı galerilerin bu sene katılmadığı ve yüksek satışların elde edilmediği fuarda, önceki senelere oranla fiyat aralığı daha ulaşılabilirdi. Buna rağmen katılımcıların enerjik ve optimistik havası yine de umut vericiydi.

Fuarlarda görmeye alıştığımız Alex Katz, Plensa, Ai Weiwei, Balkenhol gibi dünya starlarının yanında daha önce çağdaş sanat adına üretimleriyle isimleri duyulmayan sanatçıları bu etkinlikte görmek mümkündü. Fuara paralel olarak sanatçı konuşmaları ve özel koleksiyon sergileri büyük ilgi gördü.

30. senesini kutlayan Arco Madrid Latin Amerikalı sanatçıların kendilerini Avrupa’da göstermeleri açısından önemli bir köprü görevi görüyor. Dünya çağdaş sanatı adına Art Basel Miami ve bu fuar Latin Amerika’nın yükselen bir yıldız olduğunu gösteren önemli etkinlikler.

Kısacık bir hafta sonu tatilinde uğramak istediğim diğer yerler Prado, Reina Sofia ve Caixa Forum. İlk durağım olan Prado Müzesi, içerisinde barındırdığı çok değerli eserleri ile dünyanın önemli müzeleri arasında yer alıyor. Özellikle zamanınız kısıtlı ise önceden araştırma yapıp görmek istediğiniz eserlere yönelmek akıllıca olur.

Prado’daki önemli eserler arasında; Valezquez ‘in “Las Meninas”, Goya’nın “The Naked Maja (çıplak Maja)” , Bosch’un Dali ve Magritte’e ilham kaynağı olan “The Garden of Earthly Delights”, Titian’ın “Bacchanal of the Andrians” ve Leonardo Da Vinci’nin ölümünden sonra öğrencilerinden birinin yaptığı Mona Lisa tabloları.

18.yy’da hastane iken 1992’de Modern ve Çağdaş Müzeye çevrilen Reina Sofia’nın bahçesindeki Miro, Alexander Calder ve Roy Lichtenstein’a ait heykeller çok etkileyiciydi. Müze, kütüphanesinde yer alan 100.000 adet Monografiler (Tek bir konuyu inceleyen yazı) den dolayı diğer müzeler arasında farklı bir yere sahip. Görülmesi gereken eserler arasında; Picasso’nun “Guernica” ve“ Women in Blue”, Dali’nin “Landscapes at Cadaques” tabloları ve Thomas Schutte’nin müzenin mimarisi ile bütünleşmiş büstleri.

Güncel Sanat bölümüne geldiğimde ise sanatçı Gillo Pontecorvo’nun Cezayir’in Fransız baskıcı rejiminden kurtuluşunu anlatan ve yıllarca sessizlikte yaşayan insanların yükselen sesleri ile batılıların dünya görüşünün nasıl değiştiğini gösteren ”The Battle of Algiers” videosu beni çok etkiledi. Michelangelo Pistoletto’nun “The Trumpets of Judgement (1968 )“adlı alüminyum yerleştirmesi de görülmesi gereken eserler arasındaydı.

Son durağım girişteki dikey bahçesi ile ziyaretçilerin ilgi odağı olan ve Brezilyalı fotoğrafçı Salgedo’nun “Genesis” başlıklı sergisinin olduğu Caixa Forum. Sanatçının bu sergisi geçen sene Victoria & Albert Müzesi’nde gördüğümden çok daha etkileyici ve geniş kapsamlıydı.

Madrid sokaklarından geçerken gördüğüm her bina bir sanat eseriydi sanki. Sahip oldukları geniş bulvarlar ve meydanlar bu ülkenin medeniyet seviyesinin ne üst sınırda olduğunu bize gösteren en güzel örneklerdi. Bu şehir geçen sene bienalde çok etkileyici bulduğum İspanyol sanatçılar Santiago Sierra & Jorge Galindo’nun Franco rejimi ve sonraki iktidarlara yönelik olan videosunu hatırlattı.

Madrid’e gelmişken 1 saat mesafedeki Toledo’ ya da uğramadan geçmek istemedim. Mina Urgan’ın “ Bir Dinazorun Gezileri” adlı kitabında büyük bir mutlulukla anlattığı ve “haşin güzel” olarak nitelediği Toledo’ya vardığımızda şehrin 1986 yılından beri Unesco Dünya Miras Listesi altında olduğu öğreniyorum. Kayalıklar üzerine kurulmuş bir ortaçağ şehri olan Toledo, Hristiyan, Müslüman ve Musevilerin yüzyıllardır bir arada yaşamaları sebebiyle “üç kültürün şehri “ diye biliniyor. İspanya’nın geçmişinde önemli bir yere sahip olan bu küçük kent bir açık hava müzesine benzerken, sokaklarında dolaşırken adeta zaman duruyor.

Yapımı 1226’da başlayıp 1493’de biten ve kentle aynı adı taşıyan katedral gördüğüm en etkileyici kiliseydi. Arap, Barok ve Gotik Mimari’nin yanı sıra İspanyol dekoratif stilini de yansıtan bu mekanda iğne atsan yere düşmeyecek bir kalabalık vardı. Kilisede Yunan asıllı olan ve İspanyolcada “Yunanlı” anlamına gelen sanatçı El Greco’nun “ El Espolio” adlı başyapıtı ( İsa’nın Çarmıha Hazırlanışı)” , Goya , Lucas Jordan, Rafael ve Tiziano’nun paha biçilmez tabloları mevcut. Kilisenin hazine bölümünde ise katedralin altından yapılmış maketi ve yarı değerli taşlarla süslenmiş taçlar görülmeye değer eserlerdi. Bu Katedral Vatikan’dan sonra ikinci önemli kilise.

Dramatik ve dışa vurumcu üslubu ile tanınan El Greco‘nun diğer önemli bir eseri olan “Orgaz Kontunun Cenaze Töreni” ni anlatan tablosu da Santo Tome kilisesinde yer alıyor.Cervantes’in ünlü eseri Don Kişot’un maceralarının Toledo’da geçmesi bu kenti turizm açısından da bir çekim merkezi yaparken, dünyaca ünlü İspanyol yönetmen Pedro Almodovar’ın da çok önemli filmlerini bu sokaklarda çektiği biliniyor.

Güncel sanatın örnekleri ile Madrid’te başlayan kısa seyahatim, Don Kişot ve hayali sevgilisinin romantik şehri, İspanya’nın parlayan ışığı Toledo’da sanat tarihine uzanan eşsiz bir deneyim ile sona erdi.


print