NİSAN’DA ÖNE ÇIKANLAR

Müzeden galeriye uzanan keyifli bir sergi turu derledim sizler için bu hafta. Bir yanda uzak bir kıtanın geleneklerinden doğan yorumlar diğer yanda önde gelen Türkiyeli çağdaş sanatçıların seçkisi, kente baharı getirdi bile.

Pera Müzesi, alışılmışın dışında bir temaya eğilerek yepyeni sergisiyle hepimizi heyecanlandırdı. Uzak Doğu geleneksel üretiminden beslenen güncel yorumların bir araya getirildiği “Mürekkepten”, Çin çağdaş sanatına dair seçkin örnekleri bizlerle buluşturuyor. Mürekkep resim geleneğine bugünün merceğinden farklı bir açıyla bakan 13 Çinli sanatçının yapıtları; manzaradan doğal formlara ve kaligrafiye uzanan çeşitliliğiyle göze hitap ediyor. Kâğıt, fırça ve mürekkebin yalın bileşiminden doğan deneysel çalışmalarda, mürekkebin kültürel ruhu ve bu resim geleneğinin tarihsel dönüşümü göz alıcı bir şekilde yansıtılıyor. Zengin ve güçlü formların hakimiyetinde şekillenen işleri, en eski uygarlıklardan olan Çin kültürüne özgün bir bakış sunması açısından çok beğendim. Serginin bilindik bir sanat tarihi perspektifinden uzak biçimde kurgulanması çok önemli bana göre. Böylece; tek bir malzeme ve teknik üzerine inşa edilmiş resimsel ruhun ve estetik anlayışın felsefesini, güncele uyarlanabilen derinliğini ve dinamizmini kavramış oluyoruz. Bu sıra dışı sergiyi 28 Temmuz’a dek mutlaka görmenizi öneririm.

Galeri Nev İstanbul ise Ali Kazma’nın son çalışması “Finis Terrae”yi izleyiciyle buluşturuyor. Çağdaş video sanatının başarılı temsilcilerinden olan Kazma; zaman, mekân ve coğrafya kavramlarına odaklandığı çalışmasında deniz fenerlerini baş role koyuyor. Gerek deniz ve kara arasındaki bağlantı ve bitişin şiirsel bir metaforu olmaları gerekse de bulundukları bölgenin sosyo-ekonomik yapısı ve tarihini yansıtmaları nedeniyle herhangi bir mimari yapıdan ayrışan deniz fenerleri; geçmişten günümüze dek pek çok edebi ve sanatsal üretime de konu olmuş durumda. Ali Kazma’nın sinematografik bakışıyla algıladığımızda ise kamera ve deniz fenerlerinin büyüleyici ahengine kapılmamak mümkün değil. Çekimlerinin çoğunlukla Fransa’daki Ouessant Adası ve Finistère bölgesinde yapıldığı Finis Terrae’nin kelime anlamı olan “karanın sonu” ifadesi ise temayı başarıyla destekliyor. İzleyeceğiniz görüntülerdeki bölgenin, Kuzey ve Güney Avrupa deniz ticareti üzerindeki stratejik noktalardan olması sebebiyle geçmiş yıllarda pek çok kayıp gemi hikâyesi içerdiğini öğrenmek sergiye farklı bir derinlik katıyor. “Finis Terrae”yi 11 Mayıs tarihine dek ziyaret edebilirsiniz.

Kentin disiplinlerarası alternatif mekânı adas’da, Melike Bayık küratörlüğünde açılan “Standart”ı da görmeden geçmeyin derim. Düşünür Michel Foucault’nun Disiplin Toplumu kavramından hareketle; birey/toplum baskısı, dış ve iç kontrol gibi sosyo-politik meseleleri odağına alan sergi; fotoğraftan videoya, yerleştirmeden neona uzanan medyum zenginliği ile göz dolduruyor. İhsan Oturmak, Yuşa Yalçıntaş, Işıl Eğrikavuk & Jozef Erçevik Amado, Merve Dündar, Erinç Seymen, Leyla Emadi, Nasan Tur, Zafer Akşit, Özlem Günyol & Mustafa Kunt ve Ferhat Özgür’ün katılımıyla “standart” nitelemesinin sorgulandığı sergi; kimlik, cinsiyet, inanç, varoluş, ayrımcılık, aidiyet vb temalara cesur dokunuşlarda bulunuyor. 11 Mayıs’a kadar mutlaka görmenizi tavsiye ederim.


print