SİRKECİ’DE ÇAĞDAŞ SANAT

İstanbul’un sürpriz dolu semtlerini, sanat üretimleri sayesinde keşfetmenin tadı eşsiz. Sirkeci’nin kaotik sokaklarında izini sürdüğüm sergi de böyle güzel bir sürpriz hazırlamış izleyicilere. Geçmişten bugüne kentteki ticari sirkülasyonun beşiği niteliğindeki Sirkeci’de yer alan Gürün Han, İngiliz sanatçı Mike Nelson’un yerleştirmesini ağırlıyor. Mari Spirito direktörlüğündeki Protocinema tarafından hayata geçirilen proje; mimari, heykel ve video disiplinlerinin harmanlandığı çok katmanlı yapısıyla göz dolduruyor.

Mike Nelson, İstanbul’a hiç de yabancı bir isim değil. Son otuz yılda pek çok kez şehri ziyaret etmiş olan sanatçı; 2003 yılında da bir Osmanlı yapısı olan Büyük Valide Han’ı üretimine dahil etmişti. Bu kez Gürün Han’ın yedinci katında yer alan onaltı odayı kuşatan yerleştirmesiyle kentin dönüşen silüetinin izini süren sanatçı, gerçek ile kurgu arasında giderek silikleşen bir çizgide yürüyor. “PROJEKTÖR” başlıklı sergiye ev sahipliği yapan Gürün Han, inşa edildiği 1954’ten sonra uzun yıllar önemli bir ticarethane, iş hanı olarak işlev görüyor. Hareketli tarihi boyunca bir yangın atlatan ve dönemin toptancı tekstil endüstrisinin kalbinde yer almış olan bu yapı; 1999 krizine dek canlılığını sürdürüyor. Özellikle Orta Anadolu’dan gelen tüccarların faaliyet göstermesiyle büyüyen dükkanlar, 2000’ler sonrası gelişen teknolojik alt yapı ve dönüşen alışveriş eğilimlerinin ivmesiyle baş edemiyor. Giderek boşalan iş hanı, bugün artık ticarethane kimliği yerine bir dönemin aynası olmuş sosyolojik bir miras sıfatıyla ayakta kalmaya çabalıyor. Mike Nelson tam da bu kopuşu merkezine aldığı mekâna özgü enstalasyonunda, Gürün Han’ın bulunduğu tarihi yarımada özelinden küresel bir kapitalizm geneline uzanan gözlemlerini ortaya koyuyor.

Kıpkırmızı ışıklandırılmış karanlık bir ortamda; sigara paketi, Hint çayı, Arabistan ve Amerika menşeeli gündelik tüketim ürünlerinin kolileri, benzin bidonlarıyla gözümüze batan çarpık küreselleşme sembolleri, metruk bir  dükkan ya da kulübenin hafızalara taşıdığı imgeleri pekiştiriyor. Tek başına duran sandalyeden, üzerinde Mustafa Kemal ile ilgili bir kitap bulunan sehpaya ve cızırtılı radyoya kadar incelikle düşünülmüş ayrıntılar; bir ülkenin modernleşme sürecinde, çareyi izole olmakta bulan kimlik, değerler ve eğilimlerin resmini çiziyor.

Nelson’ın; izleyiciyi bir arabanın arka koltuğunda, yüzünü göremediği bir şoförle kenti dolaştırdığı videoları ise İstanbul’un metropol kimliğinin arkasındaki kırılgan sosyolojik ve ekonomik yapıyı gözler önüne seriyor. Bir yandan kadrajın tersliği diğer yandan kontrol dışı bir sürecin üzerimdeki sanal hâkimiyeti tedirginlik yaratırken; sonu gelmeyen bu simgesel yolculuğun referanslarını düşünmeden edemedim.

Gürün Han, kocaman bir şehirdeki en küçük ticari birimin bile globalleşme akıntısında boğulduğu yeni düzene ayak uyduramayanların sessiz tanığı diyebiliriz. Beni en çok etkileyen ise bambaşka bir coğrafyadan gelmiş yabancı birinin bu dönüşümü derinine dek gözlemleyip böylesine doğal ve içten bir şekilde aktarabilmesi oldu. Sergi vesilesiyle evimde ağırlama şansı bulduğum Mike Nelson ve Mari Spirito’nun ağzından içeriğe dair tüm detayları ve yorumları dinlemek de oldukça keyifliydi benim için. 2011 yılında Venedik Bienali’nde İngiltere’yi temsil eden ve Ekim ayına kadar Tate Britain’da yeni yerleştirmesi sergilenecek olan Mike Nelson’ın Sirkeci’deki bu önemli çalışmasını görmek az bulunur bir fırsat. Sergi, 1 Haziran’a dek devam ediyor, mutlaka izleyin derim.


print