YENİ İFADE BİÇİMLERİNİ BULUŞTURAN BİR MEKAN; PİLOT GALERİ

Bu hafta Türk Çağdaş Sanat piyasasında yerini giderek sağlamlaştıran Pilot Galeri’nin başarılı kurucusu Azra Tüzünoğlu ile Pilot Galeri ve Co-Pilot üzerine konuştuk.

BÇ: Sizi Outlet Galeri ile tanıdım, sonra yeni bir mekanla Pilot olarak karşımıza çıktınız, bu değişim sürecinde vizyon ve misyonunuzda neler değişti?

AT: Neredeyse tek sesli bir sanat ortamında,  başka sesler duymak istemek, başka yerlerde var olma ihtimallerini denemekle ilgiliydi Outlet. Yeni bir mahalle, yeni diller, yeni ifade biçimlerinin platformu olmayı amaçladı. Türkiye’den ve dünyadan, onlarca sanatçıya ev sahipliği yaptı. Sanat haritası içine bir mahallenin eklemlenmesine ön ayak oldu. 3 yıllık bir sürecin sonunda, aynı cadde üzerinde irili-ufaklı 8-9 galerinin var olduğu, bir yürüyüş aksında son derece enteresan sergilere ev sahipliği yapan bir mahalleden ayrıldık. Outlet’in kurulması bir ihtiyacın sonucunda oluştuğu gibi, kapanması da başka bir ihtiyacın sonucunda oluştu. Outlet’te, hem yeni bir iddianın güçlü yansımalarını duyduk, hem de hayal kırıklıklarıyla karşılaştık. En çok da yaşadıklarımızdan öğrendik. Pilot, Outlet’ten öğrendiklerimizin üzerine inşa edildi. Pilot, sanatçılarla daha yakın çalışıyor, sergiler üzerine daha uzun mesai yapıyor. Pilot, sergilerle olduğu kadar, hazırladığı konuşma/tartışmalar, sunumlarla da merak ettiği konuların üzerine gidiyor. Genç sanatçıların olduğu kadar, güncel sanat tarihine iz bırakmış sanatçıların da izleyiciyle buluşmasını hedefliyor.

BÇ: Sanatçılarınızı seçerken nasıl bir süreç izliyorsunuz?

AT: Bazen çok kolay bazen de çok zorlu bir süreç. Çok sevdiğiniz bir işi yapan sanatçıyı takip etmeye başlamak, onla belki birlikte bir iş üretmek, sonrasında işlerinin nasıl evrildiğini gözlemlemek ve ilk karşılaştığın anda yaşadığın heyecanı hala taşıyabilmek gerekiyor. Sanıyorum sadece galerici değil, sanatçı açısından da bu heyecandaki ve değişimdeki devamlılık/paralellik belirleyici oluyor.

BÇ:  Co – Pilot’un kuruluş amacı nedir? Ne gibi etkinlikler göreceğiz bu mekanda?

AT: Co – Pilot, Pilot’un, uzun bir sürece yayılan sergilerine, projelerine ev sahipliği yapmakta zorlanır olduğundan dolayı doğdu. Hemen galerinin yanında, ismindeki “ufak kardeş” etkisinden oldukça uzak, geniş ve farklı etkinliklere ev sahipliği yapabilecek nitelikte bir mekan. Bugüne dek farklı konularda konuşmalara, sergi, film gösterimlerine ev sahipliği yaptık ve yapmaya da devam edeceğiz.

BÇ: Sizinle beraber Halil Altındere de galerinin ortağı, hem sanatçı hem galerici olmak galerinin sanatsal çizgisini nasıl etkiliyor?

AT: Önce bir bilgiyi düzeltmek gerekiyor; Halil, benim eşim ama galerinin ortağı değil. Halil, 1990’ların ortalarından beri, hem sanatçı hem küratör hem de editör olarak sürekli tartışma yaratan/gündemde biri olduğundan, sanıyorum galeriyi onun üzerinden tanımlamak çok daha kolay.  Ama bizim Halil’le sanatçı olarak çalışmaya başlamamız bile çok yenidir ve Pilot’un açılışına tarihlenir. Tabi ki bir sanatçıyla hayatı paylaşmak, benim sanata ve sanatçılara bakışımı şekillendiriyor. Ama her sanatçının biricik olduğunu ve dünyaya başka açılardan baktığını görecek kadar da bu işin içindeyim. Bu açıdan sadece Halil’in değil, çalışma şansı bulduğum tüm sanatçıların dünyaya bakışları, ilgi alanları ve yönlendirmeleri benim için belirleyicidir.

BÇ: Sanatçılarınızı belirlerken kavramsal düzlemde ne tür konuları göz önünde bulunduruyorsunuz?

Sanatçılarımızı belirlerken kavramsal hiçbir konuyu göz önünde bulundurmuyoruz aslında. Bu biraz aşk gibi, midenizde bir karıncalanma veya boğazınızda bir yumruk, ayağınızın altından yerin çekilir olması gibi bir his bu. Yaşarsınız veya yaşamazsınız..

BÇ: Pilot’un Türk Çağdaş sanat piyasasına katkısı nedir?

AT: Huzursuzluktur.

BÇ: Sanatçılarınızı yurt dışında temsil edebilmek adına herhangi bir girişimde bulunuyor musunuz?

AT: Sanatçılarımızın neredeyse hepsi, yurtdışında Türkiye’den daha çok tanınıyor ve takip ediliyorlar.  Uluslar arası sergiler, bienallerde yer alıyor ve kurumsal koleksiyonlarda yer alıyorlar. Sanatçılarımızdan Burak Delier, en son Londra’nın saygın kurumlarından “Iniva” tarafından ilk kez verilen bir ödülün sahibi oldu ve solo sergi yaptı. Aynı tarihlerde de Whitechapel Gallery’de son videolarından biri sergilendi, halen de sergileniyor. Halil, Moma/PS1’da solo bir sergi açtı ve önümüzdeki ay, Manifesta’nın Unloop bölümünde Fikret Atay’ın da aralarında olduğu bir grup sanatçıyla birlikte videosunu gösterecek. Yine Fikret, şu sıra, Kunsthalle Wien’de bir grup sergisinde yer almakta, Hamra Abbas ise Dubai’de Lawrie Shabibi’de bir solo sergi açtı. Bu ay sonuna dek sergisi devam edecek. Ali Miharbi haziran ayını Viyana’da geçirecek ve hem bir grup sergisinde işlerini gösterecek hem de Museum Quartier’de bir solo sergi açacak.. Listeyi uzatmak mümkün ama tüm sanatçılarımız için, geniş bir uluslararası ağ içinde çalıştığımızı söyleyebilirim.

BÇ: Sizce sanatçı – galerici ilişkisi nasıl olmalıdır?

Sanatçıya ve galericiye göre değişir. Bir reçetesi yok bence.

BÇ: Sergilere paralel olarak herhangi bir etkinlik düzenliyor musunuz?

AT: Geçtiğimiz ay sonlandırdığımız Murat Şahinler sergimizle beraber, bugüne dek üzerine çok düşünmediğimiz bir tartışmayı açmanın sadece bizim için değil, Türkiye sanat çevresi için verimli olabileceğini düşündük. “Türkiye güncel sanatında resmin yeri” üst başlığı üzerinden başlattığımız konuşmaların ilkine Taner Ceylan, Nuri Kuzucan ve Burcu Pelvanoğlu konuk oldu ve izleyicilerin soru/yorumlarıyla da tartışma boyut kazandı. Konuşmaların ikinci ayağında ise, Kemal Seyhan, Erinç  Seymen ve  Nazlı Gürlek ile sanatçıların kendi pratikleri üzerinden, resimde güncelliği belirleyen faktörlere pek çok konu tartışmaya açıldı. Konuşmaların oldukça yoğun bir ilgi görüyor ve sanıyorum birkaç oturum daha yapacağız.

BÇ: Şuanda gerçekleşmekte olan Elmas Deniz’in “Siyah Panteri Görebilmek” isimli sergisinden bahseder misin?

AT: Elmas çok uzun zamandır tanıştığımız ancak çok yeni çalışmaya başladığımız bir sanatçı. Pilot’taki bu ilk sergisinde daha önce ilgilendiği konular olan ekonomi-doğa ilişkisini daha da derinleştirdi.  Neo liberal sistem içinde, görünür olan/olmayanları doğa/para karşıtlığı üzerinden işaretleyerek, bir rejimin küçük bir haritasını çıkarmaya çalıştı. Sergide gördüğümüz işler, uzun soluklu bir araştırmanın, neredeyse bir tezin içinden çıktı. Bu anlamda sergi, izleyiciden satır aralarını okumasını bekliyor.

BÇ: 2000li yıllarda Türkiye sanat piyasasını,  dünya sanat piyasasının neresinde görüyorsun?

AT; Türkiye’nin henüz dünya sanat piyasasında çok güçlü ve etkin bir ülke olduğunu düşünmüyorum. Ancak bu olmayacağı anlamına da gelmiyor.

 


print