Hepimiz, 1957’de Çin’in Pekin şehrinde doğan şair, sanatçı ve insan hakları aktivisti Ai Weiwei’yi hükümete karşı olan muhalifliği ve sosyal medyada yaptığı paylaşımları ile tanıyoruz. Ai Weiwei, asi tavırları sebebiyle kariyeri boyunca devlet baskısı görmesine rağmen Çin ve hatta dünya çapında yaptığı başarılı çalışmaları ile uluslararası arenada şüphesiz en önemli ve hatta en cesur sanatçılardan biri haline gelmiştir.
2008’de Çin hükümetine karşı yaptığı etkin siyasi eleştiriler sanatçıya geniş bir hedef kitlesi kazandırmasının yanı sıra, Çin otoritelerinin ona karşı başlattığı misillemeyle doğru orantılı olarak Weiwei’nin popülerliği de artmıştı. Mücadelesini verdiği siyasi meseleleri eserlerine daha da çok yansıtmaya başlayan sanatçının amacı kanımca Çin’de ve tüm dünyada siyasi adalet için bir kampanya başlatmak ve yaşadığı eziyeti dünya ile paylaşarak farkındalık yaratmaktı.
Çin Halk Cumhuriyeti yetkilileri tarafından 2011 yılında pasaportuna el konulmuş olan Weiwei’nin sürpriz haberini ise geçtiğimiz günlerde sanatçının 141.000 takipçisinin bulunduğu Instagram hesabından öğrenmiştik. Temmuz ayında seyahat engelinin kalktığını müjdeleyen bu haberin en sevindirici olan kısmı ise sanatçının cezalı olduğu süre boyunca uzaktan iletişime geçerek Royal Academy Of Art yetkilileri ile birlikte hazırladığı ve Eylül ayında açılacak olan retrospektifi niteliğindeki sergisinin açılışında ve hatta daha öncesinde Londra’da bulunabilecek olmasıydı. Pasaportuna el konulduğu 4 sene boyunca sanatçı farklı ülkelerde bunun gibi pek çok sergi düzenlemiş ve yeni projeler geliştirmeye devam etmişti aslında ama hiçbirinin açılışında veya sergi hazırlığında bu mekanlarda bulunamamıştı. 19 Eylül’de kapılarını izleyiciye açan sergiyi Royal Academy Of Art üyeliğim sayesinde birkaç gün öncesinden görme fırsatı yakalamış olmam ise benim için oldukça büyük bir şanstı.
Kraliyet Akademisi sanat direktörü Tim Marlow pasaportuna kavuşan sanatçının sergi kurulum süresinde ekiple beraber çalışabilecek olması üzerine “çok heyecanlıyız, serginin tüm aşamalarını Londra ve Beijing’den ayrı ayrı yürüttükten sonra, Ai Weiwei’nin Londra’ya gelip serginin hazırlık sürecinde bizimle rol alabilecek olması oldukça sevindirici” diye açıklama yapmıştı.
Bu büyük ve anlamlı sergi son zamanlarda Kraliyet Sanat Akademisi’nde gördüğüm en iyi etkinliklerden biriydi. Sergide beni en çok etkileyen iş sanatçının 2009’dan beri üzerinde çalıştığı ağaç projesi oldu. Mekanın avlusuna dikilmiş anıtsal büyüklükteki sekiz adet ağaç heykeli internet üzerinden başlatılan bağış kampanyası ile elde edilmiş 155.000 $’lık bütçeyle Çin’in güneyindeki dağlardan toplanıp Londra’ya getirilmiş. Kurumuş ve çürümüş, farklı cinslerdeki ağaç dallarından birleştirilerek meydana getirilmiş devasa ağaç heykelleri çeşitli kültürler ve bölgesel guruplardan insanların emekleriyle üretilmişler. Sanatçı bu yerleştirmede Çin devletinin egemenliğinin ve bölgesel bütünlüğünün kayıtsız şartsız milletin – halkın olduğunu vurgulamak istiyor. Başka bir ifadeyle farklı bölgeden gelen insanları tek bir Çin altında toplamayı arzuluyor. Aynı zamanda bir geri dönüşüm projesi gibi de okunabilecek bu görkemli eser barındırdığı çok kültürlü yapısı ile kentin yeni simgesi olabilir diye düşünüyorum. Küçük bir bahçeyi andıran ağaçlar arasında gezinirken kendimi adeta bir keşif gezisine çıkmış gibi hissetim. Uzakta bulunan bir ağacın altında ise izleyiciyi karşılayan siyah, mermer malzemeden yapılmış bir koltuk heykeli dikkatimi çekiyor. Sanatçı bu siyah mermer koltuk heykeli ile günümüzdeki adaletsiz zenginliğe dikkat çekiyor ve Çin iktidarını eleştiriyordu.
Mekanın içerisine girdiğimizde ise Weiwei’nin 2010’da Çin hükümeti tarafından stüdyosunun buldozerlerle yıkımı üzerine gerçekleştirdiği ve daha önce Venedik Bienali’nde de gösterilen “Yengeç Nehri” isimli eseri ile karşılaşıyoruz. Sanatçı el yapımı seramikten ürettirdiği 2.500 adet yengeç heykeli ile tabi ki yine hükümete karşı olan tepkisini göstermek istiyor. Enstalasyon tüm emeği ve muazzam görüntüsü dışında adı itibarı ile aslında bir kelime oyunundan doğuyor. Çincede yengeç nehri ve uyum kelimeleri ses bakımından benzeşiyor ama aynı zamanda “Hei Xei” yani “yengeç nehri” kelimesi son dönemlerde Çin’de sokak ağızıyla internet sansürleri için kullanılan yaygın bir terim. Sanatçı birbirinin aynı binlerce yengecin uyumu ile sansür kelimesine ironik bir vurguda bulunuyor. Aynı odada bulunan ve Yengeç Nehri işini destekleyen bir diğer yerleştirme de sanatçının yine o yıkıntıdan sakladığı beton parçalarını birleştirerek ördüğü atölyesinin duvarı, Qing hanedanlığından kalmış ahşap dekoratif paneller ile süslenmişti. Sergide en sessiz ama en güçlü işlerden biri de sanırım bu duvardı.
Diğer bir odada ise sanatçının en üzücü eserlerinden birine yer verilmişti. 2008’de Sichuan depreminde temeli sağlam olmayan bir okul binasının çökmesi sonucu hayatını kaybeden 5.000 öğrenci ansına üretilen bu eser yine Çin devletinin insan haklarına karşı duruşunu suçlar nitelikte bir çalışmaydı. İki sene boyunca, enkazdan çıkarılmış 38 ton zarar görmüş inşaat demiri yerli halk tarafından temizlenerek tekrar düzeltilmiş ve sanki hiçbir şey olmamışçasına muntazam bir şekilde sergileniyordu. Duvar köşelerinde ise sanatçının meşhur mermer ve seramik kameralarına yer verilmişti. Sanatçının ev hapsinde olduğu zaman dilimi içerisinde devlet tarafından atölyesinin her köşesine yerleştirilmiş olan kameralara göndermede bulunan bu eser ile “kameraların” insanların özeline giren problematik nesneler olduğuna dikkat çekiyor.
Sergi genelinde minimalist ve kavramsal bir anlayışa odaklanılmış. Eserler de onun yaşadığı deneyimi ve Çin toplumundaki yerini anlamak adına yol gösterici. Zaman zaman karşıma çıkan antika dolaplar, masa, sandalye gibi hazır nesneler çağdaş tasarım anlayışı ile tekrar üretilmiş ve Marcel Duchamp’ın öğretilerini hatırlatıyor. Kanımca bu objeler Çin tarihinde büyük bir yeri olan zanaatçiliğin günümüz modern dünyasında da kaybolmadığını vurguluyor. Bunun dışında mermer gaz maskesi, kraliyet cevheri olarak da bilinen jade taşından yapılmış kelepçe ve yine mermer malzemeden yapılmış çocuk puseti gibi nesnelerle sanatçı yine lüks yaşam, iktidar ve zenginlik gibi kavramlara odaklanıyor.
Weiwei’nin 2013 yılında gerçekleştirdiği S.A.C.R.E.D. isimli eseri de bu sergide yer alıyordu. Altı adet çelik kasadan oluşturduğu bu yerleştirmede Ai Weiwei 2011 yılında geçirdiği zorlu hapis aylarını anlatıyordu. Üzerinde izleme deliği bulunan eserin içine baktığımızda hücresinde hapsolmuş sanatçıyı ve başında daima dikilen gardiyanların minik versiyonlarını görüyoruz. Bu kutunun içinde yer alan sessiz ve küçük sanatçı aslında çok şeyi anlatmaya yetiyordu.
Görkemli duruşu ile beni en çok etkileyen başka bir eser de bisikletten yapılmış ve savaroski taşları ile süslenmiş avize yerleştirmesi oldu. Üst üste konulmuş birbirinin tekrarı olan bu günlük nesneler parlak yansıtıcı yüzeyleri ve kırılgan formları ile bir labirenti anımsatıyordu. Abartılı kristal avizeler ise devletin biçimsiz, acayip estetik anlayışı ile adeta dalga geçer gibiydi. Hızlı modernleşme ile Çin’in en yoğun ulaşım aracı olarak kullanılan bisikletlerinin sokaklarda azalmış olmasına dikkat çeken bu eser hazır nesne kavramına getirdiği geniş perspektifle yine aklıma Duchamp’ın 1913 tarihinde hayata geçirdiği bisiklet tekerleği yerleştirmesini getirdi.
Son olarak İsa’dan önce 5000 – 3000 yıllarından kalma çömlekler yeni üretilmiş ve üzerleri boyanmış olan diğer çömlekler ile bir arada sunuluyor. Bu enstalasyon batı ile doğunun sentezini gösterirken hazır nesnenin artistik diline de vurgu yapıyor. Bana taş devrini anımsatan bu çömlekler ticari düşünceye karşı geleneksel değerleri savunan bir çalışma gibi de okunabilir.
1993’ten günümüze sanatçının önemli eserlerini bir araya getiren bu sergi 13 Aralık tarihine dek muhakkak görülmeli diye düşünüyorum. Cesur doğası gereği seçilmiş eserler, Çin sanatı ve toplumunu irdelerken, yaratıcılık, özgürlürlük, sansür ve insan hakları gibi temaları işliyor. Her eser zekice planlanmış ve muazzam estetik görünümleri altında gizli ve derin anlamlar barındırıyor. Umarım ki Ai Weiwei’nin sanatını sorgulayan sanat kritikçilerinin fikirleri de bu sergiden sonra değişecektir.