DUBAİ’DE SIRADIŞI BİR SERGİ: FARIDEH LASHAI

Dubai Sanat Fuarı için çıktığım seyahatimde, çevredeki kültür sanat kurum ve etkinliklerini de ziyaret etme fırsatı yakaladım. Dubai’nin biraz dışında yer alan Sharjah kenti, muhafazakar sayılabilecek yapısına rağmen kültür ve sanat alanında bölgenin önde gelen merkezlerinden biri niteliğinde. Bu şaşırtıcı tezatlıktan etkilenmemek mümkün değil. Kuşkusuz Şeyh’in kültürel etkinliklere ayırdığı hatırı sayılır bütçenin de bu durumda payı büyük, üstelik kentin sanat çevresindeki varlığı Sharjah Bienali ile de pekiştiriliyor. Bu sebeple toplumsal açıdan böylesine içe dönük bir şehirde çağdaş sanatın kendisine bu denli geniş bir alan bulabilmesini ilginç bir örnek olarak görebiliriz.

Ziyaretim süresince beni en çok etkileyenlerden biri, kentin Old City denilen tarihi ve turistik bölgesinde, yine tarihi bir binada konumlanmış Sharjah Sanat Vakfı’nda devam eden Farideh Lashai sergisi oldu. Ben de bir çoğunuz gibi bu sanatçının ismini ilk defa orada duydum. İşlerinden çok etkilendiğim soyut dışavurumcu, İranlı kadın sanatçı Farideh Lashai, kendi ülkesinde çok tanınıyor. İran sanat dünyasının en önemli isimlerinden biri olan Lashai, farklı medyumlarda ürettiği, siyasi ve toplumsal temalara değindiği eserleri ile bana çarpıcı bir deneyim yaşattı. Bu ay sizinle bu özel sergiyi paylaşmak istedim.

2013 yılında vefat eden Farideh Lashai’ye, ölümünden üç sene önce kanser teşhisi konmuş ve kendisi çalışmalarını yarım bırakmamak için tedaviyi reddetmiş. Kısacası hayatını sanata adamış bir kadın. Küratörlüğünü, kurumun direktörü Hoor Al Qasimi’nin yaptığı retrospektif sergide, sanatçının 1960’lardan günümüze tarihlenen resimleri, cam objeleri, heykelleri ve yerleştirmeleri eşliğinde fikirsel gelişimi ve sanat pratiği kapsamlı bir şekilde yansıtılıyor. Tarihi şehrin içinde yer alan etkinlikte, sanatçının erken döneme ait modern tablolarını, soyut çalışmaları ve cam eserleri takip ediyor. Sergi sonuna doğru da multimedia ve video kullanarak ürettiği işleri sayesinde, Lashai’nin elli yıldan fazla süren sanatsal kariyeri boyunca yaptıklarına tanıklık ediyoruz. Ben tüm bu eserleri, Doğu ile Batı sentezinin en güzel örnekleri olarak niteliyorum.

Farideh Lashai_portre

Sanatçının kanser sebebiyle ölümünden üç yıl sonra ve Tahran Çağdaş Sanat Müzesi’ndeki ilk retrospektifinden üç ay sonra gerçekleşen bu sergide, küratör, Lashai’nin sanat pratiğini, ardışık düzene sıkı sıkıya bağlı kalmadan özgün bir anlatıyla sunmayı tercih etmiş. Sergide, sanatçının Narlar Serisi, Ağaçlar Serisi ve Mosaddegh Serisi olarak bilinen kağıt ve tuval çalışmalarından da kapsamlı bir seçki sunuluyor. Çalışmalarında özellikle siyasi figürlere karşı eleştirel yaklaşımını öne çıkartmayı tercih eden sanatçı, İran’daki rejimi ve mevcut toplumsal durumu alaycı bir dille ele alıyor. Beni en çok etkileyen bölüm, yeni medya kullanarak yaptığı, yüzey ve derinlik kavramına farklı bir bakış açısı getiren, çağdaş yorumlu son dönem çalışmaları oldu. Yağlıboya resim ile video ve animasyon tekniğini bir arada kullandığı eserleri konu itibariyle de dikkat çekici. Özellikle “Prelude to Alice in Wonderland” serisine ait işlerden biri, animasyon yansıtma ile canlandırılmış hayvan görüntülerini sunan “Dear Dear, How Queer Everything is Today” adlı çalışma, 1950’lerin İran politik ortamını, millyetçi duyguların yoğun yaşandığı ve evrensel süper güçlerin İran’ın iç ve dış olaylarına karıştığı dönemleri tema edinen oldukça kuvvetli bir eser.

Farideh Lashai_Dear Dear. How Queer is Everything Today_2010_Sound and projected animation on painting_6 min_Ed.4of7_4

İran-Irak savaşı sırasında bombalamalara maruz kalmış insanları betimleyen savunmasız tavşan imgeleri sanatçının, abisinin anlattığı hikayelerden ilhamla oluşturduğu derinlikli bir anlatım yöntemi. Farklı medyumların birleşiminden oluşan bu melez işlerde tavşan, aynı zamanda İran halkının ruhundaki kollektif merakı ve korkuyu temsil ediyor. Bu tavşanların her zıplayışı aslında öngörülemeyen bir yolu ifade ediyor. İran halkını sembolize eden tavşanların kedi gözü imgesinde betimlenmiş İran haritası içerisine zıplayarak girdiği çalışması ise ait olduğu topluma yönelik bakışını yansıtıyor. Siyasi sisteme dair eleştirisini ise Mollalardan oluşmuş bir grubun akşam yemeğine müdahil olmaya çalışan tavşanların korkutulup kaçırıldığı işinde farkediyoruz. Resim ile video yansıtma tekniğini bir araya getirdiği bunlara benzer diğer çalışmaları da karanlık bölümlerde başarılı bir sunumla sergileniyor. İran’daki adaletsiz sisteme göndermeleriyle zekice kurgulanmış işlerin her biri, cesur soyutlamaları ve karışık süslemeleriyle, İran folklorundan izler taşıyan birer başyapıt kanımca.

Farideh Lashai_Keep Your Interior Empty of Food that You Mayest Behold There in the Light of Interior, sound

Farideh Lashai’nin işleri, sanat, edebiyat ve sinema literatürünün ikonik referanslarından da besleniyor. Özellikle edebiyat konusunda derin bir bilgi birikimine sahip olan Farideh, 1970’lerde iki sene hapis yatmış ve bu sırada Brecht’in eserlerini Farsçaya çevirmiş. Eserlerin tümünde buna dair şiirsel dokunuşları görmek mümkün; kendi ülkesinin hassas belleğini ve tarihini izleyenlerle başarılı bir şekilde paylaşmış diyebilirim.

Beni etkileyen bir diğer çalışma ise “When I Count There are Only You, but When I Look There is Only a Shadow” oldu. Ünlü İspanyol ressam Francisco Goya’nın “Les Désastres de la Guerre” (Savaşın Felaketleri)  isimli serisinden yola çıkarak yaptığı 80 parçalık çalışması gerçekten görülmeye değerdi. Her bir karenin üzerine rastlantısal şekilde odaklanan hareketli projeksiyon, sonsuz bir döngüde, acı çeken çeşitli insan görüntülerini ışıklandırıyor. Bir izleyen olarak, devamlı değişik karelerde gördüğüm insanlar, İran’ın tarihinde yer etmiş acı ve korkuya şahitlik etmemi sağladı.

Farideh Lashai_When I Count, There are Only You…But When I Look, There is Only a Shadow, cm

Serginin yer aldığı tarihi yapı Bait Al Serkal’in avlusundaki son bölümde, karanlık bir odaya konumlandırılmış, “The Tyranny of Autumn Not Every Tree Can Bear” isimli enstalasyon ise serginin en öne çıkan çalışmasıydı. Anıtsal büyüklükteki transparan, silindir, hasırdan yapılmış dört adet form, içerisini süsleyen pleksi üzerine boyanmış ağaç resimleri ve her birinde İranlı şair Hâfız-ı Şirâzî’den şiirlerle, büyüleyici bir ortam sunuyordu. Enstalasyon arasında dolaşırken sanki karanlık ve masalsı bir ormanda geziniyormuş hissine kapıldım. Ses yerleştirmesi ile birlikte yoğun duyguların yaşandığı bu ortamda dolaşırken rehbere bu ağaçların ne ağacı olduğunu sordum ve o da selvi olduğunu söyledi. Bu ağacın diğer türlere göre zor hava koşullarına ne kadar dayanıklı olduğunu hepimiz biliriz. Bir de selvinin, İran kültüründeki önemi vurgulandığında, sanatçının bu seçimi daha da anlam kazanıyor. Metaforik göndermeleri ile büyüleyici bu çalışmada, izleyenler adeta yerleştirme ile iç içe interaktif bir yakınlığa giriyor.

Lashai’nin hikaye anlatımı, gerek içerdiği folklorik öğeler gerekse tiyatral yaklaşımı ve dini alegorileriyle izleyene görsel bir şov yaşatıyor. İran’ın tarihini semboller ve metaforlar aracılığıyla kendi kişisel tecrübelerini ekleyerek betimleyen sanatçı, evrensel bir dil yakalamış. Son dönem işlerindeki akbaba, kedi, ay gibi figürler, bir hayali hikayenin parçaları olarak tabloların üzerinde hayat bulmuş. Beni derinden etkileyen diğer bir nokta da, ilerlemiş yaşına ve hastalığına rağmen güncel tema ve tekniklere bu derece hakim olup, çağdaş sanatın kayda değer örneklerini ortaya koyan artistik ve fikirsel yetkinliğini korumuş olması.

Sergiye paralel etkinlikler arasında, İranlı kadın sanatçı Nina Ansary’nin “Jewels of Allah” (Allah’ın Mücevherleri)” isimli kitabının lansmanını ve söyleşisini kaçırmadığım için de ayrıca sevindim. Farideh Lashai’yi temsil eden Leila Heller Galeri’nin yeni ve büyüleyici mekanında gerçekleşen konuşma, İran’daki devrim sonrası feminist hareket, kadın hak ve özgürlükleri, değişen İran politikası konularına değindi. Serginin tamamlayıcısı niteliğindeki bu etkinlik, İran’ın yakın tarihini daha derinlikli kavramama sebep oldu; bu açıdan etkinliği çok anlamlı ve yerinde buldum. Sizin de yolunuz Dubai yakınlarına düşerse, 14 Mayıs’a kadar devam edecek bu sergiyi ajandanıza mutlaka not almanızı öneririm.


print