Türkiye’de 80’li yıllar denilince şüphesiz yaşlısından gencine herkesin aklına 12 Eylül Askeri Darbesi geliyordur. Ben bu şiddetli günlerin yaşanmaya başladığı 70’li yıllarda henüz 8-9 yaşlarındaydım. O zamanlar Şişli’deki evimizde salonumuzun penceresinden gördüğüm bir sahneyi hiç unutamıyorum. Çatışma esnasında hayatını kaybetmiş bir gencin cansız bedeni apar topar olay yerinden uzaklaştırılmıştı. O gün camdan saatlerce, asfaltta kanı kalmış olan gencin arkadaşlarının protestolarını izlemiştim, kanın yerden temizlenmesine müsaade etmiyorlardı. Bu görüntüler yıllar boyunca hafızamdan hiç silinmedi. Döneme dair hatırladığım diğer şeylerde en az bunun kadar kaotik ve tatsızdı. Kaybolan, gözaltına alınan gençler, karakol önünde bekleyen aileler, sokağa çıkma yasakları… O günlerden sonrada Türkiye’de hem siyasi hem ekonomik anlamda pek çok şey değişmiş oldu. Geçtiğimiz haftalarda Salt’ta görme fırsatını yakaladığım önemli bir dökümantasyon sergi de odaklandığı 80’ler dönemi ile bu yılların oldukça kapsamlı bir özetini sunarken “Nereden Geldik Buraya”? diye soruyor izleyicilere.
İstanbul’u merkeze alan sergi, 80 sonrası dönemi, reklam filmi, dergi, fotoğraf, video gibi arşiv materyalleri ve sinemadan örneklerle değerlendiriyor. Sergide eserleri yer alan isimler de oldukça güçlü. Halil Altındere, Serdar Ateşer, Aslı Çavuşoğlu, Barış Doğrusöz, Ayşe Erkmen, Esra Ersen ve Hale Tenger’in 1980 askerî darbesinden sonra ortaya çıkan toplumsal hareketler ve popüler kültür ögelerini irdeledikleri sergide Türkiye’nin yakın geçmişiyle bugünü arasındaki ilişkiyi görünür kılmayı amaçlıyorlar.
Peki 29 Kasım tarihine kadar hem Salt Galata hem de Salt Beyoğlu’nda görebileceğiniz sergide neler yer alıyor?
17 Mayıs 1987’de Yoğurtcu Parkı’nda aktivist kadınlar tarafından gerçekleştirlien yürüyüş adeta Türkiye’de yükselen ilk “Feminist Adımlar”. Ardındn Kariye Müzesi’nde gerçekleştirilen “Dayağa Karşı Dayanışma Yürüyüşü” yine ilk defa festival havasında geçen önemli bir etkinlik olarak arşivlenmiş. 80’ler sonrası dönemde kadın haraketlerinde de yoğunlaşan bu sergi, Füsun Ertuğ’un arşivinden geçmişte yaşanmış pek çok önemli olayın dökümanlarını gözler önüne seriyor.
Sergide ilgimi çeken başka bir çalışma da; yönetmenliğini Şerif Gören’in yaptığı 1987 tarihli “On Kadın” isimli proje oldu. 80’ler Türkiye’sinde filizlenmekte olan alternatif muhalefet yöntemlerine dair bir seçki niteliğindeki bu film on bölüm olarak planlanmış ancak mali sıkıntılar nedeniyle sadece dokuz hikaye ile kalmış. Filmlerin her birinde Türkan Şoray, farklı bir kadın stereotipini canlandırıyor. Film aynı zamanda o dönemde ülkeye ithal edilmeye başlanan hazır kahve, Caretta Caretta kampanyası, spor salonları, ofislerde bilgisayar kullanımına başlanması gibi gündelik hayattaki değişikliklere de değiniyor.
Son olarak Hale Tenger’in Sandık Odası isimli yerleştirmesi aile, ev ve yurt kavramlarına değinen oldukça farklı bir işti. Anneannesinin İzmir’de yaşadığı gerçek evini ve dekorunu kullanan Sanatçı, 1980’ler Türkiye’sini mobilya, lamba, kıyafet gibi gündelik eşya aracılığıyla anı ve bellek üzerinden yeniden kurgulamış. Yerleştirmede bulunan radyo ise ülkedeki politik ve toplumsal atmosferi “içeriye” taşıyan bir unsur olarak dikkat çekiyordu.