ZORLU GÜNDEMDE SANAT PİYASAMIZ

Toplumsal ve gündelik hayatımızın pek çok alanına etki eden zor bir dönemden geçiyoruz. Hareketli siyasi gündemin içinde ayakta durmaya çalışan sektörlerden biri kuşkusuz sanat sektörü. Bu hafta sizinle içinden geçtiğimiz olumsuzlukların sanat ortamına etkilerine dair izlenimlerimi paylaşmak istedim.

Henüz genç sayılabilecek çağdaş sanat piyasamızın kırılganlığı zaten her zaman biliniyordu. Son dönemde şiddeti giderek artan olaylar maalesef bu hassas dengeyi bozmaya başladı.  Kısaca geriye dönük bir değerlendirme yapacak olursak; kavramsal üretimlerin parlamaya başladığı 1990’larda nispeten durgun seyreden Türkiye sanat piyasasının, 1990’ların sonundaki toplumsal ve ekonomik gelişmelerin ışığında kayda değer bir ivme gösterdiğini söyleyebiliriz. Hepimizi heyecanlandıran bu hareketlenmeyi, yeni galerilerin açılması, genç sanatçıların görünürlük kazanması, koleksiyonerlerin yeni üretimlere fırsat tanıması ve fiyatların yurtiçi ve yurtdışı düzeyde artışa geçmesi takip etti.  Canlanan Türkiye sanat piyasası 2000’lerin başında artık hatırı sayılır bir büyüme göstermişti. Politik ve ekonomik reformlar sanat ortamının güç kazanmasına olanak tanıyordu, nitekim 2005 yılında ilk edisyonu düzenlenen Contemporary İstanbul, bu alandaki yükselişe bir tuğla daha koymuş oldu. Uluslararası arenada sesimizi duyurmaya başladığımız bu verimli dönemde, Fahrelnisa Zeid, Mübin Orhon ve İbrahim Çallı gibi ustalar müzayedelerde rekor fiyatlara ulaşırken, çağdaş sanatçılar da kendilerine yeni görünürlük alanları açabildiler.

Fahrelnisa Zeid

Bu noktada, yurtdışı müzayedelerde yabancı koleksiyonere ulaşan Şükran Moral, Taner Ceylan, Ramazan Bayrakoğlu gibi isimleri sayabiliriz. Yurtiçinde yeni jenerasyon sanat girişimcileri ve koleksiyonerler ortaya çıkarken, yurtdışında sanatçılarımızın temsiliyetleri devam etti.

1881-editli-buyuk

Küresel bir krizin kendini göstermeye başladığı zamanlarda, 2011 yılındaki Arap Baharı ve Orta Doğu’daki savaş, siyasi ve toplumsal gündemimizi belirledi. Yerel ve bölgesel anlamda değişen dinamikler, aşamalı olarak sanat sektörünü de etkilemeye başladı. Politik ve ekonomik istikrarsızlık sonucu piyasalardan gelen negatif sinyaller sanat tüketimini de yavaşlattı. Türkiye’deki siyasi ve toplumsal ortamın giderek artan hararetli gündemi, yurtdışı yatırımcı ve tüketiciyi de temkinli yaklaşmaya itti. Yurtiçinde ekonomik kaygıların yükselmesiyle, lüks tüketim inişe geçmiş oldu.  Henüz yeni yeni kendi ayakları üzerinde durmaya başlayan sanat piyasamız ne yazık ki zirveye ulaşamadan zarar görmeye başladı. Bu noktada idealist yaklaşımlarını sürdüren galeri, müze, kültür kurumu profesyonellerinin ve sanatçıların çabası kuşkusuz çok önemli. Onlara destek olmaya çalışan koleksiyonerler de bu düşüşün bir miktar yavaşlamasını sağladı. Ancak özellikle 2015 yılından sonra şiddetlenen olayların açtığı yaraları sarmaya çalışırken bazı tavizler vermek gerekti. Üst üste yaşanan olumsuzluklar Türkiye sanat piyasasının aktörlerini, fiyatlandırma politikalarını yeniden düzenlemeye zorladı. Yapılan araştırmalar, yayınlanan yurtdışı kaynaklı raporlar neredeyse 1990’ları andıran bir gerilemeye işaret ediyor. Politik ve toplumsal stabilitenin sağlanması, belirsizliklerin giderilmesi sanat piyasamızın onarımı için en önemli gereksinim bana göre.

Malum sebeplerden iptal edilen kültür sanat etkinliklerine her gün yenisi eklenirken, Contemporary İstanbul’un yapılacağı açıklaması yüreğimize bir nebze su serpti. Dilerim bir an önce ülkece huzur ve refahın hakim olduğu günlere kavuşur, birbirinden değerli sanatsal üretimleri layık olduğu şekilde taçlandırabiliriz.


print