BAHARI KARŞILAYAN SERGİLER

Yeni medya sanatı denilince akla ilk gelen adres Borusan Contemporary’de açılan, küratörlüğünü Kathleen Forde’un üstlendiği Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu sergi dizisi “Uvertür”ün ikincisinde, son dönemde okuduğum kitaplardan izler bulmak harika bir duyguydu. Harari’nin kaleme aldığı Homo Deus isimli kitapta bahsedilen zekâ ve bilinç ilişkisi, insanın gelecekte bilincini işlevsiz kılarak mekanikleşmeye doğru gitmesi gibi distopik konulara dair referanslar taşıyan sergide, dijital ve interaktif çalışmalar öne çıkıyor. Genel çerçevesi ekoloji, doğa tasviri, doğanın sınırları ve gelecekteki canlı yaşamı üzerine kurgular üzerinden şekillenen sergiye girdiğimde karşılaştığım hareketli heykel tam da zihnimden geçenlerle örtüştü. Belirsiz bir canlının yalnızca omurgadan ibaret olacak şekilde robotlaşması gibi yorumladığım, U-Ram Choe’nun çalışması mekanik ama etkileyici bir yeniden yaratım sunuyor. Çevre bilinci üzerine derin sorgulamalar yapmamızı sağlayan, iklim değişikliği, küresel ısınma gibi olgular sonucu doğanın öngörülemeyen akıbeti gibi meselelere odaklanan video çalışmalarını izlerken insanın nasıl ekolojik bir seri katile dönüştüğünü düşünmeden edemedim. Dijital sanatın nabzını tutan sergide, Christa Sommerer ve Laurent Mignonneu’nün “Anında Portre” adlı interaktif çalışmasını da çok beğendim. İzleyicinin portresini yaparak grafik çizimlerle o anı ölümsüzleştiren bilgisayar enstalasyonu, içinde bulunduğumuz çağın sanal görselliğine ve yapay zekâ fikrinin somut bir temsiline imza atmış. Dijitalleşen dünyamız, robotlaşan insanoğlu ve ekolojik yıkıma dair farkındalık yaratan, keyifli bir sergi deneyiminin ardından Necmi Sönmez küratörlüğündeki “Ola Kolehmainen: Sinan Projesi”yle turuma devam ettim.

Çağdaş fotoğraf sanatının öncü isimlerinden olan Ola Kolehmainen, Mimar Sinan imzalı başyapıtları Bizans ve Osmanlı mimarisi geleneğiyle birlikte ele aldığı çalışmalarında, biz İstanbullular için oldukça tanıdık bir kültürel diyaloğu görselleştirmiş. Fotoğrafların soyut karakterli yapısı, onları işlevsel bir tarihi mekân belgesi olmaktan çıkararak estetik ağırlığı yüksek bir yeniden yaratımlara dönüştürüyor. Son olarak çağdaş sanat ile zaman arasındaki ilginç ilişkiyi sorgulayan “Günlerin Tortusu” sergisini de gezdikten sonra Borusan Contemporary binasının terasındaki Müze Cafe’yi ziyaret ettim. Bir kez daha beni kendine hayran bırakan İstanbul’a karşı kahvemi yudumlarken, gördüğüm ilham verici işler üzerine tekrar düşünme fırsatı buldum. 3 Eylül’e dek yalnızca hafta sonları görülebilen bu sergilerle, siz de baharın gelişini kutlayabilirsiniz.

Sabancı Üniversitesi Kasa Galeri’de ise bir süredir radarıma aldığım 3 genç ismin işlerini bir araya getiren “İmkansız Uzam” sergisi devam ediyor. Deniz Aktaş, İhsan Oturmak ve Hasan Pehlevan’ın kent, bellek, yıkım, yaşam alanı, coğrafya, aidiyet kavramlarını temel alan yeni üretimleri oldukça doyurucu ve uyumlu bir birliktelik oluşturmuş. İhsan Oturmak’ın Çatalhöyük’ten referans alan enstalasyonu, Deniz Aktaş’ın tekinsiz manzara fotoğrafları ve Hasan Pehlevan’ın kentsel tahribata işaret eden geometrik desenleri, insan eliyle yıkıma uğrayan her türden mekâna, günümüz yaşam algısı etrafında sorular yüklüyor. Bu başarılı sergiyi  5 Mayıs tarihine kadar izleyebilirsiniz.


print