BOŞ ALANLAR – SALT GALATA

İçinden geçtiğimiz kritik dönem ve hareketli toplumsal gündemimiz ile oldukça örtüşen bir sergi SALT Galata’da sessiz sedasız devam ediyor. Pentür, heykel, yerleştirme gibi “klasik” anlamda sanat eserlerini barındırmasa da bambaşka bir araştırma ve tarihe ışık tutan “Boş Alanlar” sergisi benim için görülmesi gereken Mayıs ayı etkinliklerinin başında geliyor. SALT’ın kuruluş amacıyla da özdeşleşen bir konsepti canlandıran sergi, arşivcilik, müzecilik, araştırma ve konservasyon pratiklerini, 19. Yüzyıl sonları ve 20. Yüzyıl başlarının siyasi ve toplumsal dinamikleri bağlamında ele alıyor.

Bos Alanlar_Empty Fields_8

Ermeni arşivleri üzerine çalışan Marianna Hovhannisyan’ın küratörlüğündeki sergi, araştırmacının, American Board of Commissioners for Foreign Missions (ABCFM) arşivindeki belgelerde rastladığı bir ismin izine düşmesi ve bu kişinin kurduğu müzeye ilişkin ayrıntıları gün ışığına çıkartmasının bir sonucu. Bu değerli isim, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküp Cumhuriyet’in kurulduğu dönemde Amerikan misyonerlik faaliyetlerinin bir sonucu olarak Merzifon’da kurulan Anadolu Koleji Müzesi’nin eski doğa bilimleri koleksiyonuna hayat veren Ermeni bilim insanı, botanikçi ve bitki koleksiyoncusu Profesör Johannes “John” Jacob Manissadjian. O dönemde Anadolu’nun ilk doğa bilimleri müzesini ve kütüphanesini kuran Manissadjian, kolejin bütünlükçü eğitim felsefesini savunan önemli bir araştırmacı. Çevrede gerçekleştirdiği saha araştırmalarında taş, fosil, bitki, kelebek, böcek gibi pek çok numuneyi topluyor ve koleksiyon içeriğini 7000’den fazla sayıda buluntuya ulaştırıyor. Pek çok türün örneğini ilk kez bulan eğitimcinin, Avrupa’dan da değiş tokuş yaparak arşivini geliştirdiğini öğrendiğimde aklıma aynı dönemde, çeşitli bitki tohumlarını getirterek kendi botanik bahçesini oluşturan ressam Claude Monet ile yine bu türden bir çalışmaya imza atan Joseph Beuys geldi. Farklı coğrafyalar arasındaki bu benzerlik, bana göre düşündürücü bir ortaklık. Serginin asıl çıkış noktası ise Manissadjian’ın oluşturduğu doğa bilimleri koleksiyonu üzerine hazırladığı katalog. Burada beni çok etkileyen bir çalışma sistemi ve düşünce prensibiyle karşılaştım. Manissadjian, 1915 olaylarından sonra tutuklanıp Amerikan Board aracılığıyla serbest bırakılıyor ancak koleksiyonun akıbetinden endişelendiği için 7000’den fazla parçanın tüm detaylarını, el yazısıyla tek tek etiketleyerek müzenin bir kataloğunu oluşturuyor. Baştan sonra bir emeğin ürünü olan bu katalog, bir bilim insanının elinden çıkmış en değerli materyal olarak zihnimde yerini aldı.

Prof. Manissadjian öğrencileriyle, Merzifon

Tüm alanı bir müze gibi yeniden inşa eden SALT ekibinin sergi tasarım çalışmasını da çok başarılı buldum. Koleksiyonun kataloğu ve etiketleri ile birlikte araştırmalar sonucu elde edilen fotoğraf ve belgeler, arşivcilikte kullanılan Dublin Core Metadata yazılımının sembolik bir şablonu eşliğinde sunuluyor. Adeta bir excel tablosuna dönüştürülen duvarlar, araştırma verisinin yazılacağı sütunlardaki boşluklara dikkatimizi çekiyor. Bu “boş alanlar” ise serginin başlığını düşündüğümüzde anlamını buluyor. SALT gibi arşiv üzerinden ilerleyen bir kurumun, bize, bu alanda en güzel örneklerden birine tanıklık etme fırsatı sunmasının çok değerli bir girişim olduğunu düşünüyorum.

Boş Alanlar, SALT Galata

O dönemde, Anadolu Koleji dışında, pek çok hastane ve okulun da sahibi olan Amerikan Board, Birinci Dünya Savaşı sonrası kurumlarını kapatmak zorunda kalıyor, süreç boyunca el değiştirme ve yıkımlar devam ediyor. Bugün SEV Vakfı olarak tanıdığımız kuruluş ise 2011 yılında geride kalanların mülkiyetini alıyor. Bunların arasında Tarsus Amerikan Koleji, Üsküdar Amerikan Lisesi, SEV Amerikan Hastanesi gibi hepimizin bildiği kurumlar olduğunu öğrendim. Bence bu sergi, aynı zamanda misyonerlik faaliyetlerinin bilinenin aksine sadece dini alanla sınırlı kalmadığını, asıl amacın eğitim, kültür, sanat, sağlık, bilim konularında önemli girişimlere adım atmak olduğunu da göstermiş oluyor.

Anadolu Koleji Kütüphane-Müze binasının inşası, 1912

Serginin ruhuna ve içeriğine uygun olarak Batı Ermenice, Doğu Ermenice, Türkçe ve İngilizce olarak broşürlemenin yapılmış olmasını da ayrıca takdir ettim. Böylesine derin tarihi katmanlar içeren bir konunun titizlikle ele alınarak başarılı bir sergiye dönüştürülmesi beni çok etkiledi. Benim de bu sergi vesilesiyle ismini ilk kez duyduğum değerli bilim insanı John Manissadjian, Ermeni ve Rum cemaatince yakından tanınan bir isimmiş. Yaşadığımız coğrafyaya dair katkıları ile toplumsal tarihimizi zenginleştirdiğini düşündüğüm bu gibi kişiler vasıtasıyla, kültürler arası iletişim ve üretime odaklanan ortak dili korumanın önemi hatırlanıyor kanımca.

Bugün Merzifon’da, müze ve kütüphanenin bulunduğu yapının Amasya Üniversitesi Meslek Yüksekokulu İdari İşler Binası olarak kullanılması bir başka düşündürücü ayrıntı. Küratör Hovhannisyan’ın Hrant Dink Vakfı’nın Türkiye-Ermenistan Burs Programı tarafından desteklendiğinden de bahsetmek isterim. American Board arşivinin çevrimiçi ortama aktarımını, ARIT ortaklığında gerçekleştiren SALT ekibini de ayrıca tebrik ediyorum. Bu nadir arşiv materyallerine, tarihi bir anlatı çerçevesinde tanıklık etmek sizin de ilginizi çekiyorsa, 5 Haziran’a kadar vaktiniz var. Müze sergisi tadında farklı bir deneyim yaşamak için mutlaka görmenizi tavsiye ediyorum.


print