Haset, Husumet, Rezalet

Geçen hafta Emre Baykal’ın küratörlüğünde ” Haset, Husumet, Rezalet” başlıklı sergi ARTER’de açıldı.

Günümüzde toplumsal, kültürel ve siyasi belleğimizde her zaman karşımıza çıkan bu üç kavramı sergiye katılan sanatçılar kendi sanatsal dillerini kullanarak eserlerine yansıtmışlar.  Sergi mekanına girdiğimde ilk karşıma çıkan iş Hale Tenger’in  “ BÖYLE TANIDIKLARIM VAR  III“ 2013 başlıklı fotoğraf enstalasyonu.  Başka bir deyişle Türkiye’nin röntgen filmi.  Bu Röntgen filmlerden oluşan koridorlarda dolaşırken  gözüme işkenceye maruz kalmış insanlar, polisle çatışma esnasında yara almış gençler, Hrant Dink, Uğur Mumcu suikastlerine ait fotoğraflar, 70’li yıllara ait fotoğraf kareleri kısacası devlet ve polis şiddetine maruz kalmış insanlar dikkatimi çekiyor.

Bu kasvetli labirentte ilerlerken insanların çaresiz çığlıklarına, acılarına, kaosa, kısacası dramaya şahitlik ediyorum.  Hale Tenger’in röntgen ışığı tekniğini kullandığı fotoğrafları  bize yıllar içinde unuttuğumuz bu acı olayları tekrar hatırlatmış oluyor. Bu anlamda sanatçının işini özgün ve yerleştirmesini de çok yerinde buldum.  Genelde eserlerinde sosyal, politik, kültürel ve felsefe konularını ele alan sanatçının, yaşamını da  etkileyen siyasi olayların bu enstalasyon’un çıkış noktasını oluşturduğuna inanıyorum.  İlgimi çeken diğer bir iş Şener Özmen’in  “ BAYRAĞINDAN KAÇAN DİREK” adlı eseri.  Giriş katının bir köşesine yerleştirilen DNA formunda paslanmaz çelikten yapılmış iki direk kusursuz bir simetri ile tavana yükseliyor, fakat işin püf noktası eserin zemin katta başlayıp ikinci katta bitmiş olması. Bu parlak, birbiri ile kucaklaşmış aynı zamanda da düğümlenerek bağlanmış borular bize bir yere ait olma hissini veriyor.  Sanatçı kimlik kavramını ele aldığı bu yapıtında, kişinin “KENDİ” olması ile bir ulusa ait olma zorunluluğunun yarattığı çelişkiyi izleyiciye hissettiriyor.

Giriş katındaki son iş Hera Büyüktaşçıyan’a ait. Sergide birden fazla eseri bulunan sanatçının “ KAYIP GUGUK KUŞU” , “ ADA”, “ ARADA BİR YERDE “ ve “ TERK-İ DÜNYA” gibi işleri Hera’nın özgeçmişi ile ilgili bize ipuçları veriyor. Yunanlı bir aileden gelen ve Ermeni olan bu sanatçı yıllardır yaşadığı Türkiye’de Ermeni olmanın zorluğunu yaşamış ve aile büyüklerinden soykırımla ilgili hikayeler dinleyerek büyümüş. Dolayısıyla işlerinde özgürlük ve kimlik arayışı gibi temaları sıklıkla görebiliyoruz. Örneğin “ KAYIP GUGUK KUŞU” adlı yapıtında küçük bir kutuya sıkışmış, özgürlüğüne kavuşmak isteyen bir canlıyı anlatır sanatçı. Birbirine sıkıca bağlanarak sarkıtılan mendiller ise bir kaçış planının habercisi gibi izleyiciye sunuluyor. İkinci kata çıktığımda aynı sanatçıya ait “ ADA” başlıklı bir eser karşıma çıkıyor. Çiçek desenli bir halı altına süpürülmüş anılar, sanki konuşulması yasak ya da ayıp olayların halı altına atılması ile gizlenmeye çalışılıyor. Pürüzlü zemin üzerinde eğri duran sandalye ise yeni  yaşanacak anılara izin vermiyor.

Sergiye katılan diğer sanatçıların işleri de çok etkileyiciydi.  Aslı Çavuşoğlu’nun “GORDION DÜĞÜMÜ “ adlı eseri  Büyük İskender’in büstünden yola çıkarak toplumsal ve siyasi tarihin yazılımı ve okunma biçimlerini irdeliyor. Canan’ın “ YALVARIRIM BANA AŞKTAN SÖZ ETME  “ ve “ ŞEFFAF KARAKOL”  adlı enstalasyonu da ilginçti. 70’li yıllarda Türk film piyasasındaki porno filmlere ait afişleri bir odanın duvarlarına yapıştıran sanatçı odanın ortasına yerleştirdiği cam bir kutuya intihar eden bir hayat kadınına ait bornozu asmış. Bornoza yakından baktığımda üzerine dikilmiş bir veda notu görüyorum. “ŞEFFAF KARAKOL”  adlı eserde de aynı şekilde şiddete maruz kalmış hayat kadınlarının bedenlerine yer verilmiş.

Sergi hem yıllar içinde unuttuğumuz karanlık ve acı siyasi olaylara hem de toplumsal şiddet konularına ışık tutması adına önemli. Kanımca sergiye katılan sanatçıların ortak mesajı ; günlük yaşamımızın içinde var olan, düşmanlık, hırs, çekememezlik ve kıskançlık gibi kavramlardan arınmak ve hepimizi toplumsal bilinçliliğe, dostluğa ve kollektif sorumluluğa davet etmek. Farklı din ve dilden olan insanların bir arada huzur ve barış içinde yaşayacağı mozaik bir Türkiye..


print