Yoksul Sanat / (Arte Povera)

Geçen hafta sanatseverlerin merak ile beklediği Jannis Kounellis sergisi Galeri Artist’te açıldı. Sanatçının işleri ile ilk tanışmam 2005 yılında Art Basel fuarında oldu.

Arte Povera (yoksul sanat) akımının öncülerinden olan sanatçı bu sergi için yurtdışından eserlerini getirmek yerine İstanbul’da yeni işler üretmeyi tercih etmiş. Böylelikle Türk insanını, Türk dilini ve İstanbul şehrini yakından tanıma fırsatı bulmuş. Türk tarihi hakkında uzun araştırmalar yaptıktan sonra tuvallerine, kültürümüze ait parçaları yerleştiren enstalasyonlarında eski ve yeni malzemeleri kullanan sanatçı, nefis işler ortaya çıkarmış.

Yoksul sanatın doğum yeri olan İtalya’da yaşayan sanatçının, Yunan kültürüne ve tarihine sahip biri olarak bilinmeyen ülkeleri keşfetmesi ve onların tarihine ilgi duyması sanırım sanatçının biyografisi ile alakalı.

Sergi mekanına girdiğimde karşıma büyük bir enstalasyon çıkıyor; Rayların üzerinde içleri eski dikiş makineleri, pamuklar, kırık İznik seramikleri ve kömürlerle dolu vagonlar. Aklıma ilk gelen fikir sanatçının genel kültür tarihimize bir göndermede bulunması oldu. Organik ve inorganik maddelerin Türk devletinin ekonomisinde, ticaretinde ve ulaşımında önemli bir rol oynadığını, başka bir deyişle Türk tarih ve kültürünü oluşturan ögeler olduğunu düşündüm.

Birbirinin tekrarı olarak asılmış Hereke, Selçuklu ve Uşak kilimlerinin olduğu metal levhalara baktığımda, dünya starı bir sanatçının kültürümüzün en güzel örneklerini kendi sanatsal anlatımı ile ustaca yorumlaması hem bana büyük bir mutluluk verdi, hem de serginin bütünlüğüne farklı bir anlam yükledi. Kounellis sanat ile günlük hayatımızda kullandığımız hazır nesneler arasında bir köprü kurmuş adeta. Yaşadığımız teknoloji çağında insanların yerini makinelerin aldığı bir dünyada, insan emeğine ve unutulup kaybolan zanaatın önemine dikkat çekerek sosyal bir gerçeğe parmak basmış.

Salonun diğer bir köşesinde ise kendi otoportresini anlattığı bir yerleştirme vardı ki beni çok etkiledi. Paslanmış çelik bir levha önünde asılı duran siyah bir palto ve şapka gezmeyi, seyahat etmeyi seven birinin her daim yolda olduğu hissini verdi bana. Başka bir ifade ile kişinin kendini aradığı ve bilinmeyene doğru çıktığı ruhani bir yolculuk..

Dikkatimi çeken diğer bir eser, sanatçının nesneler etrafında kurduğu kompozisyon ve nesnelerin olmayan bedenlerin yerine geçtiği çalışmasıydı. Eski ve antika cam şişelerin asamblaj edilerek raflara yerleştirildiği çalışmada, cam şişeler adeta tarih ve hafızayı somutlaştırmıştı.

Kounellis çalışmalarında bizlere hem bildiğimiz geleneksel resimden farklı bir ifade biçimi sunmuş, hem de nesnelerin de sanat eseri olabileceğini kanıtlayarak sanat eserinin kavramsal değerini de ortaya çıkarmış. Serginin geneline baktığımda sanatçının görsel sanatı ve görsel dilinin zaman ve bellek ile ilintili olduğunu gözlemliyorum.

Yurtdışı sergilerinden anımsadığım kadarıyla sanatçının kariyerinde büyük tuvaller zamanla yerlerini anıtsal, heykelsi işlere bıraktı. Bu anlamda yoksul sanat ya da anti-elitist sanatın öncüsü olan sanatçı arkasından gelenlere sanata farklı bir bakış açısı sundu.


print