HAZİRAN’DA ÖNE ÇIKANLAR

Yaz sergileri bir bir kapılarını açıyor. Bu hafta Haziran ayı içerisinde sanat rotanıza almanızı önerdiğim bir liste hazırladım.

Merdiven Art Space, çizgi dışı programına Mısır asıllı Alman sanatçı Susan Hefuna ile devam ediyor. Hefuna, benim geçtiğimiz yıl tanışma ve röportaj yapma fırsatı bulduğum çok önemli bir çağdaş sanatçı. Çizim, fotoğrafçılık, heykel, yerleştirme, video ve performans gibi pek çok medyumda iş üreten Hefuna, pratiğinde kültürler arasındaki deneyim ve kodlara odaklanıyor. “Screens” başlıklı bu kişisel sergisinde de kendi deyimiyle “pasaport taşımayan” çalışmalarından özel bir seçki hazırlamış. Yaşamı boyunca iki farklı kıta arasında gidip gelerek pek çok yaşanmışlık biriktiren sanatçı, yabancı tanımını da sorgulamış.

Bil(in)mediği bir toprağın dışında bırakılmışlık baskısıyla paralel bir bağlamda yabancılığı ele alan Hefuna; ulaşılabilir görülen fikirsel, coğrafi ya da ekonomik her imkânın, aslında paravanlarla engellenmiş olduğu gerçeğini bizlere hatırlatıyor. Hefuna’nın betimlediği bu düzende sınırlar belirginleşiyor, mekânlar ise mecazi olarak daha da daralıyor. Bizler de bu yeni düzende ekran, perde ya da sahnenin arkasındakileri sorgulamadan yaşama devam ediyoruz. Sergi, bu alt metin üzerine kurgulanmış ve benim Susan’ın üretimleri arasında en çok beğendiğim Mashrabiya serisi ile maskeleri bir araya getirmiş. Her biri geleneksel ahşap oymacılığının büyüleyici örnekleri olan Mashrabiyalar ve maskeler, kavramsal açıdan perdeleme işleviyle öne çıkıyor. Hefuna için bu iki nesnenin yeri oldukça ayrıcalıklı. Çocukluğunun geçtiği Mısır’daki Cairo şehrinin manzarasını gözlemlerken hafızasına kazınan dış cephe unsuruna atıfta bulunduğu Mashrabiyalar; gizlenme, korunma ve mahremiyet arayışlarına kucak açan müşrefiye mimarisi ile minimalist çağdaş ifadeciliğin dengeli diyaloğundan besleniyor. Soyut deyişler ve kelimelerle bu paravanların hem ışığı filtreleyen hem de meditatif niteliğine vurgu yapan Hefuna, kamusal ile özel alan, dışarıya ve içeriye ait olan arasındaki sınırları sorguluyor. Muazzam bir zanaat örneği olan maskeler ise Susan’ın Avrupalı kökeninden ilhamla ürettiği bir seri.  Almanya’nın güneyinde, kış sonu düzenlenen karnavalın geleneği olarak her köyde yaratılan farklı karakterleri temsil eden bu çalışmalar, her ailenin nesilden nesilde aktardığı kültürel kimliğinin dışavurumunu yansıtıyor. Susan Hefuna’nın eserlerini besleyen unsur kuşkusuz milliyet ve cinsiyetten arındırılmış olmaları. Küreselleşmenin son hızla yayıldığı bu dönemde bile Doğu-Batı semboliğini kalıpyargılarla çerçevelendiren bir ortamda sanatçı; dönem, mekân, kültürel kodlar ve dil arasındaki bağları ve kopuşları başarıyla ele alıyor. “Screens”i 20 Temmuz tarihine dek mutlaka izleyin.

Pi Artworks ise Gülay Semercioğlu’nun solo sergisi “Hayatta Kalma Arzusu”nda ilk kez sanatçının desenleriyle bizi tanıştırıyor. Elektrik telleri ve dokuma tekniği ile tanıdığımız Semercioğlu, soyut ve minimalist dilini bu kez farklı bir yüzeyde aktarıyor. Adeta kendi mutfağından, yaratım sürecinin en içten detaylarını izleyiciyle paylaşan sanatçı, geleneksel ve çağdaşı, zanaat ve sanatı bir arada var ediyor. Sergi 29 Haziran’a dek devam ediyor, ziyaret etmenizi öneririm.

Ara Güler’i özleyenler, İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi’nde açılan “İki Arşiv, Bir Seçki: Ara Güler’in İzinde İstanbul” adlı serginin yolunu tutabilirler. Kolektif belleğin şekillendiği ve sürekli güncellendiği alanlar olarak kentlerin fotoğrafik kayıtlarına odaklanan sergi, İstanbul’un 20. yüzyılın ortasından bu yana yaşadığı değişimi görünür kılıyor. Ara Güler’in kendilerine tekrar tekrar bakmaya davet eden fotoğrafları 17 Kasım’a dek görülmeyi bekliyor.


print