MART’TA ÖNE ÇIKANLAR

Tophane’de bulunan DEPO, kentin güncel sanat alanındaki en önemli boşlukları doldurmaya devam ediyor. Eş zamanlı 2 sergiyi izleyiciyle buluşturan mekânda, giriş katta karşıma çıkan tabela yerleştirmesi sürprizlerle dolu bir serginin beni beklediğini hissettirdi. Benim kuşağımın aşina olduğu bir döneme ışık tutan “SILA YOLU – Türkiye Tatili Yolu ve Otoban Hikâyeleri” sergisi, Almanya ve Türkiye arasında 1960’lardan beri Türkiyeli göçmenler tarafından kullanılan karayolu güzergâhındaki yaşanmışlıklara odaklanıyor. “Almancı” vatandaşların gündelik hayatına dair ikonik nesnelerle tüm mekâna yayılmış dev bir görsel-işitsel enstalasyon yaratan Malve Lippmann ve Can Sungu, müthiş bir kültürel kimlik okumasına ve dönem analizine imza atmış bana göre.

Bir diğer sergi olan “Geriye Akış” ise Aikaterini Gegisian ve Fatma Çiftçi’nin işbirliğiyle hayat bulmuş etkileyici bir seçki. Serginin temasını şekillendiren, 2015’te ortaklaşa ürettikleri 1960’ların popüler sineması üzerine bir araştırma olan Beethoven vs. Chopin video kolaj işine tek kelimeyle bayıldım. Her iki sanatçının da cinsiyet temsilleri üzerinden varoluş ve kimlik sancıları zeminine oturttuğu işleri, hem popüler kültür imajlarından hem de tarihsel kalıntılardan besleniyor. Gegisian’ın “Self-Portrait as an Ottoman Woman” isimli çalışmasında, kadın ikonografisinin coğrafya ve gelenekle olan doğrudan bağlantısı, Çiftçi’nin “Asker Olacağım 2” ve “Sultan Mustafa Camii” işlerindeki nakış ve el işçiliğinin sembolik diliyle güçleniyor. Sergi 9 Nisan’a dek devam ediyor.

Tophane bölgesindeki favorilerimden Krank Art Gallery, Elif Çelebi’nin “Ekosistemden Ayrılmamak Üzere” isimli yeni sergisini ağırlıyor. İnsanın doğaya ve canlılara hükmetme eğilimi ve bu yönde geliştirdiği acımasız sanayi toplumunu eleştiren sanatçı, suluboya çalışmalarının kavramsal zeminine, insan-hayvan-bitki türlerinden bağımsız, bütüncül bir doğa fikrini yerleştiriyor. Fikirsel açıdan geçişken çağrışımlarla soyuta göz kırpan organik formların, ekolin  ve çini mürekkebinin birleşiminden doğan görselliği beni çok etkiledi. Ali Akay küratörlüğünde vücut bulmuş bu doyurucu sergiyi 21 Nisan’a dek mutlaka görün derim.

Dolapdere’nin taze nefesi Gaia Gallery ise Sinan Demirtaş’ın muhteşem hiperrealist resimlerini içeren “Homo Ludens” sergisine yer veriyor. Demirtaş’ın anatomi, desen ve boya konusundaki ustalığının parlak birer yansıması niteliğindeki çalışmaları, bedeni kavramsal açıdan heykelleştiriyor. Dış dünyadan tamamen soyutlanan figürler, tuval içerisindeki boşlukta yaratılan sanal mekânda kendi varoluşlarını ilan ediyorlar. Bu halleriyle her biri birer heykele dönüşen figürler, sanatçının bedenleri bir yanılsamanın ötesinde hayata dahil etme girişiminin çarpıcı güzellikteki oyuncuları oluyor. Geleneksel pentürün sınırları içinde böylesine yenilikçi ve özgün bir yaratıma tanık olmak için 23 Nisan’a dek mutlaka sergiyi ziyaret edin.

Karaköy’ün gözdelerinden artSümer’de, takibimde olan genç isimlerden Bahar Yürükoğlu’nun sergisi devam ediyor. Dijital çağın avangart estetik dilini kendi öznel kurgusuyla birleştiren Yürükoğlu, kimi zaman yabancılaştıran ama mutlaka iç dünyasından izler taşıyan, samimi fotoğraflarıyla beni heyecanlandırdı. Bireysel çağrışımların üzerine inşa edilmiş  sıra dışı bir dokuya sahip imgelerle tanışmak için 22 Nisan’a dek vaktiniz var.


print