SANATIN MİMARİ İLE BİRLEŞTİĞİ BİR MEKAN; HAYDAR ALİYEV KÜLTÜR MERKEZİ

Son zamanlarda dünyanın önde gelen mimarlarına yaptırılan kültür merkezleri küresel sanat piyasasında en çok konuşulan konular arasında yer alıyor. 2012 senesinde Azerbeycan, Bakü’de açılan Haydar Aliyev Kültür Merkezi bunlardan sadece biri. Irak asıllı İngiliz vatandaşı dekonstrüktivist mimar Zaha Hadid tarafından yapılan bina, geniş ve kıvrımlı hatlarıyla “Best Building Site” 2011 Design Award ödülünü kazandı. Dünyanın çağdaş mimari haritasında önemli bir yere sahip olan bu yapı, günümüze göre daha ilerici ve modern çizgilere sahip. 1991 yılında Sovyetler Birliğinden bağımsızlığını kazanan Azerbeycan, bildiğimiz eski Sovyet modern olgusunu terk ederek hem kültürel hem mimari alanda çağdaş projelere imza atıyor. Bunun en güzel örneğini 9 Nisan’da açılan Tony Cragg sergisinde görmek mümkün.  Ülkenin kültürel etkinliklerinin yapıldığı bu merkezde çağdaş sanatın en önemli heykeltraşlarından olan dünya starı Cragg’in 1989 – 2013 dönemlerine ait 28 adet çalışması yer alıyor. 1949 doğumlu sanatçının dünyanın önde gelen müzelerinde ve özel koleksiyonlarda birçok önemli eserleri yer alıyor. 2012 yılında İstanbul’da ki ilk solo sergisini Galeri Artist’de gerçekleştiren usta sanatçının eserlerine Türk sanatseverlerin de ilgisi büyüktü. Genç jenerasyon sanatçılar üzerinde büyük etkisi olan Cragg, Düseldorf Kunstakademie’de de hocalık yapıyor. Aynı zamanda yıllarını labaratuvarlarda eğitim alarak geçirmiş bir bilim adamı olarak “madde”ye olan ilgisini bu sergide net bir biçimde görmek mümkün.

Sanatçı 80’li yıllarda, renk veya formlarına göre bir araya getirdiği plastik oyuncaklar, mobilya parçaları, cam, porselen, ahşap gibi materyallerden oluşan gündelik eşyalar ile oluşturduğu kompozisyonlarını “olanlar” değil “olmayanlar”ın yarattığı eserler olarak tanımlıyor. Sanatın, doğanın taklide dayanan temsili fikrinden öte soyut olan insan beyninin doğadan daha üstün ve yaratıcı olabileceğine işaret ediyor. Sergide, bu eserlerine iyi bir örnek olarak “Saf Şişe Kütlesi” adlı çalışması, belli bir disiplin içerisinde sistematik olarak düzene sokulmuş, sanki gruplaştırılmış, denetlenmeyi bekliyorlar gibi. Cragg’in eski dönem eserlerinden günlük hayatta kullandığımız, tanınabilir, hazır nesneler ile oluşturduğu heykeller gerçek hayattaki sosyolojik sisteme de göndermede bulunuyor.

90’lı ve 2000’li yıllarda ürettiği anıtsal büyüklükteki heykelleri ise bronz, mermer, ahşap, meşe ağacı, cam, taş, porselen, polyester gibi organik ve inorganik malzemelerden oluşuyor. Cragg ile ilgili okuduğum bir makalede sanatçı şöyle belirtmişti; “Kullandığım her farklı madde yeni fikirlerin doğuşuna sebep oluyor ve değişik formları da beraberinde getiriyor” Kanımca her eserde kullanılan farklı malzeme kendini yeni bir form içinde bulurken, heykeltraş da kendini farklı bir içerik ve anlamda buluyor. Sanatçının çalışmalarının başlangıç noktasını onun maddeye karşı olan hassasiyeti oluşturuyor. Farklı malzemelere olan duyarlılığı fikir olarak da Latince kökeni “Matter” olan Mother (anne) olgusuna metaforik olarak değinerek maddenin düşünceleri doğurduğuna dikkat çekiyor. Cragg öğrencilerine her zaman madde ya da nesnenin bir bilgi topu olduğunu ve onlardan çok şey öğrenilebileceğini vurguluyor.

Onun heykelleri daha önce tecrübe ettiğimiz ve inandığımız fantazileri, düşünceleri, fikirleri, hayalleri kısacası insana ait olan her özelliği taşıdıkları için zamansızlar. Heykellerin etrafında döndükçe her seferinde oluşan farklı yüzler izleyiciye olağan üstü bir tecrübe yaşatıyor. Bu soyut portre fikri aniden birden fazla farklı yüzeylere dönüşüyor, ortaya çıkan bu farklı imajlar sanki heykellerin arkasında hayali var olan bir omurgaya bağlı gibi.

Cragg geleneksel sanat anlayışında “doğanın kopyalanması” fikrine karşılık ürettiği saf formlar ile heykel sanatına çağdaş bir yorum getirerek heykelcilik alanında adeta bir devrim yarattı. Bu eserlerin tümü doğaya bakışa bir alternatif sunuyor sanki.  Sanatçının her farklı projede profesyonelleşmesinin en büyük nedeni malzeme kullanımında gösterdiği üstün hüneri ve her defasında elde ettiği tecrübe. Estetik baz üzerine kurgulanmış hayali, imgesel olan bu heykeller teknik mükemmelliyetciliğin en güzel örnekleri.

Üretim aşamasında da sanatçı birçok şey öğrenebiliyor. Nasıl bir şair kağıt üzerinde kelimeler ile oynuyorsa, ya da bir ressam paletinde ki renkleri kullanarak kendini geliştiriyorsa, bir heykeltraş da kullandığı her farklı malzemede yeni formlar ve anlamlar keşfederek kendini geliştiriyor. Tony Cragg de bu anlamda maddenin insan hayatında ki önemini sorgularken, okunabilir insan portelerini profilden ve ya silüet formunda sunuyor. Portre niteliğinde ki bu heykeller izleyici ile arasında kendiliğinden doğal bir bağ kuruyor.

Serginin geneline baktığımızda onun çalışmaları daima sosyal ve kültürel bağlamda okunmalı ve algılanmalı. Aynı cinsten farklı yapıda olan başka bir ifade ile heterojen olan maddelerin hepsinde farklı bir dinamizm var. Maddenin saf halini değiştirerek ona farklı bir anlam yüklüyor bu da eseri gizemli kılıyor. Maddenin insani bouytunu gördüğümüz bu çalışmalarda geniş bir hayal gücü ile keskin bir zekanın birleşimi söz konusu. Ortaya çıkan yeni form ile sanatçının yaratıcı girişimi beklenmedik fiziksel, psikolojik, hissi ve ruhani tecrübeleri de beraberinde getiriyor. Gerçeği temsil eden insanın kökenini, evrimini, toplumsal ve kültürel yönlerini inceleyen bu heykeller maddesel gerçeğin anlamını ve önemini de vurguluyorlar. Cragg’ in sanatsal dili yeni keşiflerin yapıldığı bir yolculuk gibi. Onun sanatının püf noktası insan olgusunu maddenin içine sokarak, onlara yeni anlamlar yüklemesi. Kimi zaman şiirsel, kimi zaman açıklanamaz, zaman zaman da orantısız miktarda ki hayal gücü, sanatçıyı kendi meslektaşlarından farklı bir yere konumlandırıyor. Cragg’in çalışmaları şiirsel dokunmaları ya da imaları ile hayatın içinde ki gizli olanı ortaya çıkarırken maddenin içinde bulunan bağlama ve çağrıştırdığı anlama da göndermede bulunuyor. Aynı zamanda bilim adamı olan sanatçı “Heykel yapmaya başladığım an inançlar sistemine ve maddenin hallerine bakıyorum, maddenin dinamik olması, hareketi ve itici gücü benim için çok önemli ”diyor. “En sevdiğim malzeme ise insan beyni. Zeki, fantastik madde!”

Müzenin geniş mekanlarını dolduran masif, yoğun, ağır, kendi kendini anlatan, esrarengiz ve gizemli heykeller geleneksel batı heykelciliğinin düşüncelerini sorguya çağırıyor gibi. Bu sergi sanat severlere yeni bir tecrübe kazandırmanın yanında çağdaş İngiliz sanatını ve kültürünü anlamak için de harika bir başlangıç. Bir ülkenin medeniyet derecesinin kültüre ve sanata verdiği değer ile ölçüldüğünü iyi kavramış bir ülke olan Azerbeycan küresel sanat dünyasında adından sık sık bahsettireceğe benziyor. Azeri halkının yanı sıra dünya çapında da büyük ilgi gören bu etkinlik 31 Ağustos tarihine kadar Haydar Aliyev Kültür Merkezinde izlenebilir.

 


print