AYNADAN İÇERİ

Türk çağdaş sanatının öncü isimlerinden, kariyeri boyunca heykel kavramını genişletip, mekana özgü işler üreten, Türkiye ve yurt dışında sayısız sergiler, bienaller ve projelere imza atmış, çok değerli kadın sanatçımız Füsun Onur’un “Through the Looking Glass”  [Aynadan İçeri] isimli kişisel sergisi Arter’de açıldı.

Füsun Onur’un çocuksu, samimi ve hep çağın bir adım ötesinde olan eserlerini anlayabilmek için O’nun kim olduğunu ve sanata nasıl şiirsel bir biçimde yaklaştığını anlamak, yani bir anlamda sınırsızca açtığı kapılardan bir bir içeriye girmek gerekiyor.

Emre Baykal’ın küratörlüğünde hazırlanmış olan sergi sanatçının neredeyse her dönemini kapsayan işlerini barındıran bir retrospektif niteliğinde. Bu kapsamlı serginin hazırlanma sürecinde; yapıt fotoğrafları, sergi davetiyeleri, afişler, açılış ve sergi fotoğrafları, eskizler, maketler gibi sanatçının tüm sanat üretimini barındıran bir arşiv, sanatçının ablası, İlhan Onur tarafından kronolojik bir sıra ile oluşturulmuş. Bu arşiv sayesinde,  pek çok yapıtın başlığı, tarihi ve tekniği gibi bilgilere ulaşılmış. Bu anlamda sergi bizleri, sanki tarihte bir yolculuğa çıkarıyor gibi.

1938 doğumlu sanatçı, 1957 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne girerek heykel eğitimine başlamıştır. Klasik anlayışta heykel eğitimi gören sanatçı,  Akademi’den mezun olduktan sonra, 1962 yılında kazandığı burs ile Amerika’da felsefe eğitimi almıştır. Teknik bilgisinin üzerine eklenen bu düşünsel taraf Onur’un sanata bakış açısını genişletmiş ve belki de bir anlamda O’nun sanatı ve hayatı arasında kopmaz bir bağ oluşturmuştur.  Zaman içerisinde bu düşünsel yönü sanatçıyı gittikçe soyut,  daha karmaşık ve bir anlamda organik işler üretmeye yönlendirmiş.

Sanata olan ilgisi çocukluk yıllarında başlayan Onur, kendi sanatını  “İlk kili, yağlıboyayı elime alıp sanatçı olmayı düşlediğim çocukluk yıllarıma dönüyorum. Yapılmışı, coşku verici bir şeyi yeniden yapmak, gördüğünü değiştirmek, yeni deneyimlerle ona bir şeyler katmak, eğretileme aramak ve sevdiği bir şeyi saklamak. Sonra ilk akademi yılları. Daha bilincine varmadan sezilen volümlerin karşılıklı ilişkileri, oyunları ve zaman. Daha sonraki yıllarda uzamı elle tutulur hale getirme uğraşları, iç ve dış uzam, yine zaman, gittikçe karmaşıklaşan ama tükenmeden aynı coşku.” cümleleriyle özetliyor.

Onur, gündelik hayattan malzemeleri, kendi amaçlarından koparıp, onlara yeni anlamlar, yeni mekanlar kazandırıyor ve bu bağlamda onlara adeta yeni bir yaşam sunuyor gibi. Sergide yer alan tüm eserlerde narin bir duyarlılık görüyorum. Kullandığı her objeye canlıymış gibi davranan sanatçının eserlerinde kaçınılmaz bir yaşanmışlık ve birikim söz konusu. Onur’un sanatı, yapıtının kendisiyle ve izleyicisiyle sürekli bir iletişim ve etkileşim içerisinde.  Sanki doğal süreç içerisinde kendiliğinden oluşmuş gibi görünen yerleştirmeleri izleyiciye bu senaryoda yaptın kendisi kadar önemli bir rol biçiyor.

Onur, sanatsal üretimini hiçbir malzeme ve teknik ile kısıtlamamıştır. Sergide yer alan heykel, resim, yerleştirme, gölge – ışık oyunları, modifiye ederek bağlamından çıkarttığı hazır nesneler, yıllardır kendi hayatının bir parçası olan kişisel eşyaları ve hiç vazgeçemediği müziği bir arada gördüğümde, sanatçının duyguyu aktarabilmek için her yöntemi cesurca ve çocuksu bir ruh ile sunduğunu gösteriyor bizlere. Sergide beni en çok etkileyen işler arasında Onur’un ilk kez 1982 yılında Taksim Sanat Galerisi’nde sergilediği “Çiçekli Kontrpuan” isimli yerleştirmesi  Arter’in en üst katında yeniden kurgulanmış.  Masmavi plastik muşamba ile tamamen kaplanmış duvarlar ve tavan, odanın ortasında konumlanmış gerçek ve yapay çiçekler odaya adım attığımız anda sanki deniz altı ile gökyüzü arası tuhaf bir yanılsama yaratıyor. Malzemenin huzur veren rengi ve kaçınılmaz yapaylığı arasında izleyiciyi hapsediyor. Odayı bütünüyle bir sanat eserine dönüştürmesi ve izleyiciyi bu mekana hapsetmesi ile bizleri bu sanat yapıtını yalnızca izlemek yerine, onunla oynamaya, onun bir parçası olmaya davet ediyor gibi.

Sanatçının geçmişinden referanslar veren bu sergide, O’nun sınırsız hayal dünyasını, duyarlılığını, deneysel ruhunu ve her zaman açık olan bilincini görmek mümkün. Sergi 17 Ağustos tarihine kadar Arter’de görülebilir.


print