Yaz rehavetinden İstanbul’un sanat ortamı da etkileniyor kuşkusuz. Yeni sezon hazırlıklarına ağırlık veren pek çok kurum ve galeri, alıştığımız gibi yaz aylarını daha sakin geçiriyor. Bu hafta Temmuz ayında devam eden sergiler arasından öne çıkanları sizlerle paylaşmak istedim.
Her bir sergisiyle arşivciliğin tanımını yeniden yazan SALT Galata, yine harika bir araştırma sergisiyle karşımıza çıkıyor. Gündemimizden düşmeyen göç olgusunu farklı bir çatı altında, özgün bir temayla ele alan “Göçebe Mekanlar” sergisi, bu bağlamda mimarlık ve kimlik ilişkisini masaya yatırıyor. Almanya’dan yurda “kesin dönüş” yapmış misafir işçilerin, Türkiye’de inşa ettiği evlerdeki mimari esinlenme gibi ilgi çekici bir konunun seçilmiş olması benim hoşuma gitti. Üç yıllık araştırmanın sonuçları, bu yeni yaşam alanları hakkında ipuçları veren video, harita ve büyük boyutlu panolardaki görsellerle toplu bir enstalasyon olarak sunulmuş. Bu yönüyle sergiyi algınız dağılmadan, akıcı bir şekilde deneyimleyebiliyor olmak önemli bir detay bence. Türkiye’ye dönüş yapmış ailelerin inşa ettiği veya yenilediği ev ve apartman dairelerinden oluşan 132 örneği belgeleyip kataloglayan sanatçı Stefanie Bürkle, ekibi ve TU Berlin Mimarlık Enstitüsü öğrencileri, bu kapsamlı ve titiz çalışmaları için ayrıca birer tebriği hak ediyorlar. Göç olgusu ışığında anıların ve kültürel deneyimlerin yaşam alanlarına etkilerini gözlemlemek benim için aydınlatıcı oldu. Sergi, 31 Temmuz’a kadar devam ediyor, görmenizi tavsiye ederim.
Bir sonraki adım Tepebaşı. İngiltere’nin köklü sanat kurumlarından Victoria & Albert Müzesi ve Art Jameel iş birliğiyle düzenlenen 4. Jameel Ödülü sergisi Pera Müzesi’nde devam ediyor. Seçilen 11 sanatçı arasında Türkiye’den CANAN ve Cevdet Erek’in de yer alması güzel bir sürpriz. Sergide, kolajlardan video yerleştirmelere, kaligrafiden heykele ve sanatçı kitaplarına kadar çeşitli mecrada üretilmiş işler göz dolduruyor. İslami sanat, zanaat ya da gelenekten esinlenilerek, çağdaş bir yorumla ortaya konan farklı disiplinlerdeki çalışmaların sunulduğu seçkiyi oldukça başarılı buldum. Küratörlüğünü Victoria & Albert Müzesi Orta Doğu koleksiyonunun küratörü Tim Stanley ile Orta Doğu güncel sanat ve tasarım küratörü Salma Tuqan’ın üstlendiği serginin jürisi de alanında yetkin isimlerden oluşuyor. Ses yerleştirmesi, video ve animasyon gibi yeni medya üretimlerinin sadece batı ülkeleriyle sınırlı kalmayarak İslami kültürlere de uzanan popülerliği, küresel bir sanat dilinin gelişimi açısından umut verici bana göre. Bu türden birleştirici ve ufuk açıcı etkinliklerin devamını diliyorum. Sergiyi görmek için 14 Ağustos’a dek vaktiniz var.
Tepebaşı’ndan ayrılmadan müzenin hemen yanındaki Galerist’e de uğramanızı öneririm. Aslı Seven küratörlüğündeki “Çemberi Açmak” isimli grup sergisi, üç genç sanatçının işlerini bir araya getiriyor. Kusursuz olarak nitelenen bir düzeni yani çemberi yırtmak, yeni kurallar koymak ve gerçeklik algısını değiştirmek fikrinden hareketle, video, resim ve kağıt üzerine eserler üreten Mükerrem Tuncay, Romina Meriç ve Luna Ece Bal benim yeni keşiflerim oldu. Değişen bilinç halleri, uyku ve uyanıklık, bilim ve büyü, insan bedeni ve manzara gibi öğeleri sembolik anlatımlarla yeniden yorumlayan gençler, gelecek vadeden çalışmalara imza atmış. Sergi, 13 Ağustos’a kadar sürecek.