Cecil Beaton’ın Renkli Dünyası

Cecil Beaton’ın Pera Müzesi’nde Mayıs ayında açılacak olan sergi haberini duyduğumda çok sevindim zira 20. Yüzyılın en önemli fotoğrafçılarından birinin İstanbul’da çalışmalarını görmek sanatseverler adına büyük bir şans diye düşünüyorum. Aynı zamanda Oscar ödüllü bir kostüm tasarımcısı olan Cecil Beaton’ın, Londra, National Portrait Gallery Fotoğraf Danışmanı Terence Pepper küratörlüğünde “Sotheby’s Cecil Beaton Studio Archive” koleksiyonundan derlenen sergisi, sanatçının 1920’lerden 70’lere kadar fotoğrafladığı sanatçılar, film yıldızları, entellektüeller ve kraliyet portrelerinden oluşuyor. Sergi öncesinde bu renkli karakteri biraz yakından tanımaya ne dersiniz?

Londra’da doğan ve ilk defa on bir yaşındayken eline kamerayı alan Cecil fotoğraf çekmeyi ve basmayı dadısından öğrenmiş. Tarih, güzel sanatlar ve mimari üzerine St John’s Collage Cambridge’de eğitim alan sanatçı, zamanına göre kullandığı yenilikçi teknikler ve farklı sunumu ile fotoğrafçılık alanında bir çığır açmıştır. Uzun kariyeri boyunca Vogue ve Vanity Fair dergilerine moda çekimleri yapmış, İngiliz Kraliyet ailesinin resmi fotoğrafçısı olmuş, Britanya için savaş muhabirliği yapmış ve Hollywood ünlülerinin portrelerini çekmiş olan Beaton çok yönlü bir kişiliğe sahip. Fotoğraflarının yanı sıra tiyatro, sahne ve kostüm tasarımları da yapmış olan sanatçı Çin, Hindistan, Uzakdoğu ve Ortadoğu’ya yaptığı seyahatlerinde çektiği fotoğraflardan albümler oluşturmuştur.

Beaton’ın ortaya koyduğu bütün eserlerinde kendi tescilli tarzını, tekniğini, sitilini ve teatral gösterişini görmek mümkün. Daha çok siyah beyaz portreleriyle bilinen bu renkli kişilik geleneksel portre fotoğraf tarzını pek sevmediğinden modellerini alışılmadık pozlarda oturtup muhteşem bir arka plan eşliğinde kompozisyonunu oluşturur böylelikle kişi fotoğrafın odağı değil sadece bir parçası olarak görünür. Onun portreleri, gösterişli kostümleri, ilginç pozları ve arka planları ile insana gerçek üstü, tuhaf, egzotik, kaprisli, biçimsiz, garip ama daima şık görünür.

Bir süre yaşadığı İngiltere ardından uzun süre yaşadığı New York’ta eğlence hayatından önemli dansçıları, balerin ve baletleri, aktörleri, sinema yıldızlarını ve hatta devlet adamlarını fotoğraflamış olması ona girdiği her toplumda sofistike bir yer kazandırmış. Beaton modern sanatın önemli isimlerinden Salvador Dali, Giacommetti ve Lucian Freud gibi sanatçıları stüdyolarında çalışırken fotoğraflamıştır. Hayatında önemli bir yere sahip olan, düşünsel anlamada çok etkilendiği Jean Cocteau ile de Paris’te tanışma fırsatı yakalamıştır.

1930’larda gittiği Hollywood’a hemen ısınan sanatçı sinema sektöründeki önemli yıldızlar ile dostluklar kurar. Burada Marilyn Monroe, Audrey Hepburn, Greta Garbo, Elizabeth Taylor gibi ünlüleri fotoğraflar. Günümüzde Beaton İngiltere’nin en iyi portre sanatçısı olarak tanınıyor ve modern sanata olan katkısı da yadsınamaz. Hollywood ünlüleri ile yaptığı bazı portre çekimlerinde özne öyle fotoğraflanmıştır ki ya başları cam bir kubbenin altında ya da bir elbise veya bir kumaş parçası ile sarılmış sanki eski Yunan heykellerinin yada tanrıçalarının zarafetini andırır gibi. Bunun en güzel örneğini ünlü yıldız Leslie Caron’ın “Gigi” filminin setinde çekilmiş unutulmaz karesinde görebiliriz. Fotoğraflarında özne ve mekanı başarılı bir şekilde birleştirmesi, onun en büyük özelliğidir. Öyle ki fotoğraftaki model sanki yıllardır bu pozda ve orada duruyormuş hissi uyandırır.

Çoğunlukla zengin ve ünlülerin ihtişamlı hayatlarını fotoğraflayan Beaton aynı zamanda bir savaş fotoğrafçısıdır. Savaş, onun hayatında ve çalışmalarında önemli bir rol oynamıştır. 2012’de Imperial Savaş Müzesi’nde yedi bin adet savaş fotoğrafı sergilenen sanatçı Nazi’lerin sebep olduğu tahribatı, direnci ve yoldaşlığı fotoğraflamıştır. Winston Churchill ve kraliyet ailesi fotoğraflarının yanı sıra çektiği propaganda niteliğindeki fotoğraflarıyla Amerikan halkını savaş konusunda uyandırmış ve Amerika’nın da savaşa girmesini sağlamıştır. O dönemde dünyada büyük yankı uyandıran fotoğraflarından üç yaşındaki “Eileen Dunne” adlı küçük kızın elinde oyuncak ayısı ve alnındaki yara bandı ile hastane odasında çekilmiş görüntüsü Beaton’ın unutulmaz karelerindendir. Sanatçının savaş sonrası çalışmaları öncekilerine göre daha az frapandır.

Kariyeri boyunca geniş formatlı makinalar ve en küçük Rolleiflex kameraları kullanan Cecil’in yaratıcı çalışmalarında yer alan imajlar, bellek ve izleyiciye verdiği duygu sanki birbirleri ile sessiz bir diyalog içindedir. Bir fotoğraf albümü çalışması olarak adlandırabileceğim “The Scrapbooks” adlı kitabında sanatçının printlerini, magazin ve gazetelerden alıntılarını, seyahatleri boyunca elde ettiği notlar ve görsellerini, kısacası tüm yaratıcılık sürecini görebilirsiniz. Hatırlanmaya değer anıların yansıtıldığı “Scrapbooks” adeta resimli bir hikaye kitabı niteliğindedir. Beaton’ın farklı dönemlerde ve farklı ortamlarda çektiği bu fotoğraflarında onun düşüncelerini, duygularını, rüyalarını, umutlarını, üzüntülerini ve korkularını yani hayatına dair her şeyi görebiliyoruz. Zaman içerisinde biriktirilerek arşivlenen, Beaton’un gizli dünyasını ortaya çıkaran Scrapbooks önemli bir dökümantasyon niteliğinde ve benim için paylaşılmaya değer bir sanatsal üretim şekli.

Beaton ellili yaşlarına geldiğinde ilgi alanları ve fotoğraflarının konuları da değişmeye başlar. 1957’de daha olgun yaştaki güzellikleri fotoğraflamaya odaklanır. İnsanların suratlarındaki çizgiler, yaşanmışlıklar, tecrübeler onun fotoğraf konuları haline gelir. 60’lı yıllarda sanatçı sinema ve tiyatroya da yönelir. Gigi ve My Fair Lady isimli filmler için yaptığı sahne ve kostüm tasarımları ile Oscar almaya hak kazanır.

Renkli hayatı ve başarılı kariyerinin sonlarına doğru 1974 yılında geçirdiği felç sebebiyle hareket ve konuşmaları kısıtlanan sanatçı tüm fotoğraf birikimini Sotheby’s Belgravia’yaya satar. Yüz elli bin fotoğraf, milyonlarca negatif ve binlerce scrapbooks sanatçının ardında bıraktığı eserlerdir. Geçirdiği felcin ardından altı yıl sonra hayatını kaybeden Cecil Beaton İngiltere’de kutsal bir emanet olarak algılanır. Onun ilistürasyonları sonraki nesillere kültürel bir referans olarak kalır. Yaşadığımız dijital çağda Beaton’un geniş açı kadrajları, yüksek ile alçağı eşleştirmesi oldukça postmoderndir. Cecil Beaton fotoğrafları bilgi içeren büyük bir kolaj gibi de okunabilir. Sergi 13 Mayıs – 26 Temmuz 2015 tarihleri arasında Pera Müzesi’nde tüm sanatseverleri bekliyor olacak.


print