Gökyüzünü Yere İndiren Sanatçı

0de9798e1a3411e3952122000a1fbf2e_7mollis 2000 mermer 95 x 300 x 161 cm

yellow 1999 fiberglas, pigment 600 x 600 x 300 cmSSMA 1791

fil, 2006 cam elyafı ve boya 145 x 244 x 42 cmkapoorErdem, 2004 vigaria mermeri 291 x 170 x 150 cmçiçek 2007 karışık malzeme ve boya 245 x 123 x 36 cmArcelorMittal_Orbit_at_nighta.kapoor-barisacarli (6)a.kapoor-barisacarli (7)

“ Dünya, rüya içinde rüyadır”

Hint Atasözü

Akbank’ın 65. Kuruluş yıldönümü etkinliği kapsamında, Sakıp Sabancı Müzesi’nde açılan Anish Kapoor sergisi sanatseverlerin dört gözle beklediği bir etkinlikti. Hindu bir baba ve Musevi bir annenin çocuğu olan sanatçı, 1991 Turner Prize ve 2011 Preamium Imperiale ödülleri aldı. 2012 Londra Olimpiyat Parkı için tasarladığı “Mittal Orbit” çelik heykeli, dünyada büyük yankı uyandırdı. Küratörlüğünü Sir Norman Rosenthal’in yaptığı sergi tek kelime ile gerçeküstü.

Mermer, kaymak taşı gibi malzemeler ile yapılan hacimli soyut heykeller; hem dişi, hem erkek, hem de sonsuzluğu ve sürekliliği vurguladıkları için, izleyeni farklı bir zaman ve mekana götürüyorlar. Sanatçı kullandığı malzemeleri deforme ederek, onları başka bir şeye dönüştürüyor. Niteliklerini yitirmiş ve evrim geçirmiş olan bu heykeller, içinde barındırdıkları Hinduizm, Budizm, Ruhanilik gibi olguları ile izleyenin ruhunda fiziksel bir oluşum bırakıyor. Özellikle alt kattaki, “Sarı”, “kırmızı”, “mor “ renkli eserler Budist boşluk anlayışından yola çıkarak maddi dünyanın dışında var olan bilinç halini en iyi şekilde ifade eden işler. Tatlin, Malevich, Rothko gibi sanatçıları referans alan Kapoor, geometrik nesneleri zihinsel ve yapısal soyutlayarak onlara derin anlamlar yüklemiş, başka bir deyişle insanı duyguları öne çıkarmış. “ Havva değil” , “Fil” adlı eserleri sanki insanı sonsuz uzay boşluğunda ruhani bir dalışa sürüklerken, kişinin içsel yolculuğa çıkarak var oluşunu sorgulamasına sebep oluyor. Bu yolculukta insan kendine dönebilir ya da kendini tekrar keşfedebilir. Tıpkı Montaigne’in dediği gibi; “ Dünyadaki en önemli şey, kendi olmayı bilmektir”

Şimdiki zaman ve evrensel zaman arasındaki ilişkiyi boşluklarla betimleyen sanatçı, izleyenin kendini kaybetmesini sağlarken bir taraftan da bilinci ile oynuyor. Salonu gezerken zaman zaman karşıma çıkan siyah noktalar öyle yoğun ki sanki dışarıdaki gökyüzü ışığını izleyenle beraber içeriye çekmek istiyor gibi. Müzenin bahçesinde yer alan paslanmaz çelik “Gök Ayna” adlı çalışma adeta gökyüzünü yere indirmiş. Dolaşırken göze çarpan güneş ışığının bu saydam yüzeyden geçerek uzun bir ışık huzmesi halinde tekrar gökyüzüne ulaşması hissi inanılmazdı. Çelik çanağa yansıyan bulutlar, bana Rönesans dönemi tablolarında resmedilen bulut görüntülerini anımsattı. Kanımca varoluş sebebimize yeni bir boyut katarak sanatçı, bizlerde bir farkındalık yaratmak istemiş. Öyle ki zaman ve mekan geçici olarak yer değiştirmiş.

Renkli pigmentler, Kapoor’un ülkesi hakkındaki kültürel belleği ile alakalı. Kişisel, yüceltici, ulvileştirici bu çalışmalarda sanatçı, Hindistan’da hayatın içinde var olan çok renkliliği farklı bir perspektifte bize sunuyor. İnsanı, doğayı, varoluşu ana tema olarak alıp madde, ruh, gökyüzü, yeryüzü, karanlık, aydınlık gibi zıtlıkları, sanatçı eserlerine başarı ile yansıtmış.
Heykelleri bizi katılımcı yaparken, bir yandan da insan dokusuna sızan bir madde gibi uyuşturuyor. Her bir taş heykel farklı bir görsel perspektif sunarken, konumlandığı çevre içinde de adeta kayboluyorlar. Bildiğimiz geleneksel form ve boşluğun farklı bir tarifi sanatçının bizlere sunduğu.

Güç ve enerjiyi heykellerine ustalıkla yansıtan sanatçı onlarla kutsal bir dünya yaratırken, kullandığı sanatsal dilin yalınlığı da onu diğer meslektaşlarından farklı kılıyor. Kapoor’un işleri Marx’ın bir sözününü aklıma getiriyor; “All that is solid meets in to air” ( Katı olan her şey havada kalıyor) .

Basın toplantısında Küratör Rosenthal’ın dediği gibi “Kapoor’un işlerini Dostoyevski yada James Joyce kitaplarını okur gibi okumalısınız”. Diyaloğa açık olan bu çalışmalarda kişi heykel ile fiziksel bir bağ kuruyor. Renkli tabloları andıran bu taş eserler mekan ve zamanın önemini göstermesi açısından önemli. Sanat ve kültür tarihinde farklı bir yeri olan Kapoor’ un, yaşadığımız dünya olaylarına yeni formlar vererek insanların ruh hallerinde bıraktığı kalıcı izler ve tesirler, onun dünya starı olmasına sebep. Kanımca onun eserlerinin aklımızda kalmasının sebebi, sanat içinde saf duygunun üstünlüğünü eserlerinde bize başarı ile yansıtmasından kaynaklanıyor. Bir sihirbaz gibi hayata şekil veren sanatçının soyut çalışmaları, farklı dinlerin seslerini içinde barındırıyor. Çok kültürlü bir geçmişten gelen Kapoor Hindu felsefesi ve Batı kültürünü harmanlayarak muhteşem heykeller yaratıyor. Sadece bu sergi için dünyanın farklı yerlerinden gelen taşları kullanan sanatçıya, farklı medeniyetlere tanıklık etmiş İstanbul’un tarihi taş yapıları ilham kaynağı olmuş.

Kapoor’un en önemsediği nokta; insanlık tarihi ile modern sanatın birlikteliği. Bir sanatsever olarak, her sergisini keyifle gezdiğim ve bana bir şeyler kattığına inandığım sanatçıyı İstanbul’da, Sakıp Sabancı Müzesi’nde görmek gurur vericiydi. Kapoor’un heykelleri bende baş dönmesi yarattı öyle ki sonsuz boşluğa düşer gibi…

Teknik kapasitelerini en son limitine kadar kullanan sanatçının asistanlarına, sanatçıya ve Anish Kapoor’u İstanbul’da sanatseverler ile buluşturan Nazan Ölçer ve Suzan Sabancı’ya teşekkür ederiz.


print