İstanbul Modern’de Renault Sanat Koleksiyonu’ndan Bir Seçki

RENAULT_ISTANBUL_MODERN_2 fantastik-makine fotoğraf(2) fotoğraf(1) fantastik-makine1 fantastik-makine

Geçen hafta İstanbul Modern güzel bir sergiye ev sahipliği yaptı. ‘Renault Sanat Koleksiyonu’ndan seçkilerin sunulduğu açılışa yoğun bir ilgi vardı. 1967 yılında Renault sanat ve endüstri dünyasını bir araya getirmek amacıyla çağdaş sanatçılarla işbirliği yapmaya başladı. Günümüze kadar desteğini esirgemeyen kurum çok özel bir koleksiyona sahip. Dünyanın önde gelen müzelerinde sergilenen koleksiyonun İstanbul’da sergilenmesi sanatseverler için kaçırılmaması gereken bir fırsat.
Tarihin en önemli dönüm noktalarından biri olan endüstri devrimi tekstil, ulaşım, ekonomi ve sanat alanında yeniliklere ön ayak olmuş. Öyle ki teknolojik yenilikler, bilim ve sanat alanındaki araştırmalar ve yaratıcılık alanındaki hayal gücü hem o dönem sanatçılarına dünya gerçeğine farklı bir pencereden bakmak şansı sundu, hem de insanlara sanat kavramını tekrar değerlendirmeleri gerektiğini gösterdi. 18 ve 19 yy Avrupa’da başlayan bu devrimin günümüze kadar olan etkileri hala sürmektedir. Dolayısıyla sanat ve endüstri, ne kadar tezat kavramlar olarak algılansa da aslında birbirini tamamlayan unsurlar.

Endüstri alanındaki büyüme ile sanat kavramını yeniden değerlendirmek gerektiğini düşünen dönemin sanatçıları, tüketim toplumunun sanatçıya bakış açısını sorgulamaları gerektiğini düşünüyorlardı. Sanayii alanındaki yaratıcı fikirler ve modern tasarımlar hem sanatçılara ilham kaynağı oldu hem de İnsanoğluna yeni bilgi ve yeni ürünler sunarak onların ufkunu genişletti. Sözlük anlamına baktığımızda endüstri ; “Belli bir malı üretmek için ham maddelerin insan kullanımına elverişli hale dönüştürülmesi amacıyla yapılan üretim” . Sanat ise; “ Bir düşüncenin, bir duygunun yada hayata dair bir gerçekliliğin değişik yöntemler ile insanlara aktarılması” her iki olguda bir emek sonucu ortaya çıkan ve insanları bilgi, teknoloji, vizyon ve yaratıcılık konusunda bilgilendirici unsurlar. Sanayii de kullanılan akrilik, polyester, plastik gibi malzemelerin sanatta da kullanılıyor olması, sanat ve endüstrinin tekniği, yaratım süreci ve yönetimi arasındaki benzerliklerde bizi bu ikiliyi tek olarak düşünmeye iten sebeplerdir. Kanımca sanat tarihinde farklı bir yeri olan Bauhaus’un da endüstri alanında önemli katkıları olmuştur. Endüstriyel tasarımlara yenilik getirmiş, mimari ve sanat alanlarında yeni akımlar yaratmış olan bu sanat okulu dünya çapında, mimar, sanatçı ve tasarımcılar yetiştirmiştir.

Renault sergisinde karşıma ilk çıkan sanatçı Fransız asıllı Arman oldu . Boya fırçalarını ve boya tüplerini kullandığı soyut tablolarından tanıdığım sanatçının bu seferki işleri tamamıyla farklı. Sergide Accumulation ( toplama ya da birikim) tekniği ile bir araya getirilen objelerin olduğu çalışmalar çok ilginçti. 60’lı yıllarda farklı metal aletlerin ( balta, maden aletler, makine parçaları gibi ) nesneleri bir araya getirerek işler üreten sanatçı, o dönemde arkasından gelen gençlere örnek olmuş. Dadaist akımın öncülerinden Kurt Schwitters’den etkilendiğini düşündüğüm sanatçı bilinen ve birbirinin benzeri objeleri polyester kalıplara sokarak bunları pleksi kutularda sergiliyor. 1962 yılında uyguladığı bu tekniği günümüzde birçok sanatçının uyguluyor olması Arman’ın o dönemde vizyonunun ne kadar ileride olduğunun bir göstergesi.

Jean Dubuffet’in işlerinde ise kırmızı, beyaz, siyah ve mavi gibi limitli renklerin kullandığını görüyoruz. Art Brut ( Raw Art)’ın öncüsü olan sanatçının soyut tabloları, üzerine vinil boya uygulanmış ve oyulmuş panellerden oluşuyor. Aynı karakterdeki çizgilerin ve düzenli bir planlamanın sonucunda büyük bir titizlikle ve detaylandırma ile ortaya çıkan Dubuffet’nin eserleri dönemin endüstri tasarımcılarına örnek olduğu gibi grafik tasarım ve mimari içinde bir esin kaynağı olmuştur. Sanatçının çocuksu bir ifadeyi de barındıran heykeli, gerek grotesk göndermeleri, gerekse renkli ve grafik tarzı ile deforme bir yüze sahip.

Yunanlı sanatçı Takis’in işleri de aynı diğer sanatçılar gibi dönemin ruhunu yansıtan büyük ebatta işler.

Neo-Dadaist ve Pop Art akımın öncülerinden Rauschenberg’in çalışmasını da müzede görmek ilginçti. Hazır nesneleri tablolarında kullanan aynı zamanda fotoğrafları tabloya transfer ederek silk screen ( ipek baskı) tekniği ile o dönemde farklı çalışmalar üreten sanatçının kullandığı teknik, imajları birden fazla üretmesine olanak veriyor. Rauschenberg’in sanat alanındaki farklı denemeleri ile kullandığı methodlar, teknoloji alanında da insanlara ilham kaynağı oldu.

Endüstri ve sanatın birlikteliğinden yola çıkan “Renault koleksiyonundan Fantastik Makinalar” sergisinin, sanat ile yaşamın her alanının birlikteliğine dair görülmesi gereken güzel bir örnek olduğunu düşünüyorum.


print