MARLENE DUMAS ŞUBAT’TA TATE MODERN’DE

Geçtiğimiz Ocak ayının başında Amsterdam Stedelijk Müzesi’nde sergisi biten Güney Afrikalı ünlü kadın sanatçı Marlene Dumas’ın 5 Şubat’ta Londra Tate Modern’de açılacak sergisi öncesi sanatçı hakkında biraz bilgi edinmeye ne dersiniz?

1953 yılında Cape Town’da dünyaya gelen sanatçı, ülkesinin ırkçı ayrımcı sistemi içerisinde büyümüş. Sanatçının doğduğu yıllar Nelson Mandela’nın hapsedildiği, fotoğraflarının yasaklandığı, ülkenin adeta patlamaya hazır bir bomba gibi gergin günler geçirdiği kara bir dönemdir. Sartre, De Beauvoir, Ginsberg, Godard ve Joseph Beuys gibi isimlere hayranlık duyan Dumas’ın felsefe ve avant-garde sanata olan yoğun ilgisi de üniversite yıllarında başlar. Hem yaşamı hem bu önemli isimlerin etkisi ile sanatçının dünyaya bakışı bir anlamda geri dönüşsüz biçimde değişir. Çoğunlukla insan formunu tasvir eden resimlerinin, vazgeçilmez konuları arasında, kimlik politikaları, doğum-ölüm ve erotizm gibi olgular yer alır. Yağlıboyaları, çizimleri ve sulu boyalarında insan bedeninin değişik hallerini acıdan zevke kadar geniş bir skalada tasvir eder. İnsan bedenine odaklanmış bu çalışmalar ırk, pornografi, ve kanunsuz göçler gibi konulara göndermelerde bulunurken aynı zamanda cinsellik, çocukluk dönemi ve insan yaşamının sonluluk kavramına odaklanır. 2003 tarihli “Death of the Author” isimli çalışması ölümün o soğukluğunu ve sessizliğini bakar bakmaz hissettiren en çarpıcı işlerinden biridir. Dumas’ın resimleri izleyene bireyin yaşadığı psikolojik gerçekleri, farklı bir dilde anlatırken içine barındırdığı mizah ile sanatçının ince zekasını ortaya koyar.

Sanatçı, 70’li yıllarda kendi özgün sesini bulmak için yoğun bir arayışın içine girer. Güç, imge ve kimlik meseleleriyle ilgili kolaj tekniğini kullandığı kavramsal tarzda çalışmalar üretir. Örneğin “Burada isime gerek yok” (1973) adlı eserinde Dumas bir etnolojik çalışmadan aldığı, göğüsleri açıkta, iki zenci kadının fotoğraflarını “Paris’te Son Tango” (1972)  filminden Marlon Brando ve Maria Schneider’in bir film karesiyle yan yana koyar ve daha sonra hepsini ıslak yıkamayla fotoğrafın da üzerine müdahale ederek elde ettiği bozulmuş imajlarla bize tüm imgelerin her ne kadar görünüşte nesnel olsalar da aslında birilerinin hayal gücünün ürünleri olduklarını hatırlatır. Yine sergide yer alacak önemli eserlerden bir de 1980 tarihli, sanatçının ünlü oyuncu “Greta Garbo”ya yer verdiği, fotoğraflar arasına sıkıştırılmış desenlerden oluşan kolaj eserin adı “Aşk ve Ölüm”dür.  Dumas’a göre bu çalışma yas, ölüm, aşk ve keder gibi insanoğluna ait temel duyguları içermektedir.

Günümüzün en ilginç desen ressamı olarak tanımladığım sanatçı 1980’lerde yazıyı eserlerinden çıkartır ve her zaman kullandığı gerçek modeller yerine fotoğrafı kullanmayı tercih eder. Sanatçı “ ben insanları değil imgeleri resmediyorum” diyor ve kendini Gerhard Richter ve Luc Tuymans gibi kavramsal ressamların safına yerleştirir. 2012 senesinde Salt Beyoğlu’nda gerçekleşen karma sergide  yer alan portreleri ünlü İtalyan sanatçılar Enzo Cucchi ve Sandro Chia’nın yeni dışavurumculuğunu anımsatan çalışmalarındandı. Bu koca duvarda yer alan siyah beyaz portrelerde Dumas’ın imgeleri Cucchi ve Chia’nın imgelerinden daha güçlü ve sanki daha tutkuludur. Dumas resimlerini kurgularken sadece boyanın imgeyle olan etkileşimini değil imgenin de boya ile olan etkileşimi göz önünde bulundurur. Tate Modern’de gerçekleşecek sergideki önemli eserlerden biri de “İlk İnsanlar” isimli çalışması olacak. Sanatçı bu eserinde devasa boyutlarda dört panel üzerine, yetişkin insan bedeni formundaki dört bebek figürünü, yumrukları havada boksörler gibi sırt üstü resmeder. Bu bebeklerin bedenleri ve arka planı dışkı kahverengisi, asitli, sarı, yeşil ve mavi renkler içerir. Bu renk karmaşası ve boyutlar, ezik suratlardaki ham, antik çirkinlik, sanat tarihindeki en inandırıcı bebekleri meydana getiriyor. Tam da bu noktada Dumas bize bir paradoks yaşatıyor. Realizmden kaçarken aslında ortaya çıkardığı ham gerçeklik izleyenin irkilmesine neden oluyor.

Sanatçının en sevdiğim çalışmaları olan portreleri içsel hesaplaşmaları yansıtır. Örneğin 2008 yılında kendi portresini çalıştığı resminde, sanatçının sorunu bellek ile alakalıdır. Dumas bu resimde adeta kendini yok etme arzusu güder. Kendi gerçek görüntüsünü bozmak için elinden gelen her şeyi yapmıştır. “Self Portrait at Noon”(2008)  isimli bu yağlıboya eserde bir anlamda kadının kendini imha etme arzusu hakimdir.

Sanatçının çalışmalarında tüm dekoratif unsurları reddeden, marazi gölgelere indirgenmiş pigmentleri tercih etmesi adeta figürleri birer hayaletmiş gibi algılamamıza neden olur. İnsanların yalnızca neye benzedikleri değil, içerikleri yani kimlikleri de Dumas’ın eserlerinin büyüleyici bir noktasıdır. Bu büyü hem izleyenleri hem de eserlerindeki özneleri kapsar. Çoğunlukla ön yargılar ile oynan imge gurupları yaratarak eserlerindeki kişileri ne zenci, ne beyaz, ne erkek, ne kadın, ne ölü ne diri gibi resmeder. Sanatçının ırkçılığa vurgu yapan en güzel eserlerinden, 1991 – 1992 yılında yaptığı  “Siyah Çizimler” isimli serisi Ebony isimli bir Amerikan dergisinden alınmış siyahi insan suratlarından oluşan ve güzel bir renk olan siyahı onurlandırmak için yaptığı önemli bir çalışmasıdır.

Sanatçının bazı çalışmaları pornografik yaklaşımlarıyla hayli provokatiftir. Ahlak dışı dokunuş özgürlüğü eserlerinde yoğunca hissedilir. Eserlerine siyaset olgusunu eklediği ileriki yıllarda ürettiği önemli işlerinden biri de İsrail – Filistin çatışmasını konu alan “Duvara Karşı” isimli bir tablo serisidir. Seride yer alan bir resimde, duvar önünde dua etmeye hazır bir dizi Yahudi erkek, virgüle benzer siyah bir kumaş parçasından biraz daha büyük bir kadın figürü ölü oğlunun fotoğrafı önünde çömelmiş olarak durmaktadır. Bu önemli öykülenmiş sahneler dizisi Dumas’ın en önemli eserleri arasındadır. İmgeyi son derece iyi kullanan ve bu denli güçlü bir bileğe sahip başka bir sanatçı daha tanımıyorum. 5 Şubat – 10 Mayıs 2015 tarihleri arasında Tate Modern Müzesi’nde yer alacak “The Image as Burden” isimli Marlene Dumas  sergisi yolu Londra’ya düşenleri bekliyor olacak.


print