RUBELL AİLESİ KOLEKSİYONU – 28 ÇİNLİ SANATÇI

Daha önce Art Basel ve Miami’de koleksiyonlarının bir kısmını gördüğüm Rubell Ailesi’nin yeni sergisini geçtiğimiz günlerde San Francisco Modern Müzesi’nde görme fırsatı yakaladım.Ailenin randevuyla, sanatçı stüdyolarını bir bir gezerek topladıkları eserlerden oluşan sergide yirmi sekiz adet Çinli sanatçıya yer verilmiş. Asya sanatını batılı etkiler altında sunan eserler, geçmiş ve gelecekten verdikleri referanslarla Çin sanatını anlamlandırmam adına oldukça önemli oldu benim için. Küresel sanat piyasasında yeni oyun değiştiriciler olarak görülen bu tanınmış isimler Çin Çağdaş Sanatını dünyaya tanıtan yeni jenarasyon! Politik sorunlara dikkat çekerken aynı zamanda küresel problemlere de değinen çalışmalara odaklanmış bu sergide dikkatimi çeken birkaç eseri sizlerle de paylaşmak istiyorum.

En genci 1987 en yaşlısı 1954 doğumlu sanatçılardan ilki Liu Wei ile başlıyorum. 1972 doğumlu sanatçının computer software kullanarak oluşturduğu desenler eserlere farklı bir boyut kazandırmış.“Büyük bir beyin olarak düşündüğüm computer devamlı düşünüyor ve ben de onu organize ediyorum” diyor sanatçı, eserlerini tanımlarken.Mimari öğelerin ön planda olduğu yağlı boya tablolarda Çin’in yoğun şehir manzarasını soyut bir şekilde görüyoruz.Geniş bir mekana yayılan büyük ebattaki her bir tablolun kendine has farklı bir dili var.Bu soyut tabloları için sanatçı “Benim eserlerimde mutlak bir anlam aramanıza gerek yok, oluşacak anlamı izleyicinin algısına bırakıyorum” diyor.

Liu Wei’nin tablosunun hemen yanında yer alan 1973 doğumlu Li Songsong’un“ComradeYour Temperature is Back to Normal” adlı akrilik tablosu en beğendiğim işlerden biriydi.Daha önce Londra Pace Galeri’de gördüğüm sergisinden bir parça olan bu eser, fotoğraftan soyutlanarak tuvale aktarılmış. Tabloyu karelere bölerek çalıştığı eserlerinde sanatçı seçtiği bu imajları eserlerinde yeniden yorumluyor. Bir bakıma orijinal görüntüyü parçalayarak, soyut, belli belirsiz bir figür yaratıyor. Kalın boya kullanan sanatçı her karede farklı dokular elde etmiş. Eserin künyesinden anladığım kadarıyla Sonsong bu yapıtıyla Çin sağlık sistemine göndermelerde bulunuyor.

Müze’nin girişinde yer alan Zhu Jinshi’e ait anıtsal nitelikteki sekiz bin adet Çin kaligrafi kağıdından yapılmış ve tavandan iplerle asılmış yerleştirme ziyaretçilerin en çok kullandığı selfie noktasıydı.Beni çok etkileyen bu yapıtın içinde dolaşırken sanatçının deyimi ile sembolik bir gezintiye çıkıyormuş hissine kapıldım.Suda farklı yönlere giden bir deniz botunun hareketlerinden esinlenilerek hayata geçirilen bu eser, zaman ve deneyim olgusuna gönderme yapıyor.Sanatçının deyimiyle bu devasa yapıt, her zaman ileri giden zaman kavramına karşın koşullara göre farklı yönlere yelken açabilen bir deniz botuna benziyor.

Sergide dikkatimi çeken diğer bir iş ise Yan Xing’in kimlik arayışını konu aldığı“Kill (the) TV-Set” isimli video yerleştirmesi oldu.Son yıllarda, bilim ve teknolojinin gelişmesine büyük önem veren Çin hükümeti, “bilim ve eğitim ile ülkeyi kalkındırma” stratejisini uygulayarak, bilimsel araştırma ve teknolojik kalkınma çalışmalarına daha çok bütçe ayırmaya başlamıştı. Buna bağlı olarak 1990’ların sonunda Çin’de sanat alanında önemli bir yeri olan video da yeni jenarasyon sanatçıların kullandığı en popüler disiplinlerden biri haline dönüştü. Bir figürün, başka bir figürü adeta keman gibi çalmaya çalıştığını gösteren video hem sade görselliği hem de ses efektleri ile tüyleri diken dikendiken eden cinsteydi. Çin’de ki küresel değişimi yansıtan bu eser gerçek ve hayali yaşam arasında gidip geliyordu.

Müze’de, kendisine özel bir oda adanmış sanatçı He Xiangyu,“Coca Cola” projesi ile çevrecilerin ve dolayısıyla tüketici toplumun dikkatini çekmeyi hedefliyor.Sergide yer alan belkide en ilginç ve gerçekçi eser Xiangyu’un127 ton Coca Cola’yı kaynatarak, yüksek derecede zararlı atıklardan elde ettiği siyah heykeliydi. Bu işi gördükten sonra bende Coca Cola içmek konusunu tekrar gözden geçirdim. Bu etkileyici proje çeşitli fotoğraf ve çizimler ile desteklenmişti.Sanatçının Coca Cola şişeleri ile yaptığı diğer bir ensatalasyonu ise 1960 Amerikan Sanatının ekolarını taşıyan ve kapitalist sistemin Çin’deki etkilerine vurgu yapan bir yapıttı.

Serginin en önemli noktası çağdaş eserlerin eski Asya kültürüne ait objelerle beraber sunulmasıydı.Buda heykellerinin,Jade objelerin, ahşap Hint tanrılarının tasvir edildiği heykellerin yada Samuray savaşçılarının maskeleri arasında dolaşırken aniden karşıma çıkan çağdaş bir yapıt adeta eski ve yeninin diyaloğunu gösteriyordu. Örneğin Edo Dönemi’ne ait Samuray savaş başlıklarının bulunduğu odada sanatçı He Xiangyu’a ait “TheDeath of Marat (2011)” isimli, Ai Weiwei’nin bal mumundan yapılmış yerde yüz üstü yatan heykeli gezenlerin şaşkın bakışlarına sebep oluyordu. Oldukça gerçekçi işlenmiş bu heykelde Ai Weiwei halkın temsilcilerinden biri gibi takım elbisesi ile betimlenmişti. Bu eser kader ile güç kavramı arasındaki bağı göstermesi açısından oldukça önemliydi.Yine aynı odada yer alan Li Zhanyang’ın Joseph Beuys ve Mao’yu beraber gösterdiği heykeli 60’lı yıllarda Çin’de yaşanan sınıf mücadelesini anlatan anlamlı bir çalışmaydı.

Müzenin her odası farklı hanedanlara ayrılmış ve serginin düzenlemesi buna göre yapılmıştı. Tang Hanedanına ait (618-906) olan bölümde Buddha heykellerinin arasında dolaşırken yerde,adeta şişirilmiş bir bohçayı andıran mermer bir heykel gözüme çarptı.“One Breath” – Portrait Of TheRubell Family isimli, Rubell ailesinin portesini temsil eden bu çalışma sanatçı Hu Qingyan’a aitti. Sanatçı ailenin fiziksel görüntüsünü yansıtmak yerine onların birincil yaşam destekleri olan “havayı” kullanarak çok ilginç bir portre işine imza atmış.Her bir aile üyesinin nefesini topladığı bir plastik poşeti model alarak mermerden tekrar üretmiş.

Yine dünya sanat piyasasında çok tanınan isimlerden 65 doğumlu Zhang Huan’ın kendini et parçaları ile kapladığı fotoğraf çalışması görsel anlamda çok etkileyiciydi. Yokluk içinde yaşamış ve bunu da eserlerine başarılı bir şekilde aktarmış olan sanatçının dünyanın önemli müzelerinde de eserleri yer alıyor.

Dünya sanat piyasasında görmeye alıştığımız bu isimler hem batı kültüründen etkilenmiş hem de kendi kültürlerinin izlerini taşıyan işler üretmişler. Hızla değişen hayat tarzı, endüstrileşmenin getirdiği yenilikler ve insan üzerindeki etkilerini ele alan bu sergiyi görmek benim adıma oldukça bilgilendirici oldu.  Kültürel devrim sırasında yaşananları yaptıkları sanat yolu ile anlatansanatçılar hem tarihlerini canlı tutuyor hem de diğer toplumların onları daha yakından tanımalarına olanak sağlıyorlar. 16 Ağustos tarihine kadar uzatılan sergi muhakkak görülmeli diye düşünüyorum.

 


print