TEK ve ÇOK – SALT GALATA

SALT Galata’da açılan “Tek ve Çok” sergisi, benim için Ekim ayına damgasını vuran bir etkinlik oldu. Kalabalık bir araştırma ekibinin 2 yıllık çalışmasının meyvelerinden ilki “Nerden Geldik Buraya?” sergisiydi, “Tek ve Çok” ise bu uzun dönemli projenin ikinci aşaması diyebiliriz. Araştırma ekibinden Meriç Öner ile gezme fırsatı yakaladığım sergi, 1955’ten 1995’e Türkiye’de üretim ortamı özelinde maddi kültür tarihimizi masaya yatırıyor. Özellikle 1980’lerdeki kırılma noktası diyebileceğimiz olayları takiben değişen ekonomik ve sosyo-kültürel yaşam, o yıllarda ilk kez geniş bir alıcı kitlesiyle buluşmuş endüstri ürünleri aracılığıyla irdeleniyor.

tek-ve-c%cc%a7ok-08-09-2016-001

Sergi, yakın tarihimize ışık tutan bir akış panosuyla izleyiciyi karşılıyor. Başlangıç olarak 1955 yılının seçilmesi elbette ki tesadüf değil. Azınlıkların işyerlerinin yağmalanmasının ardından yaşanan ticari ve ekonomik dönüşüm; ivme kazanan sanayileşme, yerli üretimin devlet eliyle uluslararası rekabete dâhil edilmesi, karma ekonomiden serbest ekonomiye geçiş,  kota sistemine tabi olmaksızın dövizle alışveriş hakkı gibi yeniliklerle devam etti. 1980’lerin ortasında ise yaşamımızın en görünür alanlarına yansıyan değişim dalgası, eşyanın üretimi, tüketimi ve dolaşımında zirveye ulaştı. Bugün hepimizin yakından tanıdığı kurumların tarihçesi ile döneme dair ikonik ürünlerin bir arada sunulduğu sergide, otomotiv, beyaz eşya, mobilya, oyuncak, kırtasiye, giyim, tekstil, gıda, züccaciye ve temizlik endüstrilerinden hikayeler bir araya getirilmiş. Bu nesneler arasında 1970’lerin başında sinemalarda gösterilen Selpak reklamı, Penti, Vakko, Paşabahçe, Gordon Seramik gibi markaların ürünleri beni adeta çocukluğuma götürdü. İlk üretilen yerli otomobil Anadol’dan, Pınar Şaşal’ın geri dönüşümsüz ilk cam ambalaj üretimine kadar gündelik hayatımızda yer etmiş pek çok objeye rastlamak mümkün.

17-pinar-70ler-70s

Beni en çok etkileyen Sümerbank’ın ilk kumaş arşivi ve sonrasında yurtdışından esinle değişmeye başlayan desenler ve tasarımları oldu. Serginin ana fikri de bir noktada Türkiye’nin söz konusu dönemde gösterdiği yurtdışından kopyalama, ithal etme, ilham alma reflekslerine dayanıyor. Tam da bu kavramları ele alan Özgün Kopyalar bölümünü çok başarılı buldum. Bana göre serginin yıldızı ise “Kopya Masası” isimli interaktif iş olmuş. Aydınlatmalı bir masa üzerinde, teknik bir çizimle 1980’lerden klasik bir ev kesitini gösteren çalışma, dekorasyonu, mimarisi, ürünleri, ev eşyalarıyla tam bir Türkiye resmi diyebilirim. Bazı öğelerin hala güncelliğini koruduğunu görmek nostaljiyle birlikte tuhaf bir heyecan yaratıyor. Bu masadaki düğmeler ise yanındaki panoya, her bir odada yer alan ikonik nesnelerin tanımlayıcı bilgisini yansıtıyor. O yıllarda sanat tartışmalarında, yaratıcılığın yalnızca Batı kaynaklı olabileceği anlayışına eleştiri getiren Bedri Baykam’ın ünlü eseri “This has been done before” işinin seçilmesi de oldukça anlamlı olmuş. Yahşi Baraz’ın bu konuya değinen videosunu da izlemeden geçmemek gerek. Yönetmen Cem Kaya’nın Türk sinemasında kopya kültürünü mercek altına aldığı Motör belgeseli yine sergi kapsamında gösterilenler arasında.

27-tekvecok_sergiden

Tek ve Çok sergisinin anlatım ve sunum biçimi de oldukça doyurucu. Döneme dair eksiksiz bir Türkiye portresi çizen bilgi panolarına, atölyeden fabrika sistemine geçen firmaların ve markaların gelişen üretim koşullarını ve yerli üretim içerisindeki özgün icatları yansıtan belge, fotoğraf ve arşiv nesneleri eşlik ediyor. Gündelik yaşam kültürümüzü, Türkiye siyasi tarihi ile paralel giden ekonomik ve toplumsal temelleri bütünsel bir bakışla inceleyen bu sergi, adeta tek bir eser gibi okunabilir. Her bir detayın birbiriyle -açık ya da değil- derin bağlara sahip olduğu kuşkusuz. Seçki komple bir yerleştirme gibi algılandığı zaman, izleyiciye nostaljinin ötesinde bir yorumlama imkanı doğuyor.

tek-ve-c%cc%a7ok-09-09-2016-001

Güncel sanat ortamında, resim, heykel, fotoğraf gibi alışıldık disiplinlerin dışına çıkan, bu türden araştırma temelli sergilerin yeri benim için ayrı. Birikimin paylaşıldığı ve bilginin aktarıldığı bu değerli projelere imza atan Salt ekibini kutluyorum. Konuşma, film gösterimi, etkinlik atölyeleri gibi paralel programlar içeren sergiyi 13 Kasım’a dek ziyaret edebilirsiniz.

 


print