İSTANBUL’DAN BODRUM’A

Bu hafta hem yaz günlerini İstanbul’da geçiren hem de şehir dışına tatile giden sanatseverler için alternatif bir sergi rehberi derledim. İstanbul’dan Bodrum’a uzanan etkinlikleri takibe almanızı öneririm.

SALT Beyoğlu, oldukça ilginç bir konuya odaklanan “Uygun Adım Marş!” sergisine ev sahipliği yapıyor. Yedi yıldır ortak bir araştırma sürecinde olan Maria Andersson ve Nancy Atakan’ın geçtiğimiz yıl Göteborg’da gerçekleştirdiği sergiden seçili işleriyle birlikte, yeni üretimleri olan video ve kumaş çalışmaları izleyiciye sunuluyor. Türkiye’nin modernleşme sürecindeki sportif faaliyetlere dair politikaları çerçevesinde spesifik bir alana odaklanan sanatçılar, ulusal beden eğitimi sistemini merceğe alıyor. Türkiye’deki kültürfizik anlayışına temel teşkil eden İsveç jimnastiği ve yerel uyarlamaların birlikteliği etrafında şekillenen sergi, deyim yerindeyse gerçek bir nostalji şöleni.

Türkiye’nin olimpizm ve beden eğitimi alanındaki öncü ismi Selim Sırrı Tarcan özelinde katmanlanan hikâye, Tarcan’ın İsveç’teki Kraliyet Jimnastik Merkez Enstitüsü’ne gönderilmesiyle start alıyor. Estetik, tıbbi, askerî ve eğitsel niteliklere sahip Ling jimnastik ekolüne yoğunlaşan Tarcan’ın izinden giden kızlarının ilham verici öyküsü çok yönlü bir görsellikle aktarılıyor. Genç kuşaklara kazandırmayı hedeflediği sağlam jimnastik felsefesinin temsilcileri olan kızları Selma Mimaroğlu ve Azade Kent’i bu sergi sayesinde öğrenmiş olmaktan mutluyum. Modern dans alanında çalışan Selma ile terapötik jimnastikçi Azade’nin merkezinde olduğu üretimler, Türkiye’de beden eğitiminin kurulmasının kadınların özgürleşmesi yolundaki etkilerine de vurgu yapıyor. Selma’nın Antik Yunan estetiğine dayanan dans felsefesi ile ABD’li dansçı Isadora Duncan’ın yalınlık ve doğallığı ön planda tuttuğu hareketlerini birlikte okuyan Andersson, bedenin toplumsal algıdaki “ideal”ini masaya yatırıyor. Nancy Atakan ise Azade’ye dair işlerinde, 1970’lerde özel ders aldığı jimnastikçinin kendine has metotlarına ve bunları nesilden nesile aktarımına ışık tutuyor. Çizim, video ve tığ çalışmalarıyla gerçek ile kurgu arasındaki anlamlı bir köprü kuran Atakan ile video, fotoğraf ve metinleriyle kişisel öyküleri katmanlandıran Andersson’un yapıtları başarılı bir birliktelik sunuyor bana göre. 20. yüzyıl başlarında modernleşen Türkiye’nin spor eğitimi konusundaki rol modellerine dair keyifli bir keşif için sergiyi mutlaka ziyaret edin derim, 30 Ağustos’a dek devam ediyor.

Amerikan Hastanesi Operation Room ise zengin içeriğiyle göz dolduran bir grup seçkisine yer veriyor. Küratörlüğünü Kevser Güler’in üstlendiği “Etten, Kemikten”; bedenin oluş, eyleme ve maruz kalma, etki etme ve etkilenme kuvvetlerini düşünmeye davet ediyor. Bedene ve sağlığa dair tanımlamaları yeniden yorumlamayı hedefleyen sergi; ekolojik sistemin canlı ve cansız tüm öğelerini ve birlikte yaşam pratiklerini ele alıyor. Yeryüzü, toprak, bitki, hayvan, bakteri ve diğer tüm üretici ve tüketicilerin etkileşiminden doğabilecek bütünsel bir sağlık ve şifa idealizmine alan açıyor. Deniz Gül, Deniz Pasha, Kerem Ozan Bayraktar, Marina Papazyan, Nilbar Güreş, Pedro Barateiro gibi isimlerin eserlerini içeren bu çok yönlü sergiyi, 27 Temmuz’a dek ziyaret edebilirsiniz.

Geçtiğimiz yıl ayrı bir inceleme yazısında yorumlarımı paylaştığım Bodrum Dibeklihan Kültür Sanat Köyü’ne henüz yolu düşmemiş olanlar için tavsiyemi tekrarlamak istedim. Doğaya ve kültüre saygıyı ilke edinmiş bu özgün konseptli mekân tüm verimliliğiyle bölgeye hareket getirmeye devam ediyor. Şu sıralar takip edebileceğiniz pek çok söyleşi ve yan etkinliğe ev sahipliği yapan Dibeklihan; Zümrüt Elif Yavuz’un illüstrasyonlarından Sedat Örsel’in heykellerine, Tuba Önder Demircioğlu’nun seramik işlerinden Murat Kürüz’ün karikatürlerine uzanan 5 ayrı sergiyi sanatseverlerle buluşturuyor.


print