TONY CRAGG’İN FİZİKSEL DÜNYASI

Geçtiğimiz Kasım ayında Contemporary İstanbul fuarı sebebiyle şehrimizi ziyarete gelen dünyaca ünlü sanatçı Tony Cragg’i, onuruna verdiğimiz özel bir davetle evimizde ağırlama fırsatını yakalamış bulduk. Neredeyse tüm ve özellikle de Türk koleksiyonerlerin ilgi odağı olan 1949 doğumlu sanatçının dünyanın önde gelen müzelerinde ve sayısız özel koleksiyonlarda eserlerine rastlamak mümkün. 2012 yılında İstanbul’da ki ilk solo sergisini Galeri Artist’de gerçekleştiren usta sanatçıyı yakalamışken bir röportaj istememek olmazdı. Peki, Tony Cragg kimdir? İlham kaynağı nedir?

Cragg’ in sanatsal dili yeni keşiflerin yapıldığı bir yolculuktur adeta, anıtsal büyüklükteki heykellerinde gördüğümüz geniş yelpazedeki malzeme kullanımı onun sanatının temel noktasını oluşturuyor diyebiliriz. Eserlerine ve hatta kendisine ruh katan gizem heykellerinde kullandığı,  bronz, mermer, ahşap, meşe ağacı, cam, taş, porselen, polyester gibi organik ve inorganik malzemelerde gizli. Sanatçı kısaca materyale verdiği önemi şu sözleri ile ifade ediyor. “Kullandığım her farklı madde yeni fikirlerin doğuşuna sebep olurken her seferinde beni bile şaşırtan formları da beraberinde getiriyor”. Cragg’in malzemeye olan duyarlılığı fikir olarak Latince kökeni “Matter” olan Mother yani  “anne” olgusuna metaforik olarak değiniyor ve maddenin düşünceleri doğurduğuna dikkat çekiyor!

BÇ: Tüm heykellerinizde farklı bir görsel dil var bu çeşitlilik ile nasıl bir iletişim yöntemi izlediğinizi biraz açıklayabilir misiniz?

TC: Çeşitli malzemeler deneyimlemeyi her zaman çok sevdim. Bu üretim aşaması bir serüven gibi, ortaya çıkan soyut eserlerim, dünyayı algılama biçimimde bana farklı bir pencere açıyor. Cam, ahşap, bronz gibi malzemelerle oynayarak oluşturmaya çalıştığım eserlerimde aniden karşıma istediğim bir form çıkıyor ve düşündüğümden çok daha fazla şey söyler hale geliyor. Bence esas yaratıcılık yada başka bir ifadeyle şiirsellik böyle bir şey.

BÇ: Yani malzeme genelde başlangıç noktanız mı oluyor?

TC: Beyin insan bedeninin en toplayıcı merkezi olduğu gibi benim de heykellerimin en önemli organı ya da beyni seçtiğim malzeme. Çalıştığım her farklı her malzeme düşüncelerimin, mantığımın ve soyutlama gibi karmaşık zihinsel eğilimlerimin yöneticisidir. Bu çeşitlilik arasında üretim yaparken de her seferinde kendimi yeniden keşfetme şansını elde ediyorum.

Gençken, art povera, pop art gibi akımların yanı sıra ve Duchamp’ın kaçınılmaz etkisi kültürümüzde yoğun olarak gözlemleniyordu. O dönemlerde hazır nesne kullanma eğilimim oldukça yoğundu. Fakat bildiğiniz gibi son dönem çalışmalarımda bronz heykellere yöneldim. İnsan profilini anımsatan soyut heykellerimin bronz malzeme ile olan başarılı sonuçları beni bu noktaya getirdi. Sanatçı gülerek ekliyor. Coca Cola şişelerinin kapaklarından bile heykel yapabilirim aslında. 🙂

BÇ: Hatırlıyorum oyun zarlarından da heykelleriniz vardı bir dönem.

TC: Çok doğru, her zaman yeni malzeme arayışındayım. Bu keşifler her zaman yeni kapılar açıyor.  Önceliğim, ana motivasyonum bu diyebiliriz tüm üretimlerimde.

BÇ:  Eserlerinizdeki soyut yaklaşım aslında geometrik bir anlayış da içeriyor diyebilir miyiz?

TC: Doğrudur. Matematik ve geometri ilgi alanım. Bunlar sayısal zekası ile karar veren izleyicilerim için özellikle kullandığım formüller.

BÇ: Birkaç sene evvel Louvre müzesinin farklı bölümlerinde heykellerinizi gördüğümü hatırlıyorum. Özellikle cam piramidin altındaki kırmızı heykelinizin sonsuz bir enerjisi vardı ve mekana büyük bir canlılık getirmişti. Heykellerinizin mekanla kurduğu bağ hakkında ne düşünüyorsunuz?

TC: Evet doğru, onlar Figure Out / Figure In isimli sergimde yer alıyorlardı. O kırmızı yuvarlak formlu olan heykel mekana özel olarak ürettiğim bir eserdi. Ben aslında mekana uygun heykel yapmayı genelde pek tercih etmiyorum ama işimi orada gördükten sonra ben de çok heyecanlanmıştım. Sanat tarihine baktığımızda yaratıcılığın doğayı taklit edebilme becerisiyle başladığını görüyoruz ve uyum armoni veya zıtlıklarla devam ettiğini ama artık günümüzde amacımız doğayı kopya etmek değil. Fiziksel dünyayı kavrayıp bunu çalışabilmek diye düşünüyorum. Sanatın, doğanın taklide dayanan temsili fikrinden öte soyut çalışan insan beyninin doğadan daha üstün ve yaratıcı olabileceğine inanıyorum.

BÇ: İlerisi için Türkiye’de gerçekleştirmeyi arzuladığınız bir plan var mı?  

TC: İstanbul çok güzel bir şehir, daha önce de birkaç kez gelme fırsatım olmuştu. İnsanları çok sıcak, yemekleri çok güzel. Şuan öyle bir plan yok ama gelecekte neden olmasın?


print