AI WEIWEI’NİN ÖZGÜRLÜK YOLCULUĞU

Çin’de siyasi adalet için bir kampanya başlatan, 2011 yılında pasaportuna el konularak seyahat özgürlüğü kısıtlanan dünyaca ünlü aktivist, Çin’li sanatçı Ai Weiwei bu günlerde üç ayrı şehrinde sergi açtı. İlki İngiltere’nin en anıtsal yapılarından biri olan “Blenheim Sarayı”nda gerçekleşiyor. 18.yy başlarına ait İngiliz, barok yapı Winston Churchill’in doğum yeri. Saray koleksiyonunda yer alan Ming dönemine ait vazolar, kristal aplikler, Van Dyck tarafından yapılmış portreler, kılıçlar ve diğer demirbaş antika eşyalar ile Ai Weiwei’nin eserleri adeta diyalog halindeler. Sanatçı sergi öncesi hazırlığını ise Blenheim Sarayı’nın bilgisayar üzerine tasarlanmış mimari porje çizimleri üzerine gerçekleştirmiş ve mekanı bölüm bölüm her detayına kadar incelemiş. Kırmızı misafir odasındaki şöminenin önüne yerleştirilen yüzlerce küçük yengeç adeta bulundukları alandan etrafa kaçmaya çalışıyorlar gibi. Burada metafor olarak kullanılan yengeçler kominist partinin “uyum” (uyum Çincede fonetik olarak yengecin İngilizce karşılığına çok benzer) ısrarının bir göstergesidir. Diğer bir odada sergilenen Coca Cola logolu vazolar da sarayın diğer ihtişamlı odalarındaki her bir mobilya ve antika parçalar kadar izleyenleri büyülemektedir. Saray kütüphanesinde asılı olan Beyaz Saray ve Eiffel Kulesi gibi ünlü güç sembollerine el hareketi yaptığı bir dizi fotoğraflar da yer alıyor. Sanatçı bu çalışmalarla insanların, mevcut ve yeniyi ayırt edebilmelerini hedefliyor. Kültürel ve toplumsal konumun yorumlanması, Çin’in siyasi ve dünya hakkındaki görüşlerinin eleştirilmesi, insan özgürlük hakları gibi konular sanatçının üzerine durduğu önemli noktalar. Diğer büyük salondaki altı metrelik avize ise gücün halk üzerinde beceriksizce kullanıldığı Çin idari binalarında bulunanların birebir kopyası.

İkinci sergi San Francisco, Alcatraz adasındaki hapishanede, kavramsal bir çalışma olarak ortaya çıkan bir proje. San Francisco’lu galerici Haines sanatçı hapishaneden çıktıktan sonra onu ziyaret etmeye gider. “Senin bu adalet savaşında desteğimi göstermek adına ne yapabilirim?” diye Ai Weiwei’ ye sorar. Tüm yaşadığı zorluklarının ardından Weiwei’nin tek derdi ise kendi sanatını ve fikirlerini daha geniş kitlelere ulaştırarak insanlar üzerine farkındalık yaratmaktır. Bunun üzerine Alcatraz’daki tarihi hapishanenin gerçekleştirecekleri projede Weiwei’nin yaşadıklarına çok ironik bir örnek oluşturacağı kararını alırlar ve hapishaneyi sanatçının ayağına getiren Haines ile proje hazırlıklarına başlarlar. Dört milyon dolara maal olan projede insan hakları, ifade özgürlüğü, adil bir toplum yaratma konusundaki temalar ön plana alınmıştır. Galericisi açılışta düşüncelerini şu sözlerle ifade eder; “Yılda bir buçuk milyondan fazla turistin gezdiği bu hapishaneye gelen ve sergiyi gezen tek bir kişi dahi özgürlük kavramı hakkında farklı bir anlayışla evine dönerse kendimi tam anlamıyla kazanmış sayacağım.”  Ai Weiwei son on yılda aktivist sanatın, anıtsaldan, geçici işlere kadar ne kadar form değiştirebileceğini bizlere gösterdi. Instagram, blog ve twitter üzerinden çalışmalarını, yaratıcılığını, yüzlerce insan ile başarılı bir şekilde paylaştı. Bu dijital platformlar siyasi durumun getirdiği fiziksel sınırları aşmasında ona yardımcı olmuştu. Alcatraz’daki proje dünya çapında insan hakları ihlalleri ve konuşma özgürlüğünün baskılanması konusunu inceliyor. “@Large; Ai Weiwei on Alcatraz” (Ai Weiwei’den Alcatraz Üzerine) adlı çalışmada Marcel Duchamp ya da Andy Warhol’dan etkilenmeleri görmek mümkün. Sanatçı, seri imal edilmiş, orada hazır bulunmuş materyaller ve 1,2 milyon lego parçası ile kombine ederek inşa ettirdiği ejderha yerleştirmesi ve tüm dünyadan 176 siyasi tutuklu ve sürgünün piksellenmiş portrelerinden metal paneller kullanarak dev bir kanat heykeli meydana getirmiş. Günümüzde sanatçıların eserlerini kendi başlarına yapmama hakkını kullandıkları en parlak dönemleri yaşıyoruz. Bunun en ünlü örneğini, fabrikasının üyelerine projeler ısmarlayan Warhol, duvar çizimleri için talimatlar yazan Sol Lewit ve işini yapmak üzere tabelacılar kiralayan John Baldessari’de görebiliriz. Aynı şekilde Ai Weiwei’ye de dünyadaki takipçileri destek veriyor. Pekin’den proje için uçakla gelen pek çok stüdyo asistanı ve lego parçalarını yerlerine takan yüzden fazla yerli gönüllü… Bu gün Alcatraz projesi ile sanatçı kulağa çelişkili gelen her şeyi başarmıştır. Mekana özel bir eseri kendi ziyaret özgürlüğü olmadan yapmıştır. Proje öncesinde Alcatraz’a ait kitap, video, fotoğraf ve pek çok kaynağa erişmiştir. Uzaktan kumanda yoluyla sanat yapmaya çalışan Weiwei, muazzam bir uluslararası desteğe sahip.

Üçüncü sergi ise Berlin’de Martin – Gropius – Bau Galeri’de. Sanatçının estetik ve entelektüel düşünce adına sanat objeleri ile Çin siyasi yönetiminin sürekli ve kuvvetli bir kritiği arasında ortak nokta bulma yeteneği onu son yıllarda etkin bir kültürel ve siyasal bir güç haline getirdi. Sanatçının eserleri batı minimalizmi ile Çin’in etnik objeleri ( boyanmış antika gemiler, manipüle edilmiş Çin mobilyaları) arasında bir kombinasyon sunarken aslında içinde siyasi manalar da barındırıyor. “Kanıt” adlı sergi iki bölüme ayrılmış; birinci bölümde Ai, minimalizmin formal ve seri araçlarını Çin’li objelerle ve modern Çin’in ölçek anlayışı ile birleştiren, kendine has tarzı ile sergiliyor. Çin’in kırsal alanlarından toplanan altı bin adet geleneksel tabureden oluşan “Tabureler” isimli çalışması adeta görsel bir şölen de sunuyor. Diğer işler arasında araba boyalı Han Hanedanı vazoları, 150 adet bisikletten oluşan göz alıcı bir enstalasyon… Serginin ikinci bölümü ise siyasi çalışmaları gösteriyor. Çin otoritelerinin elindeyken çektiklerini anlatan “Surveillance Camera”. Bu mermer replika kameranın orjinali sanatçının evinde hapisteyken polisler tarafından dışarıya yerleştirilen bir gözlem aracı.

2008’de Çin hükümetine karşı etkin siyasi saldırıları sanatçıya geniş bir hedef kitlesi kazandırdı. Bir sanatçı olarak kazandığı ciddi başarı, beraberinde uluslararası tanınırlığı da getirdi. Çin otoritelerinin ona karşı başlattığı misillemeyle doğru orantılı olarak Weiwei’nin popülerliği de arttı. Mücadelesini verdiği siyasi meseleleri eserlerine daha çok yansıtmaya başladı. Kanımca tüm bu sergilerin çıkış noktası Çin’de ve tüm dünyada siyasi adalet için bir kampanya başlatmak ve yaşadığı eziyeti dünya ile paylaşarak farkındalık yaratmak. Kendi hükümetini kamu önünde açıkça eleştiren ve Çin gibi geniş nüfuslu bir ülkeden çıkmış biri olarak Ai Weiwei, kendi ülkesinde kültürel ve siyasi bir değişim yaratacağa benziyor.

 


print