Cİ 2015’İN YENİ KEŞİFLERİ

Contemporary İstanbul fuarı nedeniyle geçen hafta bir hayli yorulduk. Değdi mi diyecek olursanız evet, kesinlikle değdi. On yıldır düzenli olarak takip etmeye çalıştığım etkinlik bu yıl diğer senelere göre daha da kalabalıktı. Kutlamalar nedeniyle fuar süresince gerçekleştirilen partiler ve özel davetler de tempoyu arttırdıkça arttırdı.

Dört gün boyunca devam eden fuarda hem fiyatları hem de sansasyonel yapıtları ile dikkatleri çekmeyi başaran sanatçılar arasında yine, Marc Quinn, Plensa, Tony Cragg, Wang Qingsong, Ashley Bickerton gibi isimler yer alıyordu şüphesiz. Fuarlarda böylesi büyük isimlerin eserlerini görmeye zaten alışmıştık. Ben ise bu sene dünyaca ünlü sanatçılardan ziyade daha taze ve yerel yeteneklerin izini sürmeye de özen gösterdim. Bu haftaki yazımda da değerli üretimleri ile sanat dünyasında henüz yeni yeni görünmeye başlayan dört ayrı genç sanatçının eserlerine dikkatleri çekmek istedim.

Bu isimlerden ilki, X-ist Galeri tarafından temsil edilen 1984 doğumlu sanatçı Burçin Başar. Sanatçı, soyut, karanlık, sisli birer manzarayı andıran tuvallerinde çoğu kez, kişinin varmaya çalıştığı hedefte karşısına çıkan “sınırlara” dikkat çekiyor. Sanatçı, kurulan iletişimlerde görünmeyen sınırları, kişinin kendi içine döndüğünde karşılaştığı sınırları veya fiziksel sınırları adeta kabuğundan çıkartmayı hedefliyor. Fuarda yer alan eserinde, Başar’ın karanlık ama depresif olmayan renk paleti dikkatimi çeken ilk ayrıntı oldu. İlginç mekan algısı farklı dokularla birleşip ortaya güçlü bir görsellik çıkartmayı başarıyordu. Ayrıca sevindirici bir haber! 19 Kasım’dan itibaren sanatçının X-ist Galeri’deki ikinci kişisel sergisi izleyici ile buluşmuş olacak. Onun sanatsal yönelimlerini daha iyi anlamak adına  “Retrace” isimli bu solo şovunu kaçırmayın derim.

Geçtiğimiz Nisan ayında Daire Galeri’nin “Çürümenin Muhteşem Anıtları” isimli karma sergisinde, bir eserini gördüğüm ve çok etkilendiğim sanatçı Ahmet Duru’nun ise fuarda bir önceki izlediğimden daha farklı ama yine güçlü ifadeye sahip bir çalışması dikkatimi çekti. Doğadaki makro ve mikro bakış açılarını farklı anlatım biçimleri ile sunan sanatçı, gezintilerinde çektiği fotoğraflardan yola çıkarak başlıyor eserlerine. Mikro ölçüde hassas bir duyarlılık makro ölçüde ise tamamen soyut olarak zihninden canlandırdığı resimlerini başarılı bir biçimde hayata geçiren Duru’nun eserleri gerçekten keşfedilmeye değer.

Mixerarts standında yer alan 1986 doğumlu sanatçı Berkay Buğdanoğlu ise benim için yeni ve özel bir keşif oldu. Sanatçının alüminyum kompozit panel üzerine akrilik ile çalıştığı “dalgalar” serisinden olan eseri oldukça güçlü bir işti. Metal panel üzerinde yaptığı diğer çalışması da sanatçının tarzı konusunda önemli ipuçları barındırıyordu. Buğdanoğlu eserlerinde, mekanın belirsizliği ekseninde değişkenlik gösteren, bozulmalar ve çözümlemeler sonucunda topluma dair aidiyet duygusunu yitirmiş kendi varoluş yolunu arayan bireyin konumunu görselleştiriyordu. Bu paslanmış tablolar hem görsel hem kavramsal içerikleriyle sanatçının izlediği yolda günden güne parlayacağının sinyallerini de veriyordu adeta.Photographs of Reproductions of Berkay at Mixer Gallery.

Son olarak Galeri Nev standında yer alan Gökçen Dilek Akçay’ın bez üzerine işlediği nakış eserleri adeta sanatçının kalemi, kağıdı gibiydi. Bu sade ve zarif eserler aslında içerik olarak bir o kadar çarpıcı ve vahşiydi.small_go-kc-en-dilek-acay-katil_8068


print