DESENİN ÇAĞDAŞ YORUMU

İstanbul’un kalbinin attığı Beyoğlu, binaları, insanları, kafeleri ve sanat etkinlikleri ile adeta şehrin içinde koca bir şehir. O gün iğne atsan yere düşmeyecek kalabalıkta sergi turumu yaparken, önünden geçtiğim her bir tarihi binanın çeşitli insanlık hikayelerine tanıklık etmiş olduğunu bir kez daha anımsadım.

Bu nostaljik yürüyüşümün ardından her etkinliğini merakla beklediğim Arter’e vardım. Çeşitli disiplinlerde çalışan on yedi sanatçının yer aldığı Spaceliner isimli sergide farklı bir sunum ile karşılaşacağımı biliyordum. Klasik anlamda bildiğimiz kağıt üzerine “desen” kavramı, gelişen teknolojiler ve sanatta yeni söylem arayışlarının etkileriyle adeta özgürlüğüne kavuşarak mekanda farklı bir boyut ve anlam kazanmış. Öyle ki bu işler kimi zaman heykel kimi zaman video kimi zaman da yerleştirme olarak farklı salonlarda yerlerini almışlar. Değişik malzeme ve yöntemler kullanan sanatçılar desen ve mekan arasındaki ilişkiyi sorguluyorlar.

Sergide beni en çok etkileyen eserlerden bir kaçı ise şöyle; Mekanın giriş kısmında duvardan duvara siyah bantlarla oluşturduğu yerleştirmesi ile Polonya’lı sanatçı Monika Grzymala , görsel anlamda ilginç bir estetik yakalarken, enstalasyonun oluşum süresinde de fiziksel bir performans sergilemiş.

68 doğumlu sanatçı Zilla Leutenegger’in Marcia’nın Mutfağı adlı işi, video – desen birleşmesinden oluşan tek bir yerleştirme. Duvarda çizilmiş olan hazır nesnelerin üzerinde gidip gelen figür,  izleyende farklı bir algılama duygusu yaratıyor. Sanatçının çizimlerinin üç boyutlu uzantısı olarak okuyabileceğimiz bu eser domestik bir ortamda, doğal ve günlük hayattan rutin ve alışagelmiş görüntüleri sunuyor.

Türk Çağdaş Sanatı’nın önemli isimlerinden İnci Eviner’in kadının kimliğini ve cinsiyet rolünü ele alan “The Mirror” adlı çalışması sergide dikkat çekici işlerdendi. Çukurcuma Hamamı’nda çekilen video, üçgen biçimli aynalardan gördüğümüz konuşan kadın figürleri ve mimari öğeleri ile oldukça etkileyiciydi.

Alman sanatçı Pia Linz’in üçüncü katta bulunan geometrik heykelleri izleyicinin görsel algısını araştırıyor gibi. İşlerin estetiğinden çok, heykellerin üretim aşaması beni oldukça etkiledi. Sanatçı inşa ettiği bu kutucuklar içine girerek haftalarca süren bir çalışma sonunda 360 derece açıyla etrafında gördüklerini keçeli kalemle pleksiglasa uygulamış ve daha sonra gravüre dönüştürmüş.

Başarılı sanatçılarımızdan Gözde İlkin’in geçmiş ile geleceği İstanbul’da buluşturan panoramik odası sergide ilgimi çeken diğer işler arasındaydı. Sanatçı, çorak bir manzara ile İstanbul manzarasını şehir sesleri, kendi yazdığı bir metin ve farklı imgelerle beraber sunuyordu.

Neredeyse her sanat üretiminin başlangıç noktası olan çizgiyi mekanın içine dahil olarak deneyimlemek benim için oldukça ilginç oldu. Sergi turumu Pera Palace’ın yanında 123 yıldır hizmet veren Patisserie de Pera adlı cafe’de kahvemi yudumlarken bitirmiş oldum. “Spaceliner” tüm sanatseverleri iki Ağustos tarihine dek Arter’de bekliyor olacak.


print