SONIA DELAUNAY’IN RENKLERİ

15 Nisan’da Tate Modern Londra’da açılan Sonia Delaunay’ın retrospektif sergisi  20.yy’ın başlarında yeni bir dil arayışına giren sanatçının resim ve tasarım dünyasına olan etkilerini araştırıyor. Geçen haftalarda gezme fırsatı yakaladığım bu geniş kapsamlı sergi sanatçının erken dönem Fovist resimlerinden başlayarak, tiyatro alanında sahne dekoru için ürettiği eskizlere, moda ve mimari için tasarladığı kumaş desenlerine kadar uzanıyor. Sanatçının çoğunlukla geometrik formlardan oluşan resimleri gerek boyama tekniği gerek renk paleti nedeniyle ilk bakışta çocuk resimlerini anımsatır. Nitekim içgüdüsel olarak ortaya koyduğu şekiller sanatçının artistik bir şekilde bir çocuğun resmini andırmaya çalışmaktan çok gerçekten bir çocuğun sahip olacağı saflıkla üretilmiş eserlerdir.  Disiplinler arası üretimleri ile sanat, moda ve dekor alanlarına imzasını atmış bu başarılı kadın sanatçıyı biraz daha yakından incelemeye ne deriniz?

Sonia Delaunay 1885 te Ukrayna’nın küçük bir şehrinde, dünyaya gelir. İşçi bir ailenin kızı olan Sarah beş yaşına geldiğinde zengin bir avukat olan amcası Henri Trek tarafından evlat edinilir ve Sonia Trek adını alır. Rusya doğumlu sanatçı hayatının büyük bir çoğunluğunu kocası Robert Delaunay ile birlikte Paris’te renk teorisinin ışığında bir sanat akımı oluşturmaya adar.

Sanatçı 18 yaşında Almanya’da Karlsruhe Güzel Sanatlar Akademisi’ne kabul edilir ve iki yıl kadar Ludvig Schmidt Reuter’in öğrencisi olur. Aldığı akademik eğitimden sonra 1905 yılında sanat anlamında diğer şehirlerden daha ileride olan Paris’e giderek Montparnasse’ta Académie de la Palette’in sanat kurslarına devam eder. Van Gogh, Cezanne ve  Gaugin gibi usta sanatçıların etkileri Delaunay’ın erken dönem resimlerinde net bir şekilde izlenebilir.  Yine bu sıralarda dönemin en önemli galericilerinden biri olan Wilhelm Uhde ile tanışma fırsatı yakalar.  Sonia Uhde’nin çevresi, piyasadaki yetkinliği ve büyüleyici koleksiyonundan oldukça etkilenir. Uhde’nin ilişkilerinden ve sanat bilgisinden etkilenen Sonia, onun evlenme teklifini kabul eder fakat bu tamamen bir mantık evliliği olacaktır. Böylece Sonia ailesininin Rusya’ya dönmesi için yaptıkları baskıdan kurtulacak ve Wilhelm Uhde de homoseksüelliğini gizleyebilecektir.

Sonia, Wilhelm Uhde’nin galerisinde açtığı ilk sergiyle sanat çevresine tanıtılır. 1909 yılında Uhde’nin vasıtasıyla ileride eşi olacak olan Robert Delaunay’la tanışır. 1885 yılında Paris’’te doğmuş olan Robert’te zengin bir aileden gelir ve sanata ilgi duymaktadır. Sonia 1910 yılında Kocası Uhde ile boşanır ve Robert ile ani bir evlilik yapar, iki ay sonra da oğulları Charles dünyaya gelir.

Artık Delaunay çifti için önemli olan tek şey sanattır. Hafta sonları evlerini genç avant- garde sanatçılara açarlar ve burada sanat üzerine hararetli tartışmalar ve fikir alış verişlerinde bulunurlar. Sonia resmin dışında, mobilya tasarımı, ev dekorasyonu ve dikiş dikmeye meraklıdır. Diktiği kıyafetler resimlerinde olduğu gibi Rus köylülerinin rengarenk giysilerinden ve Rus halk sanatından izler taşımaktadır. Yapmış olduğu çalışmalara bir isim ararken, kimyacı Michel Eugen Chevreuil’ün yazmış olduğu “ Renklerin Eşzamanlı Karşıtlıkları Kuralı Üzerine” adlı kitabı ile tanışır. Bu kitap renklerin nasıl birbirlerini etkiledikleri ve üst üste gelen renklerin her birinin kendi rengini nasıl etkilendiği anlatılmaktadır. Sonia, renk ve biçimle yapmakta olduğu çalışmaları tanımlayan bir kelime bulmuştur: “Simultane” veya “eşzamanlılık” onun için renk zıtlığı, kontrastlıktan daha önemlidir.

1912 yılında Delaunay’ların yakın arkadaşı olan şair Guillaume Apollinaire çiftin atölyesine ziyareti esnasında  Delaunay’ın resimlerinden çok etkilenir. Kübist akım içinde “renge” öncelik veren bu çalışmalara, şair Orpheus’a ve Paul Gaugin’in renk düzenlemelerine atıfta bulunarak ‘orphic’ sözcüğünü kullanarak “orphisme“ adını vererek son derece şiirsel bir isim yaratır.

Sonia eş zamanlı olarak tasarladığı “Simultane Elbiseler”  adını verecek ve böylece moda ve tekstil tasarımlarını geliştirmeye başlayacaktır.  Sanatçı tekstil alanındaki çalışmalarını yaparken; İtalyan fütüristlerle iş birliği yapar. Tasarımları tıpkı fütüristler gibi “kültürün ve toplumun değişim ve gelişimini ” vurgulamaktadır.

1914’te savaş nedeniyle Delaunay çifti Madrid’e taşınmaya karar verir.  Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1917 Rus Devrimi aileden gelen parasal desteğin sonu demektir. Geçimlerini sağlamak üzere Sonia Madrid’de yaşarken Diaghilev’in Ballet Russe’da sahneye koyacağı Cléopatra’nın kostüm tasarımlarını yapar. Dansçıların bedenlerini saran geometrik formlu bu tasarımlar izleyenlerinin beğenisini toplar.  Diaghilev’e olan iş birliği onu İspanyol sosyetesinin sosyal ağına da sokmuş bulunur. Yine aynı yıl kendi tasarımlarını sattığı ilk küçük dükkanını açar “Casa Sonia”. İspanya’dan sonra taşındıkları Portekiz’de sanatçı şehrin doğasından ve renklerinden ilham alarak yeni resimler üretmeye başlar.

1921 yılında tekrar Paris’e döndüklerinde Delaunay’lar Dadistlerle bir araya gelirler. Sonia, Tristan Tzara ile birlikte giysi ve kumaş tasarımları yapar. Birlikte “Şiir Elbiseleri”ni yaratırlar. Tzara’nın Coeur a Gaz adlı oyununun kostümlerini gerçekleştirirler. Edebiyatı nakış ile eşarplara işleyen Sonia Delaunay’ın  kreasyonlarına Georges Auric ve Louis Aragon gibi birçok şair eserleriyle katkıda bulunacaklardır. Paris’teki atölyesi “L’atelier Simultané” adıyla butik, moda evi ve kumaş mağazasına dönüşmüştür.

Sonia Delaunay’ın modern çizgileri Paris moda sahnesinde büyük beğeni toplar. Tasarımları Vogue ve diğer moda dergilerinin kapağında yer almaktadır. Artık bir isim yapmıştır ve Nancy Cunard, Greta Garbo ve Gloria Swanson gibi dönemin sosyetik hanımları onun geometrik desenli kıyafetlerini üzerlerinde taşımaktadır.

1937 yılında Sonia Delaunay ‘a anfizemi tehşisi konur. Sanatçı hastalığını görmezden gelerek sanatsal üretimlerine devam eder.  1941 yılında Robert Delaunay’ın ani ölümünden hemen sonra kocasının anısına bir retrospektif sergi düzenler, kocasının anıları onu ayakta tutan tek şeydir.

Sonia’ın üstünde son çalıştığı tasarım aslında 1939 yılında küçük eskizlerle başlamış olduğu oyun kartı tasarımıdır. Bu proje 1960 yılında Bielefeld Üniversitesi’nin ricası ile gündeme gelmiş ve seri tamamlanmıştır. Sanatçının yaşadığı bu lüks ve bohem hayat 1979 yılında atölyesinde sona erer.

Sanatçının eşsiz tasarımları ve özgün hayatını içeren retrospektif sergisi yolu Londra’ya düşenler için kaçırılmaması gereken bir fırsat. Sergi 9 Ağustos tarihine dek Tate Modern Müzesi’nde izleyenlerini bekliyor olacak.

 

 


print