DİJİTAL ÇAĞDA ÇEVRİMİÇİ SANAT

Çağın getirisi olarak sanat üretimleri ve sunum/pazarlama yöntemleri konusundaki dijitalleşmeden daha önceki yazılarımda çokça bahsetmiştim. Bu konunun en son örneğini ise zamandan ve mekândan bağımsız bir sergi deneyimi mottosuyla, sanal ortamda sunduğu seçkileri “Duvarları Olmayan Müze” başlığı altında geliştiren British Council bizlerle paylaştı. Çevrimiçi ortamdaki sergilere artık yabancı değiliz ancak British Council’in hayata geçirdiği platform, gerek küratoryal altyapısı gerek izleyici deneyimi açısından oldukça başarılı bir proje.

Batı temelli sanat tarihi yazımının, kadınların rollerini gizlemeye yönelik eril yaklaşımına odaklanan sergi, British Council Koleksiyonu’ndan seçilen eserlerin yanı sıra önde gelen Türkiyeli güncel sanatçıların işlerine de yer veriyor. Farklı kuşaktan yerli ve yabancı isimlerin; resim, baskı, video ve fotoğraf alanındaki üretimleriyle oluşturulan seçki, kıtalararası bir diyaloğa zemin oluyor. Genel itibariyle “kadın” temasından hareketle sergiyi kurgulayan küratör Mine Kaplangı’nın; ‘Mitler ve Hikayeler’, ‘Ritüeller ve Semboller’, ‘Aşinalar ve Doğa’ ve ‘Portreler’ olarak bölümlendirdiği alt başlıkların kapsamını oldukça başarılı buldum. Türkiye’den Fatma Bucak, Canan, Nilbar Güreş, Gözde İlkin, İstanbul Queer Art Collective, Erinç Seymen ve Pınar Yolaçan gibi benim de severek takip ettiğim isimlerin işleri; koleksiyonda yer alan David Nash, Madame Yvonde gibi sanatçıların yanı sıra Grayson Perry ve William Blake gibi ustaların eserleriyle harmanlanıyor. Özellikle İngiliz edebiyatının kadın hak ve özgürlük mücadelesine destek olmuş eserlerinden bugünün üretimlerine uzanan bir köprü kuran “Cadılarla Dans Etmek”; güç, iktidar, toplumsal cinsiyet kodları vb konulara odaklanıyor. Bu mistik ve anlamlı yolculuğu deneyimlemek için mutlaka zaman ayırın derim. Erişilebilirliğin ön planda tutulduğu bu dijital sergi, dünya genelinde internet bağlantısı olan tüm masaüstü ve mobil cihazlardan izlenebilir.

Güncel sanatı takip eden okuyucuların yakından tanıdığı bir isim Ardan Özmenoğlu, yeni kişisel sergisini Anna Laudel’de ziyaretçilerle buluşturdu. Pratiğini, farklı malzemeleri ve teknikleri bir arada kullanarak oluşturan Özmenoğlu’nun mekânsal bileşenlere uygun olarak tasarladığı sergisi ​“Bu İşin Sonu Yok”, çizgi dışı görselliğiyle dikkat çekiyor. Popüler kültür imgelerini ve yerel tarihsel kodları yeniden yorumlayan sanatçı, artık imzası haline gelmiş Post-it çalışmalarının yanı sıra cam katmanlı heykelleri ve neon işleriyle sergiyi zenginleştiriyor. Malzeme ve renk kullanımının öne çıktığı sergi, Osmanlı  sultanlarından iskambil destelerine uzanan geniş referanslarla keyifli bir deneyim vadediyor diyebilirim. 7 Mart tarihine dek mutlaka görmelisiniz.

Daha önce Simbart Projects ile Çukurcuma Hamamı’nda gerçekleştirdiği mekâna özgü projesinden hatırlayabileceğiniz Mehmet Öğüt, bu kez Bilsart’ta “Grejuva” isimli solo sergisini izleyiciye sunuyor. Suyun üzerinde yanan, sönmeyen ateş anlamına gelen sözcükten başlığını alan video yerleştirmesiyle sanatçı, Antik Yunan felsefesinde Herakleitos tarafından temel madde (arkhe) olarak tanımlanan ateşi merceğine alıyor. 400.000 yıl önce kontrol altına alınmaya başlanan ateşin; insanın doğayla arasındaki bitmeyen çatışmaya kaynak oluşunu vurgulayan Grejuva, izleyiciyi dışarıdan bir tanık ya da gözlemci konumuna yerleştiriyor. Sergiyi 29 Ocak tarihine kadar ziyaret edin derim.


print