HAFTANIN SANATÇISI İLE KISA KISA – GÖKÇE ERHAN

Yağlıboya ve fırça kullanımı konusunda kendine özgü bir resim tekniğin var. Malzeme ve medyum senin için ne ifade ediyor?

Öğrenilenlerden yalnızca özü hatırda tutmak; hayranlık duyulan herhangi bir usta veya sanat dünyasının aurasından beslenmiyor olmak; özgün bir üslup, bakış açısı geliştirmenin bir yolu olabilirdi; bu yolda ilerledim. En klasik malzemelerle boğuşup , bir yandan  çevrendeki nesneler dünyasından dönüştürdüklerinle sevişmek. Çağdaş sanatla en ilkel olan arasında tarihi bir köprü varsa; benim eğilimim  hep  ordan suya atlamak, yeni kanallar zorlamak oldu. Malzeme ve medyumlar aslında hiç de üzerine düşündüğüm şeyler olmadı.Tüm duyu organlarına hitap edebilmenin ve  anlaşılabilmenin peşindeydim; bunu ne ile yapıyorsam o benim aracım ve onu en iyi şekilde kullanmak benim görevimdi.

Doğa ile ilişkin ve çevre aktivisti kimliğinin çalışmaların üzerindeki yoğun etkisini görüyoruz. Üretimlerini yönlendiren motivasyon ve kaygılardan bahsedebilir misin?

Kırsal hayata döndüğüm 6 yıllık süreçte doğayı ve kendini dinlemeye; hissetmeye; anlamaya; öğrenmeğe yoğunlaştım. Çile haline gelmiş  denebilecek tüm ilişki ağları böylelikle çözülmeye başladığında; kendinle, ailen ve çevrenle; dünya ile olan ilişkin dengeleniyor. Yalnızca seyredip esinlendiğin, huzur bulup arındığın; tatil için koşullandırıldığın dışsal bir varlık değil doğa.Tam olarak kalbindesin. Dolayısıyla iklimdeki, topraktaki, sudaki  değişimi çok derinden hissediyor ve her an endişe ediyorsun. Bir sanatçı olarak tüm bu güzellikleri,  felaketlerle birlikte resmetmek aslında  beni olaylara motive ederken, kendi habitatımda gerçekleştirmek istediğim  değişimin ancak eylemsellikle mümkün olabileceğini kavradı ve bana göre sanatın hayatla ilişkisi tam olarak böyle başlar. Temas ederek…

Ekolojik duyarlılığın gelişmesiyle veganlık ve vejetaryenliğin yıllar içerisinde giderek artacağı söyleniyor, senin görüşün nedir?

Hayvan özgürlüğünün yanında toprağın,bitkinin, havanın, suyun  ve yine insanın da özgürlüğünü aynı derecede hararetle savunmak gerekir. Bireysel çabaların yanında hayvan-tarım-kimya-enerji endüstrisine yönelik kitlesel hareketler, eylemler, grevler, yoluyla baskı unsuru oluşturmak da bir  yol; bu yıkıcı düzeni değiştirebilmek için. Ancak kapitalizmin en sert çağında yaşıyoruz ve sürekli bir manipülasyon altında… Böyle bir ortamda bu değişimi hedefleyen  geniş bir kitle haline gelebilmek ne kadar da zor! Sağa sola bölünmeden kutuplara ayrılmadan ilerlemek, ancak ve ancak dengeyi sağlayabilecek bir dil yaratmayı başarmakla mümkün. Çünkü tahakküm hep düşmanlığı beslemiştir. Sevgiyi değil.

 


print