HAFTANIN SERGİLERİ

Yeni sezon öncesi sakinliğin devam ettiği sanat ajandasında bu hafta, İstanbul’un iki alternatif rotasına götürüyorum sizleri. Dolapdere ve Cibali semtlerindeki sergileri gezdikten sonra bölgenin keyifli kafelerinde hafta sonu planınızı renklendirebilirsiniz.

Kadir Has Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Galeri KHAS’da, benim de işlerini severek takip ettiğim, çizgi dışı çağdaş sanatçılarımızdan Genco Gülan’ın kişisel sergisi devam ediyor. Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman’ın küratörlüğünü üstlendiği “Antik Gelecek”, Gülan’ın son dönem üretimi olan heykel çalışmalarını sanatseverlerle buluşturuyor. Arkeolojiden beslenerek antik dönem heykellerine çağdaş yorumlamalar katan sanatçı, hicivli yaklaşımıyla izleyicinin algısını uyanık tutuyor.

İlk bakışta klasik sanatın niteliklerine sahip görünen heykellerin, kasten bağlamından kopartılarak farklı bir fikirsel zemin üzerinde yeniden yaratıldığını söyleyebiliriz. Gülan’ın hem pop-art’a hem de eleştirel yönüyle kavramsal sanata göz kırpan tutumu benim oldukça hoşuma gitti. Hermes, Poseidon ve Zeus, sergide bizi karşılayan tanıdık isimlerden yalnızca bir kaçı… Sanatçının müdahalesiyle robot ya da mutanta evrilmeye başlayan bu figürler, gelecekte bizi bekleyen dönüşümün öngörüsü gibi diyebilirim.  Genco Gülan’ın bu çalışmalarını kapsayan serisine “Antik Plastik ve Geleceğin Arkeolojisi” ismini vermesi de bu öngörüyle örtüşüyor bana göre. Sanatçı, sergide ilk kez otonom olarak hareket eden bir robotik heykeli de görücüye çıkararak 21. yüzyılın getirilerini masaya yatırıyor. Mizahi görselliğinin altındaki ifadeleri çözümlerken keyifli bir deneyim yaşayacağınızı söyleyebilirim. Sergi, 21 Ağustos’a dek devam ediyor.

Dolapdere’deki Gaia Gallery’de ise eşzamanlı iki sergi, kadın sanatçıların üretimlerini taçlandırıyor. Genç sanatçılarımızdan Ayşecan Kurtay, Ayşegül Sağbaş, Beyza Boynudelik, Didem Ünlü, Furuzan Şimşek ve Nur Gürel’in işlerini bir araya getiren “Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar / Kör Alan”, 2015 yılında TÜYAP Sanata Fuarı’nda sergilenen sanatçı-kadın evi kurgusunun devamı niteliğinde. Toplumdaki erkek egemen bakışın sınırlı düşünsel altyapısı sonucu türemiş kadın imajını hedefe alan sanatçılar, “insani olan”a varmak amacıyla alternatif bir yol haritası çiziyorlar. Şablonlardan sıyrılmış bir kimliğin varoluş mücadelesine ışık tutarak kolektivitenin getirdiği zenginlikle, ortak bir sanatçı-kadın portresi yaratılıyor. Bu açıdan sergiyi zihin açıcı ve kuvvetli bulduğumu söyleyebilirim. Toplumsal düzlemde pek çok konunun cinsiyetle bağdaştırılması meselesine değinen gençleri iddialı işleri ve söylemleri nedeniyle tebrik ederim.

Gaia’daki diğer sergi ise paralel bir tema etrafında şekilleniyor. 30 yıldan fazla süredir cinsel ayrımcılık ve ırkçılık konularında üretim yapan feminist sanatçı grubu Guerrilla Girls’ün İstanbul’daki ilk sergisi mutlaka görülmeyi hak ediyor. 1986 yılındaki kampanyaları “Avrupa’da durum daha da mı vahim?”i (Is it even worse in Europe?) sorusunu yeniden gündeme taşıyan serginin odağında, Guerrilla Girls’ün 383 Avrupa müze direktörüne mektup yazarak çeşitlilik konusunda 14 soruyu yanıtlamalarını istemesi yatıyor. Aldıkları geri dönüşün  yanı sıra soruları yanıtlayan müzelerin tam listesi, istatistikleri, analizleri ve direktörlerin yorumlarının da farklı biçimlerde sergide yer almasını ilgi çekici buldum. Her iki sergiyi de 13 Ağustos’a kadar izleyebilirsiniz.


print