KONAK’TA SANAT VAR

Dubai bölgesinin yıldız etkinliği 13. Sharjah Bienali, bu sene formatında bir ilki gerçekleştirerek hepimizi heyecanlandırdı. Sergi ve etkinlikleri, 1 yılı aşkın bir zamana yayılacak şekilde farklı kentlerde izleyiciyle buluşturan bienal ekibi; Dakar, Sharjah, Ramallah ve Beyrut’un yanında İstanbul’u da ev sahibi şehirlerden biri yaptı. Christine Tohmé’nin küratörlüğünü üstlendiği 13. Sharjah Bienali’nin kavramsal çerçevesi, “dalgalanma, çalkantı, kabarma, inişli çıkışlı form” anlamına gelen “Tamawuj” ifadesiyle özetleniyor. Projenin İstanbul ayağında ise doğanın döngüsünden yola çıkan ekip, bahar ve tohum kelimeleri üzerine temayı inşa ediyor.

Sultanahmet’teki büyüleyici tarihi yapı, Abud Efendi Konağı’nda, Zeynep Öz küratörlüğünde gerçekleşen “Bahar” isimli sergi, Eylül’ü beklerken kabaran bienal özlemimizi dindirdi diyebilirim. Doğanın yeniden dirilişini, baharı, tohumların canlanması ve filizlenmesini metaforik bir kaynak olarak ele alan bienal, sanat eseri üretimi, sanatçının fikirsel besin kaynakları gibi katmanları irdeliyor. Ana girişten bahçeye adım attığınızda ilk karşınıza çıkan, kapısı yasemin çiçeklerinin kokusu arkasına gizlenmiş tonozlu bir oda oluyor. Fatma Belkıs’ın “Bataklıkta Fert Değil” isimli enstalasyonunu barındıran bu alan, karanlık ve rutubetli ortamında uçuşan turna kuşlarının meskeni olmuş. Kurgulanmış bir bataklığı canlandıran Belkıs, odağını, bu toprak alanın zemin yapısına değil sazlığından balığına, üzerinde uçan kuşuna kadar orayı bataklık yapanlara çeviriyor. Bana varoluş ve aidiyet kavramlarını farklı bir açıdan düşündüren bu iş, sergiye etkileyici bir start veriyor.

Binaya girdiğinizde burnunuza gelen egzotik kokunun tamamlayıcısı enstalasyon ise yine bir odaya konumlanmış. João Modé, konağın bir odasını tamamen toprak ve büyük boyutlu, yemyeşil bitkilerle donatmış. Kaktüsten palmiyeye, yosundan çeşitli endemik türlere kadar bir sürü bitkiyi mekâna adeta istifleyen Modé, yapay bir doğa parçası yaratarak kök ve değerlerimize dair sembolik bir hatırlatmada bulunuyor. Bu çarpıcı yerleştirmeye eşlik eden “Esans / Brezilya’dan Tohumlar” başlıklı işi keşfetmek ise size kalmış. Etrafa serpiştirilen tohumlardan gelen kokuya zihninizi yönlendirdiğinizde kokunun, bireyin alan algısını şekillendirme gücünü de deneyimlemiş olacaksınız.

Yine giriş kattaki bir odada yer alan, Pınar Öğrenci’ye ait video çalışması da benim favorilerimden. Sanatçı, Van Gölü’nde yaşayan, gölün sodalı sularında üreyemediği için her sene baharda tatlı sulara doğru yol alıp yumurta bırakan inci kefali göçünü görsel olarak kendi yaşam alanıyla birleştirmiş. Bir özdeşleştirmenin izini sürdüğümü hissettiğim bu video; zorluklara rağmen yol alma, yaşam ve varoluş mücadelesi, direniş ve göç gibi konulara dair yaklaşımın özgünlüğüyle beni etkiledi.  Serginin öne çıkan ortak üretimlerinden biri de Burcu Yağcıoğlu & Ülgen Semerci imzası taşıyan enstalasyon. Dev bir patates ile filizlendiği tarlası olan konağı; mitolojik, sembolik ve soyut çağrışımların hakim olduğu bir yorumlar bütünü şeklinde izleyiciyle paylaşıyor. Lateks yerleştirmenin biçimsizliği ile kolaj ve resimlerin estetik dilinin oluşturduğu zıtlığı da anlamlı buldum.

Diyalog, kavrama ve karşılaşma kavramlarını irdeleyen Merve Ertufan ise “Bir Cevap Şaşırtabilir mi?” isimli video enstalasyonuyla beğenimi kazanan diğer isimlerden. Hemen hepsi site-spesific özellikler gösteren ve mekânla daha da yücelen eserleri görmek için 10 Haziran’a kadar vaktiniz var.


print