MACBA’YI KEŞFETME ZAMANI

Yurtdışı seyahatlerimde mutlaka o şehrin en önemli modern/çağdaş sanat müzesine uğrayarak bu gibi sembolik kurumların daimî koleksiyonları ve profilleri hakkında bilgi sahibi olmaya çalışırım. Buna göre söz konusu ülkeye ve şehre dair izlenimlerim dahilinde karşılaştırmalar yapmayı severim. Barselona Çağdaş Sanat Müzesi (MACBA) de programımda ilk sıralardaydı ve Miro, Goya, Velázquez, Picasso, Dalí gibi sanat tarihine damga vuran isimlerin yurdu İspanya’da olmanın heyecanıyla müzeyi görmekte sabırsızlanıyordum. Ancak tam olarak bu beklentilerimin karşılığını aldığımı söyleyemeyeceğim. Bu görkemli şehir çok değerli sanatçıları bizlerle tanıştırmış olsa da MACBA henüz bu isimler gibi ikonikleşecek düzeyde bir çağdaş sanat müzesine dönüşememiş.

Öncelikle yapı şehir merkezinden, hatta alternatif kültür-sanat periferisinden oldukça uzak bir noktada. Elbette Berlin, New York, Londra gibi kentlerde çeşitli sanat mekânları merkez dışında da popülerlik ve varlık gösterebiliyorlar. Ancak oralarda bile bazı koşullar göz önünde bulunduruluyor ki izleyici açısından konum, bir sorun olmaktan çıksın. Yapının mimarisinin de hedeflenen ölçekte bir sanat kurumu için yetersiz olduğu düşüncesindeyim. Eserleri rahatça algılamayı engelleyen basık ve dar koridorların yanı sıra kompakt olmayan kopuk ve parçalı gösterim alanları bütünlüklü bir sergi deneyimi yaşamayı zorlaştırıyor. Ekonomik anlamda sıkıntılı bir dönemi yeni geride bırakmış, toparlanma aşamasında bir ülke olduğunu ve müzenin geçmişinin yalnızca 20 yıla dayandığını düşünürsek sergi ve koleksiyon içeriğinin neden yeterince güçlü hale gelemediğini de anlayabiliriz bana göre. Bu genel değerlendirmenin ardından tekil bazda güncel sergilere ve işlere bakacak olursak önemli ve kavramsal yönden etkileyici çalışmalar gördüğümü söyleyebilirim.

İspanyol çağdaş sanatı Avrupa’daki tanıdık trendlerden biraz daha farklı üretimlere sahne oluyor. Deneysel, interaktif ağırlıklı, toplumsal, tarihsel ya da felsefi referanslarıyla öne çıkan bu yapıtlar bana 1960’larda ivme kazanan konseptüel sanatı hatırlattı. Güncel sergiler arasında bana göre en ilgi çekici olan MACBA Koleksiyonu’ndan oluşturulan seçkiydi. Temayı, zaman, deneyim ve uyuşmazlık üzerine kurgulayan küratörler (Ferran Barenblit ve Antònia Maria Perelló) kurumun sanatsal kimliğini, duruşunu ve odak noktalarını en iyi şekilde göz önüne serecek eserleri titizlikle seçmişler ve başarılı olmuşlar. Günümüz dünyasına dair çatışma alanlarını, bireyin sanatla ve gerçeklikle kurduğu ilişki düzleminde ele alan farklı jenerasyondan 50 sanatçı, 1959-2014 arasının temel üretim pratiklerini yansıtıyor.

Serginin açılışını “Entrevendo” isimli yerleştirmesiyle yapan Cildo Meireles, insanın temel duyularını harekete geçirme fikriyle büyük boyutlu ahşap bir tüp tasarlamış. İzleyici bu silindirik yapının içerisinde, hava üfleyen bir fan aracılığıyla gözle görülemeyip hissedilebilen dış etkenleri daha şiddetli biçimde algılamaya başlıyor. İçeri girdiğimde yaşadığım deneyimi, betimlenemeyen bir fenomenle kuşatılmak olarak özetleyebilirim. İzleyicinin esere direkt katılımıyla anlam kazanan bu işi oldukça ilginç buldum.

Sergideki başarılı çalışmalardan bir diğeri Mircea Cantor’un “Chaplet” isimli duvar enstalasyonu. Sanatçı duvar boyunca mürekkeple kendi parmak izlerinden bir tel örgü çiziyor. Ülke sınırlarını andıran bu görüntü, herkesin zihninde tek bir referansa sahip oluşuyla derinleşiyor. Son yıllarda gündemimizden düşmeyen mülteci krizine dair yalın ama çarpıcı bir bakış sunan Cantor, evrensel bir temayı şiirsel bir dille ifade ederek beni büyüledi diyebilirim.

León Ferrari imzası taşıyan kolaj çalışması da serginin hem içeriğiyle hem de görselliğiyle öne çıkan parçası. Vatikan’ın resmi gazetesi “L’osservatore Romano”dan ismini alan seri, sanatçının buradan kestiği manşet ve ön sayfalarla, işkence gören insanları tasvir ettiği çizimlerinin bir araya gelmesinden oluşuyor. Ferrari ayrıca illüstrasyon, fotomontaj gibi çeşitli teknik ve materyalle zenginleştirdiği yapıtında, din ve şiddet arasındaki düşündürücü ilişkiye değiniyor. Bana, Goya’nın iki asır önce benzer konuyu işlediği çizim ve gravürlerini hatırlatan bu seriyi oldukça başarılı buldum.

Müzedeki proje odalarında bulunan yerleştirmeler ayrıca ilgiyi hak ediyordu bence. İspanyol sanatçı Antoni Miralda’nın, Amerika Birleşik Devletleri ile bağlantılı ve diğer sanatçılarla işbirliği halinde gerçekleştirdiği çok özel işlerinden bir seçki sunan “MIRALDA MADEINUSA” müzenin en iyi bölümüydü. Çizimden heykele, fotoğraftan videoya kadar geniş bir medyumda karşımıza çıkan eserler, projelerin karmaşık yapısı ve kolektif üretim bilincine dair güzel örnekler içeriyor. Miralda’nın en çok bilinen çalışmalarından “Honeymoon Project” iki anıtsal heykelin sembolik evliliğini konu ediniyor. New York’taki Özgürlük Anıtı ile Barcelona limanındaki Christopher Columbus heykelinin bu birlikteliği, fetih ve özgürlük temalarının karşıtlığı üzerinden hem tarihsel hem de sosyolojik  açıdan katmanlı okumalara sahne oluyor. Fondaki kilise müziğine, farklı evlilik ritüellerini gösteren videolar ve fotoğraf albümü gibi gerçek belgeler eşlik ediyor. Miralda, projenin alt metnini basite indirgemeden onu adeta mizahi bir seramoniye dönüştürerek kavramsal yönü kuvvetli, zihin açıcı bir işe imza atmış.

Ayrı bir odada ise restoran sahibi Montse Guillén ile ortak yapımı olan “El Internacional Tapas Bar & Restaurant” yer alıyordu. New York’ta 1984-86 yılları arasında faaliyet gösteren restoranın bire bir replikasını tasarlayan ikili, Basquiat’dan Andy Warhol’a kadar pek çok ünlü ismin uğrak yeri olan mekâna bir saygı duruşunda bulunmuş diyebiliriz. Müzikleriyle, dekoruyla gerçek bir Tapas Bar’dan ayıramayacağınız yerleştirmenin İspanya’nın kültürel imajını parlatma konusunda da etkili olacağını söyleyebilirim.

Miralda’nın proje sergisi devam etmiyor olsa da Eylül ayına dek açık olan koleksiyon seçkisini izlemek için Barcelona’daki sanat turunuza MACBA’yı eklemenizi öneririm. Müzeciliğin temel problemlerinden olan kaynak yaratımı ve bürokratik süreçler konusunda tam bir gelişme gösterememişse de farklı bir çağdaş sanat algısı ve düşünce yapısına tanıklık etmek sizin için de öğretici ve keyifli olacaktır.


print