MONA HATOUM – TATE MODERN, LONDRA

Bu ayki yazımda sizlere küresel çağdaş sanat ortamının en önemli kadın sanatçılarından Mona Hatoum’un kişisel sergisinden bahsetmek istedim. İngiltere’nin köklü ve saygın müzelerinden Tate Modern’de açılan sergi, adeta bir retrospektif doyuruculuğuna sahip. Filistin kökenli Lübnanlı video, performans ve enstalasyon sanatçısı Mona Hatoum, 1975 yılında Lübnan’da patlak veren savaşın ardından Londra’ya yerleşerek üretimlerine devam etmiş. Tate Modern’de Mayıs ayında açılan sergi ise sanatçının Londra’daki ilk kapsamlı kişisel sergisi olması nedeniyle büyük önem taşıyor.

Kariyerinin başlangıcında videoart ve performans odaklı işler üreten Hatoum, 1990’lı yıllarda üretimlerini büyük ölçekli heykel ve enstalasyonlara çevirdi. Tate Modern’deki sergi ise sanatçının erken dönem işlerinden bugüne uzanan 35 yıllık pratiğine dair kapsamlı bir inceleme sunuyor. Hatoum, biyografisi ve kültürel geçmişiyle savaş ortamını görmüş, sürgün hayatı yaşamış bir bireyin duygusal ve zihinsel dinamiklerini aktarış biçimiyle beni her zaman etkilemiştir. Çalışmalarını, ana yurdundaki iç savaş ve eziyet dolu sisteme karşıt bir duruşta konumlandıran sanatçı, aynı zamanda içinde bulunduğumuz düzenin karmaşık ve çelişkili taraflarına dikkat çekerek ona meydan okuyor. Kendine has minimalist üslubu ve sürrealist anlatımıyla, mizahi yönü güçlü işler ortaya koyarak, izleyicide hem duygusal hem entelektüel anlamda derin izler bırakıyor. Benim için onu farklı kılan özelliklerinden biri de, cazibe, korku, heyecan, arzu, tiksinme gibi zıt duyguları ilginç bir örüntüyle birbirine bağlayarak bana tüm bunların varlığını aynı anda hissettirebilme yeteneği…Tanıdık olanı böylesine dolaysız bir tavırla tekinsizleştiriyor oluşunu kıvrak bir zekanın ürünü olarak yorumluyorum.

Mona Hatoum_Grater Divide 2002_© Photo  Iain Dickens, Courtesy White Cube_© Mona Hatoum

Sergideki işlere değinecek olursak; “Grater Divide”(rende) isimli çalışması en etkileyici parçalardan biriydi. Duchamp’ın çağdaş sanata kazandırdığı ready-made konseptinden hareketle domestik bir nesneyi tehditkar ve tehlikeli bir objeye çeviren sanatçı, yalın bir anlatımla ne kadar çok söz söylenebileceğini gösteriyor bence. Mekanda ayrı bir bölüm yaratılarak hazırlanan odadaki, 1992 yılına tarihlenen “Light Sentence” isimli yerleştirmesi de çok başarılıydı. Tel kafeslerden yapılmış kilitli dolap benzeri panellerin arasına yerleştirilen ampul ile boş duvarlara yansıtılan kafes görüntüleri, bana bir yere hapsolmuşum hissini verdi. Bu olağanüstü güzellikteki kafes yerleştirmesini hem soyut hem de kavramsal olarak çok katmanlı şekilde okuyabiliriz. Öyle ki; benim zihnimde, deney için kapatılan hayvanların konulduğu kafesler, kamplardaki gözaltı hücreleri, bürokratik arşiv dolapları gibi pek çok farklı çağrışım yarattı. Hizmet ettiği amaca bağlı olarak olumlu ve olumsuz iki türlü yorumlamaya açık olan bu iş, izleyicide bir ikileme sebep oluyor. Merkezden çıkan ışık huzmesi bütün yerleştirmeye heykelsi bir görüntü sağlarken, duvardaki gölgeler bize adeta soyut bir çizim sunuyor.

Mona Hatoum_Light Sentence 1992_Photo Philippe Migeat_© Mona Hatoum

Beni etkileyen diğer bir eser olan “Homebound” yine bir oda olarak tasarlanmıştı. Birbirine elektrik kablolarıyla bağlı kevgir, bebek karyolası, hamster kafesi, türlü türlü lambalar ve mobilyalar gibi muhtelif objelerin yer aldığı enstalasyon, sönükleşip, parlaklaşan, cızırdayan ampullerle daha da tekinsiz bir atmosfer sunuyordu. Gündelik hayatımıza dair bu sıradan nesnelerin, etrafımızda varolanlara ilişkin meşum duyarsızlığımızı böylesine başarıyla yansıtması beni düşündürdü.

Mona Hatoum_Homebound 2000_Courtesy Rennie Collection, Vancouver_© Mona Hatoum

Hemen yakınındaki parça “Hot Spot” ise kırmızı neon ışıklardan oluşturulmuş harita formuyla dünyayı temsil eden küre bir heykel. Patlamaya hazır bir dünyanın işaretlerini veren bu kafes içindeki boşluk hissi ile bana, tüm bu kaotik çatışma ortamı içinde nefes almakta zorlanan bireyin hapsolmuşluğunu anımsattı. Serginin genelinde, sanatçının işlerine hakim olan insan ve insana dair göçebe hayatın izlerini bu eserde de görmek mümkün. Hatoum, Ortaçağ görünümlü bir ızgaraya benzeyen bu yerleştirmesiyle, ülkeleri alevler içindeymiş gibi göstererek, sınırların ve siyasi coğrafyanın ikilemli işlevine dair sorular ortaya atmış. Sergideki çalışmalar arasında “Measures of Distance” isimli video, sanatçının bireysel travmalarını konu alması bakımından oldukça dokunaklıydı. Arap harfleriyle bezeli bir duş perdesinin arkasında yıkanan kadın -Hatoum’un annesinin bulanık görüntüsüne, ayrı kaldıkları sürgün hayatı boyunca annesinin kendisine yazdığı mektupları okuyan sanatçının sesi eşlik ediyor.  Perdedeki kaligrafinin dikenli tellere benzeyen görselliği ile suyun akışkanlığı arasındaki tezat anlatım, Hatoum tarafından son derece ustaca kurgulanmış hüzünlü bir sahnenin tüm öğelerine sahip. Derinden ve ince mesajlar içeren bu çalışma izleyende yoğun hisler bırakıyor.

Mona Hatoum_Hot Spot III 2009_Agostino Osio Courtesy Fondazione Querini Stampalia_©Mona Hatoum

Kavramsal sanatın yaşayan en önemli temsilcilerinden olduğunu düşündüğüm Mona Hatoum’un kimlik çatışmaları, tahrip, savaş, cinayet, sürgün, şiddet gibi günümüzün kaotik ortamına dair her şeyi yalın bir biçimsel yaklaşım ile ele aldığı işleri, bu sergide daha da anlam kazanmış. Siyasi duyarlılığını sürrealist bir filtreden geçirerek bize sunan sanatçı, kullandığı saç, kan, ürin gibi organik materyallerle de teknik açıdan farkını gösteriyor. Şiddet ve baskı gibi insanın varoluşuyla çelişen ağır temalara olan kuvvetli bağlılığını ortaya koyduğu performans ve videolarında ise insan bedeninin kırılganlık ile dirençlilik arasındaki ince sınırını gözler önüne seriyor. Mona’nın işlerindeki üst düzey kavramsal içeriği kaplayan duygusal yoğunluk, minimalist anlatımın en ekstrem, en uç formuyla birleşince, eserler çağdaş sanat pratiği adına bilinen tüm sıfatların ötesine geçmeyi başarıyor. Hatoum’un 35 yıla yayılan üretimleri aracılığıyla yaptığı evrensel barış çağrısını duymak için bu sergiyi mutlaka gezmelisiniz. Londra’ya yolu düşenler için 21 Ağustos tarihine kadar açık kalacak olan sergi içinden geçtiğimiz bu zor günlere dair farkındalık yaratması adına değerli bir girişim.


print