SÜPER STAR JEFF KOONS

Dünyanın en önemli sanatçılarından olan Amerika’lı süper star  Jeff Koons’un retrospektif sergisi New York Whitney Müzesi’nde açıldı. Ekim sonuna kadar devam edecek olan sergide sanatçının 1978 yılından günümüze kadar ürettiği 150 adet eser sergileniyor.  Kariyeri boyunca eserleri sansasyon yaratmış olan Koons’u biraz yakından tanımaya ne dersiniz? Sanatın sınırlarını zorlayan sanatçı, geçmişe bağlı kalarak ürettiği eserleriyle dünya sanat tarihine adeta  ışık tutuyor. Öyle ki eserlerinde Barok tarzdan, Fransız sanatçı Gustave Courbet’ye, kimi zaman Brancusi’nin mitolojsine, kimi zaman Duchamp’ın felsefesine, kimi zaman da Andy Warhol’un esintilerine rastlamak mümkün. Ama en önemlisi Koons’un sanatını insan sevgisi ve aşkı ile üstün tutmasıdır. Dünya çağdaş sanat piyasasında bir provokatör olarak bilinen sanatçı keskin dili ve çarpıcı eserleri ile her zaman tartışma konusu olmuştur. Bazı sanat tarihçilerine göre gerçek bir sanatçı, kimilerine göre kurnaz bir iş adamı, kimilerine göre de bir şarlatandır. Ama en nihayetinde Jeff Koons 1980 -90’ların en başarılı sanatçısı olmakla kalmayıp günümüzde yaşayan en pahalı sanatçılar arasında yer alır.

Günlük hayatta kullanılan oyuncak ve hediyelik eşya gibi nesneleri heykellere dönüştüren sanatçı, anıtsal büyüklükte renkli tablolar da yapıyor. Akılda kalan en önemli eseri 1988 yılında yaptığı Michael Jackson’ı şempanzesi ile gösteren porselen heykel. Kavramsal sanatın önemli isimlerinden olan sanatçı Barbara Kruger’ın ifade ettiği gibi “Koons, organik olmayana verdiği seksi cazibe ile bilinir”. Bu anlamda aklıma gelen ilk eseri; elektrikli vakum süpürgesi, erkeklik organını kutsal kabul etme üzerine kurgulanmıştır ve burada kitsch olan bir anda sanat eserine dönüşmüştür. 1989 yılında New York Withney Müzesi’ndeki serginin reklam panosu da basında çok ses getirmiş işlerindendi. Sanatçı yeni evlendiği Porno Starı “La Cicciolina” nın filminden alınan bir görüntüyü kullanması ile Andy Warhol’dan kalan ahlaki muammayı güncelleştiriyordu.

Koons’un sanata olan inancı sonsuzdur. O’na göre sanat insanlarla iletişimde temel bir yer tutarken aynı zamanda ümit mesajı da taşır. Bir dönem yapmış olduğu “Made in Heaven” serisinde yer alan seksüalite kritiklerin eserleri pornografik bir bakış açısı ile yorumlamalarına sebep olmuştu. Kimileri eserleri banal bulmuştu ama ona göre seksüellik normaldi ve erotik olarak okunmamalıydı. Koons’un eserlerinde feminen ve maskülen öğeler her zaman itici güçler olmuştur. Kullandığı yumuşaklık ve sertlik hissi de çoğu heykelinde açık bir şekilde görünen birer gerilim unsurudur. Örneğin “Made in Heaven” serisi kışkırtıcı olmasının yanı sıra, sanki sansüre meydan okur gibidir. Aslında Koons’un seksi ve erotik eserleri Gustave Courbet’nin “Woman With White Stockings – 1861” tablosundan daha az erotiktir. Ya da Rodin’in “The Kiss” isimli mermer heykelinden daha masumdur. Herkesçe bilinen “Pembe Panter”i “Michael Jackson” heykeli, Helenistik döneme ait mavi toplarla yaptığı heykelleri, çiçek demetleri ve daha pek çoğu geçmişe referans ederken aslında günümüzün de bir aynası. Çünkü bu gün geçmiş ile şekil bulmuştur.

Günümüzde sanatçının dili ve anlatımı büyük kitlelerce kabul görmek açısından oldukça önemli. Eğer bir sanatçı insanlar üzerinde büyük bir sosyal etki yaratmak istiyorsa, yaşadığı zamanı resimlemeyi bilmelidir. Bu anlamda da Jeff Koons eserlerine yüklediği nostaljik hislerle günümüzü en iyi şekilde harmanlayıp yansıtabilen ender sanatçılardandır.

Sanatçının unutulmaz işeri arasında; Sürrealist sanatçı Dali’den ilham alarak tasarladığı havada asılı, ıstakoz heykeli, merdiven üzerine konumlandırılmış tırtılı, insan vücudunu bir metafor olarak kullandığı yunus balığına zincirlerle bağlanmış tencere tavalarla havada asılı duran heykeli… Oyuncak gibi görünen bu heykeller çocuksu bir his yaratırken aslında fiziksel şiddete de göndermede bulunuyor. Bu eserlerde çocukluğun verdiği saflığın yanı sıra, seksüel fantazileri de apaçık görüyoruz. Mükemmel el işçiliği olan parlak, paslanmaz çelik heykeller ve diğer eserlerde sanatçının hayat süren gücünü görmek mümkün. Öyle ki izleyen onun inandığı her şeye inanmak zorunda hissediyor gibi. Jeff Koons’un eserlerinin önünde şüphe duymaksızın bir teslim oluş  ya da kuşku içinde kalma hali çok doğaldır. Koons’un parlak ayna görünümünde ki hayvan figürleri sanki her an gökyüzüne havalanacak gibi kendi anıtsallığını ıspatlarcasına duruyorlar. Koons’un buradaki amacı insanoğlunun enerjisini kutlamak için yeni bir dil yaratmak. Kadın, erkek ve çocuklar arasında yeni bir düzen önerisi, ahenkli alanlar, yeni mekanlar ve izleyiciyi hapsedip düşünmeksizin olaya dahil etmek.

Peki yukarıda bahsettiğin tüm güzelliklerin yaratıcısı olan Koons nasıl bir süper stara dönüştü? Sanatçı kendi kariyerini nasıl şekillendirdi? Kimilerine göre günümüzde sanat denen oyunun birinci sırasında olabilmek bir sanatçının yalnızca yetenek ve başarılı bir geçmişe değil aynı zamanda bir tanıtım anlayışına ve satıcılar ile koleksiyonculardan oluşan bir network desteğine de ihtiyacı var. Koons bu anlamda çok şanslı. Wall Street’de çalıştığı zamanlarda tanıştığı kimseler ileriki yıllarda ona sanat kariyerinde çok yardımcı olmuşlar. Kişisel ve finansal aksiliklere rağmen Koons 80’lerin ortasında yaptığı eserlerinden biri olan akvaryumun üzerinde asılı duran basket topu misali bir şekilde suyun üzerinde durmayı başarıyor. Jeff’in bu uzun ömürlülüğün diğer bir nedeni büyük çapta bir pazarlama fenomeni olmasına bağlı. Amerika’lı ünlü galerici Gagosian, Eli Broad, Peter M. Brant ve Yunanlı armatör Joannou gibi dünya çapında koleksiyonculardan oluşan sektöre yön veren önemli kişilerin oluşturduğu bir gurup tarafından çevrelenmiş ve desteklenmektedir. Koons’un şöhreti, gösterişi, fiyatının yüksek olması onların da çıkarlarına hizmet etmektedir. Sanatçı da memnuniyetle söz konusu sürece katılımcıdır. En azından dolar değeri bazında bu iş birliği başarılı olmuştur. Geçtiğimiz aylarda bir müzayede evinde, sanatçının “Temel Reis” heykeli 25 milyon dolara, Balloon Dog heykeli de 52 milyon dolara satılmıştır. Peki 20 yıl önce eserleri nispeten hesaplı fiyatlara satılan bir sanatçı nasıl böyle zirvelere ulaşabilmişti? Cevap çok basit; cazibe, kurnazlık ve eleştirel bir tartışmayı doğuran pahalı sanat yaratma yeteneğinin karışımı, şöhret ve servetini ustaca yönetmekle. Bir zamanlar Koons’un Wall Street’te mal simsarı olması da akıllarda kalan önemli bir detay.

Şu bir gerçek ki Koons kendi jenarasyonu ve dünya çağdaş sanat tarihi hiyerarşisi içerisindeki önemi bakımından bir meşale taşıyor ve liderliği de kimseye bırakacak gibi gözükmüyor.


print