Tarihler boyunca, felsefe, din, estetik ve etik alanlarında, pek çok düşünürün ve sanatçının sorunsalı haline gelmiş, duyguların neticesinde değil karşılaştığımız anda çaresizce teslim olduğumuz, varlığımızı aşan bir kavram olan “Yüce”, bu sergide Sanatorium’un temsil etmiş olduğu on iki sanatçı tarafından irdeleniyor. Çağdaş sanat eserlerinin metinle desteklenmesi ve küratöryel anlamda başarılı bulduğum sergide, sanatçıların farklı disiplinlerde ürettikleri, yüce kavramını sorgulayan eserlerine yer veriliyor.
Küratörlüğünü Elif Gül Tirben’in yaptığı Yüce isimli sergi, varlığımızı aştığını hissettiğimiz kavramlarla ve duygularla nasıl başa çıkıyoruz? Evrenin, aşkın, iktidarın, toplumun, ailenin kapsayıcı etkisinin karşısında benliğimizi nasıl kuruyoruz? Kullandığımız dil, ‘yüce olan’ karşısında deneyimlediğimiz çaresizlik, dehşet, haz, sonsuzluk gibi hisleri anlatmaya yetmediğinde ne yapıyoruz? Nefes kesici olan ile nefessiz bırakan birbirine karıştığında neler oluyor? Gibi soruların farklı cevaplarını barındırıyor.
Mekanın giriş kısmında, fotoğrafa kavramsal ve felsefi bir açılım getiren sanatçımız Orhan Cem Çetin’in “Tanrı İzin Verirse” isimli fotoğraf serisi yer alıyor. Beş tene siyah beyaz fotoğraftan oluşan bu seride, günlük hayatımızda kullandığımız yardımcı aletler, makro çekim ile sadece uç kısımları kadrajlanarak gösteriliyor. Çetin, aletlerin sadece uçlarını gösterdiği bu fotoğrafları için; işlev meselesi göz önünde bulundurulduğunda, bu aletlerde uç, aletlerden beklentinin de odak noktasını oluşturuyor: “herhangi bir yüzeye ilk değecek ve aletten beklenen işi görecek olan nokta; aletin kendisi. Aletin geri kalanı ise bu küçücük noktaya hizmet eden bir mekanik, biyolojik yığın.” Böyleyken, “fallik sembol” ya da “maskulen özne” çağrışımları da olan bu cisimlerde uç, kuvvetin merkezi olarak, bir peşinen kifayetsiz kalışı ve iktidarsızlık problemini de içinde barındırır sözleri ile açıklıyor.
Sanatorium’un yıldızı parlayan sanatçılarından olan Ahmet Doğu İpek’in ise şimdiye kadar yaptıklarından farklı bir işi ile karşılaştım bu sergide. Resimlerinde, günümüzün yüksek binalarının oluşturduğu mimari formları görmeye alışkın olduğumuz genç sanatçı bu sefer dingin bir doğa manzarası ile karşımıza çıkıyor. Diğer resimlerinde kullandığı yoğun ve sık dokuların aksine çok sade ve düz yüzeylere oluşturduğu bu eser, gün batımı ve ya gün doğumu sahnesini anımsatan bir doğa soyutlaması gibi görünüyor. Kış aylarında Güneydoğu Torosların büründüğü eşsiz manzarayı gösteren bu yalın peyzaj, İpek’in çocukluğuna dair bir anı. Sanatçı yüceliği ve bu sahnedeki büyüyü; “Uzaklık, derinlik gibi algıları alt üst eden bu görüntü o kadar muntazam ve sonsuzdu ki, dünyanın geri kalanının ve orada yaşayan canlıların hala var olduğuna inanmanız için kışın bitmesi gerekirdi” sözleri ile ifade ediyor.
Sergide dikkat çeken bir diğer bir isim ise Erol Eskici. Her zaman ilgi ile takip ettiğim ve desteklediğim sanatçının eserleri, karanlık, kasvetli, bazen hiç bir mekana ve zamana ait olmayan kompozisyonları ile iktidar, hiyerarşi, toplum düzeni gibi konulara değiniyor. Bu sergide ki işinde ince, uzun mimari bir yapı görüyoruz. Sanatçı bu eseriyle, bireysel özgürlüklerin devlet kontrolünde gerçekleştiği bir düzende, iktidar simgesi olarak mimari yapılara işaret ediyor. Kendini ‘Yüce’ bir varlık olarak kuran siyasi iktidarın, mimariye olan ihtiyacı ve mimari tercihleri; hitap ettiği kitleyi hem fiziksel hem de zihinsel anlamda zapt etmeye yönelik olunca; iktidarın arzuladığı ‘Yüce’ etkinin mekânsal tasviri, Eskici’nin resminde yükselen dikey bir blok olarak karşımıza çıkıyor.
Sergi de çok zekice bulduğum diğer bir iş ise, Zeyno Pekünlü’nün “Minima Academica” isimli koleksiyon projesiydi. Sanatçı derslikler ve amfilerden topladığı “kopya kağıtları aracıyla dünya üzerindeki tüm akademik bilgiyi bir araya getirmeyi hedefleyen bir koleksiyon projesini sergiliyordu. Sanat tarihinden, mimarlığa, fizikten, matematiğe, tıptan, işletmeye kadar, kopya kağıtlarına işlenmiş, uzmanlık bilgilerini içeren, bu minik yazılarla doldurulmuş kağıt parçalarını, bir büyüteç yardımı ile okuyabiliyoruz. Bira arada, kolayca sunulan bu bilgiler hep ötelediğimiz bilgiye ulaşma pratiğini yeniden sorgular nitelikte bir projeydi.
Orhan Cem Çetin, Ahmet Doğu İpek, Çağla Köseoğulları, Erol Eskici, Sergen Şehitoğlu, Zeyno Pekünlü, Luz Blanco, Ludovic Bernhardt, Yağız Özgen, Sevil Tunaboylu, Handan Figen ve Kemal Özen’in eserlerinin yer aldığı “Yüce” isimli sergi 19 Temmuz’a kadar kaçırılmaması gereken bir sergi.