AHMET POLAT – A BRIDGE TOO FAR

Ahmet Polat, 3rd bridge by Annejet Brandsma

Ahmet Polat, 3rd bridge by Annejet Brandsma

Türkiye’de ve ağırlıklı olarak Hollanda’da çalışmalarına devam eden Ahmet Polat geçtiğimiz günlerde “A Bridge Too Far” isimli sergisi ile X-ist’te izleyicisiyle buluştu. Çok kültürlü kimliğinin bir yansıması olarak iki farklı bakış açısını işlerine taşıyan ve gözlemlerini bu avantajı kullanarak yapan Ahmet Polat’la son sergisi ve üretim süreci üzerine konuştuk bu hafta.

Banu Çarmıklı: Öncelikle “A Bridge Too Far” isimli serginden biraz bahsedebilir miyiz?

Ahmet Polat: Serginin ismi 1974 yılında Cornelius Ryan’ın yazdığı bir kitaptan geliyor. Bu kitabın daha sonra Gene Hackman ve Anthony Hopkins’in rol aldığı bir filmi de çekildi. Hikaye; İngilizlerin, Almanların kontrolünde olan Arnhem’deki bir köprüyü ele geçirmek için verdiği mücadeleyi ele alıyor. Çoğu eleştirmen bu filmin gerçeği yansıtmadığını yazmıştı. Bu nedenle filmin mutlaka izlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Tarih, her zaman biraz kurgu ve onu yazan kişinin bakış açısını barındırır. Benim Türkiye’yle ilgili yaptığım işlerimi yansıtmak için bunun iyi bir açıklama olduğunu düşündüm.

BÇ: Fotoğraflarında kültürel öğelerin ön plana çıktığını görüyoruz. Burada vermek istediğin duygu nedir?

AP: Önceki işlerimde her zaman umutlu bir hassasiyet vardı. Bir şeyleri kritize ederken bunu çok bağıran bir yöntemle değil, daha ince ve ustaca yapmayı tercih ettim hep. Fakat bu kez duygusal yanımdan sıyrılarak, işlerimin daha çarpıcı olmasını istedim. Bu noktada özellikle fotoğrafların boyutu çok katkı sağladı. Birebir büyüklükteki işlerle karşı karşıya kaldığınızda fotoğraf sizi içine çekiyor. Bunun yarattığı etki, fotoğrafın önünden öylece geçip gitmenizi engelliyor. Tüm işlerimde bunu mümkün olduğunca hissettirmeye çalıştım.

BÇ: Çalışmalarını hem Hollanda hem de Türkiye’de sürdürüyor olmanın fotoğraflarına etkisinden bahsedebilir miyiz?

AP: 20 yıldan fazla süredir bu iki ülke arasında seyahat ediyorum ve artık bu duruma alıştım. Hem Hollanda’da hem Türkiye’de projelerimi, sürdürüyorum. Bu durumun en iyi yanı da mümkün olduğunda her iki ülkenin kültürel referanslarını, iyi yanlarıyla kendime katmak. Bu yüzden şanslı olduğumu düşünüyorum.

BÇ: İnsan odaklı işlerinde sosyal yapının da sorgulamasını yapıyorsun. Bu yapıyı ve gelişimi ele alırken en çok ilgini çeken şeyler ne oluyor?

AP: Çok küçük yaşlardan beri insanlara karşı dikkatli ve ilgiliyim. Ancak özellikle Türkiye’de gözlemlediğim belirli bir insan grubu var. Konunun esprili yanlarını bir kenara bıraktığımda, 20 yıllık bir Türkiye macerasından sonra özellikle ülkenin Avrupa ile olan ilişkisi ve zıtlıklarıyla alakalı söyleyecek bir kaç sözüm olabileceğini düşünüyorum. Özellikle bu dönem Türkiye ve Avrupa ilişkilerindeki ilginç gelişmelere tanıklık ediyoruz. Tüm bu gözlemlerimi mümkün olduğunca fotoğraflarımda yorumluyorum.

BÇ: İlham aldığın sanatçılar kimler?

AP: Larry Towell. Kanadalı sanatçının “Menonites” serisini çok başarılı buluyorum. Bir grup geleneksel Alman/Hollandalı göçmen çiftin teknoloji ve modern dünyadan uzak yaşantısının gösteriyor bu seri. Aynı zamanda şair, besteci olan Larry Towell, eşine de aşık bir adam :). Ve çok uzun zamandır Magnum Photo ile çalışıyor.


print